Milano, mutfak konusunda birçok alternatife sahip. Michelin yıldızlı ve şık restoranlardan daha uygun bütçeli yerlere kadar seçeneklerle dolu. Ev yapımı makarnacılar, lezzetli pizzacılar, Milano yemeği ossobuco’cular, güzel kafe ve barlar ile geleni memnun eder.
Come ‘Na Vorta-Pasta e Vino : Taze makarnaları çok lezzetli, tezgahta yapımını görebiliyorsunuz ayrıca ortamı da güzel. Küçük bir yer, rezervasyon şart yoksa uzun kuyrukları beklemek gerek.
Come ‘na Vorta
Osteria dal Verme : Isola bölgesindeki çok sayıda restoran ve mekan bulunmakta. Genel olarak nezih bir bölge ve lokallerin takıldığı bir yer. Restoranın yemekleri oldukça lezzetli, şarapları güzel ancak pahalıca. Burada klasik italyan yemekleri dışında osso buco gibi farklı yemekler denenebilir.
Osteria dal VermeOssobuco – Osteria dal VermeOsteria dal Verme
Pizzeria Ischia : İç dizaynı çok güzel, küçücük bir pizzacı. Bölgenin en iyilerinden, lezzet harika, fiyatlar makul.
Pizzeria Ischia Pizzeria Ischia
Biga : Pizzaları lezzetli, tramisusu oldukça güzel, hafif ve farklı
Biga-IsolaBiga-Isola bölgesi
Luini : Her daim önünde kuyruk olan Milano’nun en ünlü hamur işleri dükkanı. İçi çeşitli malzemelerle doldurularak kızartılan, çiğ böreğe benzeyen (lezzeti çiğ börekten çok farklı) hamur işi panzerottiler en popüler ürünü. Adres: Via Santa Radegonda, 16
Spontini Pizza : Duomo yakınındaki çok popüler, fast food tarzı dilim pizzacı. Dilimler gayet büyük, fiyatlar uygun. Kalın hamurlu ve bol peynirli margheritası denemeye değer. Milano’da iki şubesi var, Duomo meydanına yakın olanın adresi Spontini, Via Dogana 3, diğer şubenin adresi ise, Via Santa Radegonda, 11
Osteria da Fortunata : Önünde dehşet kuyruk olan çok popüler makarnacı. Uzun kuyruk nedeniyle bir süre bekledikten sonra pes ettik ve maalesef yiyemedik.
Starbucks Reserve Roastery : Milano’daki Starbucks ülkemizde bildiğimiz Sturbucks’lardan çokk farklı. Ortamı güzel her daim kalabalık. Yabancı kahve zincirlerinin İtalya’da başarılı olmak için fark yaratmaları gerekir, Sturbucks da tam bunu yapmış. Alkollü kahve seçeneklerinin yanında farklı lezzetler de bulunmakta. Alkollü kahveler yanında ikramla geliyor ama herşeyin bir bedeli var elbette:))) Fiyatlar hem başka yerlerde aynı içeceğe ödeyeceğinizden oldukça yüksek hem de masa bedeli ödüyorsunuz.
Sturbucks Reserve MilanoSturbucks Reserve MilanoSturbucks Milano
Campari Store : Duomo’da yer alan dilerseniz yemek yiyebileceğiniz dilerseniz barında birşeyler içebileceğiniz hoş bir mekan
Campari Store–Milano Duomo
Frida Bar : Isola bölgesinde çok popüler bir bar
Frida Bar-Isola bölgesi
Navigli bölgesi mekanları : Uygun fiyatları içeceklerin yanında atıştırmalıklarla servis edildiği mekanlar bulunmakta.
Venchi Gelato : Dondurmaları lezzetli
Venchi Gelato
Milano gezilecek yerler yazımızın linki aşağıdadır.
Milano, İtalya’nın kuzeyindeki Lombardiya bölgesinin başkenti. İtalya sevenlerden olduğum için her yerini görmeye değer bulurum, kimi küçük kimi büyük her yeri insanı mutlu eder. Milano da gitmiş olmaktan memnun olduğum yerlerden. Kimilerine göre hakkında yazılanlar abartılı kimilerine göre harika, biraz tartışmalı bir şehir. Zevk alma konusu ne aradığınıza ve ne kadar vakit geçirdiğinizle orantılı olarak değişmekte. Roma ve Floransa gibi şehirlerle karşılaştırdığında kültürel anlamda çok daha zayıf ama sevmek için biraz zaman ayırmalı. Sadece birkaç saatliğine gelip Duomo ve çevresinden başka birşey görmeme durumu, bu mudur hissi uyandırabilir. Milano, uluslarası fuarları, sanat ve moda aktiviteleri ile de ön planda. Diğer İtalyan şehirleri ile kıyaslandığında hem geçmişi hem modern şehir havasını taşıyan bir yer. Bu arada İtalya’nın hatta Avrupa’nın en pahalıları arasında olmak gibi de bir ünvanı var.
Milano’da kaç gün kalmalı : Milano’ya 2 tam gün ayırmak yeterli olacaktır. Günübirlik bir gezi sadece en meşhur yerlerini görmeye yeter. Fazladan günü olanlara Como gezisi ve alışveriş tutkunları için Serravalle Designer Outlet turu yapılacak aktiviteler arasında. Otobüsle outlet turu 30 Euro, sabah tek gidiş, akşam üzeri tek dönüş var. Como’ya ise trenle gitmek mümkün olduğu gibi Milano’dan kalkan günübirlik turlara katılarak Como, Bellagio ve Lugano üçlemesi yapılabilir.
Milano’ya ulaşım: Türkiye’den Milano’ya hem Malphensa (Milano’ya 45 km) hem de Bergamo (50 km uzaklıkta) havalimanlarına uçuş var. Bunun dışında İtalya’da başka şehirlerden tren ya da otobüsle ulaşmak mümkün. Havaalanından şehre tren, otobüs ve shuttle mevcut. Bergamo havaalanından çıkar çıkmaz shuttle durakları var. Biletinizi kredi kartı ile alabiliyorsunuz, shuttle Milano merkez tren istasyonunda bırakıyor (Centrale Station).
Milano nerede kalmalı : Tarihi merkez Centro Storico (Duomo çevresi), Navigli ve Brera bölgeleri kalınacak yerler arasında.
Milano’da gezilecek yerler :
Duomo Katedrali ve Meydanı
Galleria Vittorio Emanuele II
La Scala Opera binası
San Bernardino alle Ossa Kİlisesi ve Kemik süslemeler
Santa Maria delle Grazie Kilisesi ve Son Akşam Yemeği tablosu
Sforzesco Şatosu ve Sempione Parkıve Sempione Kapısı
Brera Bölgesi ve Pinacoteca di Brera Müzesi
Navigli Bölgesi
Dikey orman Bosco Verticale
Leonardo Bilim ve Teknoloji Müzesi
Serravalle DesignerOutlet gezisi
Milano Duomo Katedrali : Hem Milano’nun hem de İtalya’nın simge yapılarındandır. Gotik mimarinin büyüleyici örneklerinden biri olan katedralin yapımına 1386 yılında başlanmış ve İnşaası 5 asır kadar sürmüş. Büyüklük olarak dünyada 5., üzerindeki heykel sayısı olarak da 1.sırada. İnce detaylı mermer dış cephesi ve heykellerle müthiş bir mimariye sahip. Katedralin en yüksek yerinde altın renki Madonnina (Meryem) heykeli var. İsa’nın çarmıha gerilmesinden kalan çivinin bir tanesi burada muhafaza edilmekte. Terasa çıkmak isterseniz ücret merdiven ya da asansör kullanımıza göre değişiyor. Terastan manzara çok güzel. Çatısının tamamen üzerinde yürünebildiği tek katedral. Katedralin önünde uzun bilet ve giriş sırası oluyor, bileti önceden almak ve mümkün olduğunca erken saatte gelmek mantıklı. Yazın geliyor ve şort vb, omuzlar açık kıyafet giyiyorsanız katedrali gezerken yanınızda şal bulundurmanız faydalı olur. Katedral akşam 7’de kapanmakta.
Milano Duomo KatedraliiçindenMilano Duomo KatedraliKapısıMilano Duomo Katedraliiçinden
Galleria Vittorio Emanuele I I : Duomo Meydanının hemen yanında bulunan ve 19.yüzyılda yapılmış cam kubbeli alışveriş merkezi. İtalya’nın ilk alışveriş merkeziymiş. Mozaikleri, tavan süslemeleri ve mimarisi ile güzel bir yapı. Lüks markaların bulunduğu merkezde ayrıca restoran ve kafeler bulunmakta. İçinde tam merkezde yer alan boğa figürlü mozaik üzerinde topukla bir tam tur dönme geleneği buraya tekrar gelmenin işareti olarak kabul edilmekte ve ziyaretçiler tarafından gelenek olarak sürdürülmekte.
La Scala Operası : 1778 yılında açılmış opera binası. Gündüz saatlerinde gezilebilmekte. Duomo meydanına oldukça yakın konumda. Dünyanın en tanınan opera binalarından biri ünvanına sahip. Tüm temsiller gece yarısından önce bitiyor, uzun süren temsiller için başlangıç saati öne alınıyormuş. Gösteri başladıktan sonra gelirseniz kesinlikle içeri alınmıyorsunuz. Güzel uygulama. Operanın girişinde yer alan La Scala müzesinde kostümler, resim ve heykeller ile opera tarihini anlatan belgeler sergilenmekte. Gezmek için giriş ücreti 12 Euro.
Milano La Scala Opera Binası
Da Vinci heykeli : Scala meydanında bulunan 1872 tarihinde Pietro Magni tarafından yapılmış. Heykelde Leonardo Da Vinci ve kaidesinde kendisinin öğrencisi; Giovanni Antonio Boltraffio, Marco d’Oggiono, Cesare da Sesto ve Gian Giacomo Caprotti bulunmakta.
Scala Meydanı Leonardo Heykeli
San Bernardino alle Ossa Kilisesi ve Kemik süslemeler : Milano’daki kilisedir. Burayı ilginç kılan özelliği ise çok sayıda insan kafatası ve kemik bulunan şapelidir. 1200 tarihlerinde burada bulunan mezarlıkta yer kalmayınca kemikleri saklamak için oda yapılmış daha sonra 1269 yılında kilise eklenmiş. Yangınla yıkılan kilise 1712 yılında yenilenmiş. Günümüzde kemiklerle süslenen şapel oldukça etkileyicidir. Ücretsiz gezilebiliyor, Duomo’ya yakın konumda.
San Bernardino alle Ossa San Bernardino alle Ossa San Bernardino alle Ossa
Santa Maria delle Grazie Kilisesi ve Leonardo Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği eserini görmek: 1980 yılında dünya mirasları listesine alınan kilise ve manastırı önemli kılan en büyük etken yemekhane bölümünde yer alan üstad Da Vinci tarafından yapılmış ve dünya resim sanatının başyapıtlarından biri olarak kabul edilen Son Akşam Yemeği adlı duvar resmidir. Yoğun ziyaretçi akını nedeniyle içeride oluşan ve resimlere zarar veren hava kirliliğini takip edip önlemek amacıyla hava, ışık ve nem oranını ölçen cihazlar bulunmakta ve ziyaretçi trafiği kısıtlanmaktadır. Belirli sayıda ziyaretçi aldığı için de gezmek isteyenlerin en az 2-3 ay önceden biletini alması gerek. Eserde İsa ve 12 havarisi bulunmakta, İsa’nın “içinizden biri bana ihanet edecek” demesi üzerine masadaki 12 havarinin vermiş olduğu tepkiler resmedilmiştir. Eser 1495-1497 yılları arasında yapılmıştır, eserin bulunduğu yemekhane bölümü 15 Euro karşılığında ücretli olarak gezilebilmektedir.
Santa Maria delle Grazie KilisesiLeonardo Da Vinci Son Akşam Yemeği
Sforzesco Şatosu : 15. yüzyılda Milano Dükalığını yöneten Sforza ailesi tarafından inşa ettirilmiş kale, askeri ve yönetim amacı ile yaptırılmıştır. 14.yüzyıldan kalma eski surlar üzerine inşa edilmiş oldukça görkemli bir yapı. Günümüzde sanat koleksiyonları, kütüphaneler ve sergi alanlarına ev sahipliği yapan müze olarak kullanılmakta. Kent merkezinde yer alan kale İtalya’nın en büyük kalelerinden biridir. Müzeler içinde en ilgi çekeni Da Vinci ve Michelangolo’nun eserlerinin bulunduğu kısımdır. Michelangelo’nun yaşamının son yıllarında çalıştığı ve bitmemiş olarak tanımlanan mermerden yapılmış Rondanini Pieta’sı en ilgi çeken eserlerden biridir. Kalenin arka tarafında Sempione Parkı bulunmaktadır. Şatoyu gezdikten sonra Sempione Parkında yorgunluk atabilirsiniz.
Sforzesco Kalesi
Sempione Parkı : Milano’daki en büyük park. Oldukça büyük olan park 1888-1894 yılları arasında yapılmış ve tamamen çitle çevrili. Zengin floraya sahip park içinde akvaryum, kütüphane binası, çeşme, göl, köprü, koşu ve yürüyüş parkurları bulunmakta ayrıca çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmakta.
Sempione Parkı ve Sforzesco Şatosu
Porta Sempione : Mimar Luigi Cagnola tarafından yapılmış ve 1838 yılında açılmış şehir kapısıdır.
Milano Porta Sempione
Brera Bölgesi : Tarihi merkez Centro Storico’da yer alan bölge. Güzel sokakları, butikleri, restoran ve kafeleri ile merkezinde yer alan Pinacoteca di Brera Müzesi görülmeyi hak eden ve Milano’da bohem havasını yaşayabileceğiniz, yerel sanatçıların galerilerinin olmasından dolayı sanatçılar bölgesi olarak da anılan bir yer.
Milano Pinacoteca di Brera Müzesi : Yüksek tavanlı, geniş odalara sahip ve zarif mimarisi ile göz dolduran müze Milano’daki en büyük sergi alanlarından biridir. 1809 yılında Napolyon tarafından yaptırılmış. İçinde güzel sanatlar akademisi, saray, kütüphane, gözlemevi ve botanik bahçesini ve çok sayıda önemli eser barındırmakta. Antik dönem, Rönesans ve Barok dönem eserler bulunan müzenin koleksiyonunda Caravaggio’nun İsa’nın öldükten sonra Emmaus’ta görülmesini anlatan Emmaus’ta Akşam Yemeği (1606), Raphaello’nun Bakiye Düğünü (1504), Andrea Mantegna’nın Ölü İsa’ya Ağıt (1483), Bellini’nin Pieta (1460), St.Mark Preaching in Alexandria(1504) ve Francesco Hayez’in Öpücük (1859) adlı yapıtları görülecekler arasındadır.
Milano Pinacoteca di Brera MüzesiNapolyon HeykeliBrera MüzesiCaravaggio- Emmaus’ta Akşam Yemeği(28. oda)Raphaello- Bakire Düğünü (Lo Sposalizio)(24.oda)Andrea Mantegna – Ölü İsa’ya Ağıt (6.oda)Giovanni Bellini- Pieta(6.oda)Giovanni Bellini- St.Mark Preaching in Alexandria (8.Oda)Francesco Hayez- Öpücük (38.oda)
Navigli Bölgesi ve aperitivo yapmak : Navigli bölgesi, adını buradan geçen Navigli Grande ve Navigli Pavese adlı kanallardan almakta. Ticaret ve taşımacılık açısından geçmişte önemli rol oynamış bu kanalların etrafında restoranlar, kafeler, sanat galerileri, butikler ve antikacılar bulunmakta. Gece gündüz her daim hareketli ve canlı bir bölge. Kanal boyunca sıralanmış mekanlar benzer özellikte. Akşam üzerleri aperitivo yapmak keyifli. İtalyanlara has bu kültür akşam üzeri yemekten önce saat 18.00 gibi, arkadaşlarla biraraya gelerek, şarap ya da kokteyl ile birlikte alınan küçük atıştırmalık aktivitesi olarak hem sosyalleşmek hem de yemekten önce iştahı açmak olarak tanımlanabilir. Aperitivo geleneğinin merkezi Milano olmakla birlikte Floransa ve Roma gibi şehirlerede bu kültür yayılmış ve yaşanmaktadır.
Navigli Grande
Bosco Verticale : Boeri Stüdyo tarafından tasarlanmış yüksek 2 bina kompleksidir. Porta Nuova bölgesindedir. 2014 yılında tamamlanmış. Özelliği ise binaların cephelerinde bulunan ağaçlar ve doksandan fazla bitki türünün bulunmasıdır. Dünyanın en güzel ve en yenilikçi projesi olarak kabul edilmiş.
Milano Bosco Verticale
Casa di Alessandro Manzoni : Milano’nun en ünlü yazarlarından Alessandro Manzoni’nin evi görülebilir. Yazar ölümüne dek bu evde yaşamış, daha sonra müzeye dönüştürülmüş. Manzoni’nin kitaplarının resimleri ve kopyaları bulunmakta. Milano’da moda dörtgeninin yakınında bulunur.
Leonardo da Vinci Bilim ve Teknoloji Müzesi : Da Vinci’ye ithaf edilmiş bilim ve teknoloji müzesi. 1953 yılında açılmış. Şehirde daha uzun kalacak olanlar için öneririm, kısa kalışlar için öne çıkan yerlerin gezilmesi mantıklı olur.
Milano’da alışveriş önerileri : Quadrilatero della moda bölgesinde bulunan Via Montenapoleone, Via Manzoni, Via della Spiga ve Corso Venezia caddelerini kapsayan bölge lüks markalar ve tasarım mağazaları ile Milano’da alışveriş için en meşhur yerlerden. Ayrıca Galleria Vittorio Emanuele II, Via Dante ve Via Cordusio’da alışveriş yapılabilecek merkezlerden. Navigli ve Brera bölgeleri de vintage tarzı ürünler alınabilecek yerler.
Via Montenapoleone
Ayrıca şehir merkezine yaklaşık 1.5 saat mesafedeki Serravalle Designer Outlet’de alışveriş için iyi bir alternatif. Şehir merkezinden kalkan otobüslerle kolayca ulaşmak mümkün.
Milano yeme içme başlıklı yazımızın linki aşağıdadır.
Roma, Remus ve Romulos kardeslerin MÖ 753 yılında kurduğu, hakkında blog degil kitap yazilabilecek, tek kelime ile muhteşem bir şehir. Yazarken zorlandım, anlatacak o kadar çok şey var ki neresinden kessem, nasıl kısaltsam bilemedim. Tiber ve Aniane nehirleri arasında 7 tepe üzerine kurulmuş, Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri. Efsaneye göre yarı tanrı yarı insan olan Remus ve Romulus, şehrin nereye kurulacağı ya da kimin yöneteceğine karar verememiş, aralarında çıkan tartışma sonucu Romulus Remus’u öldürerek şehri bulunduğu yere kurmuş ve kendi adını vermiş. Başlangıçta küçük bir yerleşim yeriyken bulunduğu konum itibari ile ticaret merkezi haline gelmiş ve krallık olmuştur. Roma, Romulus dahil olmak üzere 7 kral görmüştür. Romalıların Yunan kolonileri ile olan etkileşimlerinden dolayı onların kültürünü Roma’ya taşımışlar ve kendi kültürlerini oluşturmuşlardır. Brutüs ailesinden Lucius Junius Brutus’ün son kral Tarquin’i MÖ 509’da tahttan indirmesiyle Roma Krallığı yıkılarak, Roma Cumhuriyetini kurmuştur.
Havalimanı-şehir merkezi Ulaşım: Roma Fiumicina-Leonardo da Vinci havalimanı-kent merkezi arası yaklaşık 40 km. Şehre otobüs, taksi ya da Leonardo Express treni ile kolayca ulaşılır. Tren en çok tercih edilen ulaşım aracıdır diyebiliriz. Roma şehiriçi ulaşım : Metropolitana adlı metro ulaşımı Roma’da en çok tercih edilen ulaşım şekli. Üç farklı hattı var ve en sık kullanılan hatlar A ve B hatları ve Roma ulaşımının en merkezi noktası olan Termini durağında kesişmekte. Metro ulaşımı olmayan yerlere de otobüslerle kolayca erişebilirsiniz. Açık hava müzesi şeklindeki bu şehri gezmenin en iyi yolu yürümek, vaktiniz varsa ve yürümeyi seviyorsanız elbet. Gezimiz sırasında yürüdüğümüz her cadde bizi kendi güzellikleri ve şahaserleri ile buluşturdu.
Roma’da Nerede kalınır
Ulaşım kolaylığı, birçok noktaya yakınlığı ve havalimanından tek araca binerek ulaşılabildiği için Termini bölgesi çok pratik. Termini çok merkezi, hemen her yere yürüme mesafesinde ama Colesseum, İspanyol Merdivenleri ve Vatikan çevresinde kalırsanız da bir çok yere kolaylıkla ulaşılabilir.
Roma kaç günde gezilir ?
İlk gelişimizde 1.5 gün kaldık, ikinci gelişimizde 5 günlük bir gezi planladık ve sokak sokak gezdik. Organlarımız bizden hesap soracak ise kendi adımıza bunlar ayaklarımız olur herhalde. Trastevere’ye gittiğimiz gün adımsayar 44 bini gösterdi. O günkü rekorumuza 42 bin adımla Berlin’de yaklaştık ama bir daha egale edemedik. Roma’nın kalış ideali en az 5 gün olsa da listenizi daraltarak 3 günde de gezebilirsiniz.
Roma gezilecek yerler
İtalya gezilecerk yerler listesinin başında bulunan Roma’da, tarihi ve turistik yerlerin çoğu Centro Storico yani tarihi şehir merkezinde yer alır. Kaldığımız yer olan Termini bölgesinden gezimize başladık ve aşağıdaki sırayla devam ettik. Kalacağınız yere göre kendi rotanızı belirleyebilirsiniz.
Santa Maria Maggiore Bazilikası
Colosseum (Kolezyum)
Konstantin Kemeri ya da Takı
Palatine Tepesi
Roma Forumu
Trajan Forumu
Piazza Venezia ve II. Vittorio Emanuele Anıtı
Trevi Çeşmesi
Navona Meydanı
Santa Maria in Aracoeli bazilikası
Largo di Torre Argentina
Campo de Fiore
İspanyol Merdivenleri
Piazza Spagna
Panteon (Pantheon)
Castel Saint Angelo
Popolo Meydan
Quattro Fontana
Fontana dell Acqua Fellice
Vatikan Şehri- Vatikan Müzeleri-Sistina Şapeli-Aziz Petrus Bazilikası
Trastevere
Santa Maria Maggiore: Roma’nın Yedi Hacı Kilisesi’nden biri ve İtalya’daki en büyük Katolik Marian kilisesidir. Meryem papanin rüyasina girer ve bir kilise inşa etmesini, inşa edilecek yeri ise ertesi gün karla işaretleyeceğini söyler. Ertesi gün yaz olamasına karşın kilisenin bulunduğu yere kar yağar ve papa kiliseyi buraya yaptirir. Ziyaretiniz 5 Ağustos tarihine denk gelirse burayı mutlaka ziyaret edin. Halk 5 Ağustos günü kutlamalar için toplanır ve Papa Paul V. şapelinin çatısından beyaz çiçek yaprakları atılarak kilisenin kuruluşu kutlanır. Kilisenin iç süslemeleri muhteşem olup, tavan süslemerinde İspanya Kralicesinin gönderdiği altın kullanılmıştır.
Roma Santa Maria MaggioreRoma Santa Maria Maggiore
Roma Kolezyum (Flavianus amfitiyatrosu): MS 80 yılında Titus tarafından tamamlanmış. Gladyatör oyunları ve çeşitli halk etkinliklerinin yapıldığı oval planlı, taş ve mermer kullanılarak inşa edilmiş bir yapıdır. 60 binden fazla seyirci alabilecek büyüklüktedir. O dönemde gladyatör oyunları için Afrika’dan çok sayıda hayvan getirilmekte ve gladyatörlerle savaştırılmaktaydı. Gladyatörler hem özgür romalılar hem de köleler ya da savaş suçluları olabiliyor şayet bunlar arasında dövüşü kazanan olursa özgürlüğüne kavuşabiliyordu. Yapının dış kısmı kemerlerle çevrilidir alt kısmında tüneller bulunmaktadır. En son gladyatör oyunu 435 yılında gerçekleşmiş. Bugüne kadar 4 deprem 3 yangın geçirmiş yapı zarar görmesine karşın hala ayaktadır ve Roma’da en çok ziyaret edilen yerdir.
Roma Kolezyum Roma Kolezyum
Konstantin Kemeri ya da Takı: Kolezyum’un yakınındaki Konstantin Takı, 4 .yüzyılda Konstantin zaferini kutlamak için yapılmış. 21 metre yüksekliğndeki yapının kemeri üstünde latince yazı ve kabartmalar bulunur. I.Konstantin’in Roma Tiran’ı Maxentius karşısında Milvian Köprüsü üzerinde kazandığı zaferi simgeler.
Konstantin Takı
Palatine Tepesi (Palatino) : Romanın 7 tepesinden biridir. Roma Forum’a çok yakındır. Roma mitolojisine göre Romus ve Romulus’un dişi kurt tarafından bulunarak hayatlarının kurtarıldığı tepedir. Tarihi kalıntılar bakımından önemlidir.
RomaPalatino Tepesi
Roma Forumu: Kolezyum’a bitişik durumudadır. Antik Roma’nın merkezidir. Forum kelime anlamı olarak açık havada halka açık meydan olarak tanımlanabilir. Forumlar hem alışveriş yapılan ticari bir yer hem de halkın buluştuğu, vakit geçirdiği ayrıca siyasi toplantılar yapılan alanlardır. Roma imparatorluğun merkezi durumundadır. Forumdaki yapılar; Septimus Severus Kemeri, Titus Kemeri, Romulus Tapınağı, Castor ve Polluks tapınağı, Satürn Tapınağı sayılabilir.
Roma Forumu
Trajan Forumu ve Trajan Pazarı: İmparator Trajan tarafından 106 yılında inşa ettirilmiş ve Roma İmparatorluğunun son forumu olarak tarihe geçmiştir. Kapalı pazar alanı, dükkanlar ve önünde meydan bulunan komplekstir.
Roma Trajan ForumuRoma Trajan Forumu
Piazza Venezia ve II.Vittorio Emanuele Anıtı: Roma’da tarihi kent merkezinde bulunan ve en çok ziyaret edilen meydanlardan biridir. Etrafında restoran ve kafeler bulunur. Meydanın bir tarafında İtalya’nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele’yi onurlandırmak için 1885-1911 yılları arasında yapılmış II. Vittorio Emanuele Anıtı (Altare della Patria) bulunur. Anıt beyaz mermerden yapılmış oldukça gösterişli bir yapıdır. Vittorio Emanuele’nin atlı heykeli ve en üstte sağlı-sollu dört at heykelleri ile süslüdür. Anıtta ayrıca Meçhul Asker Anıtı (unknown soldier) bulunur.
Roma II. Vittorio Emanuele AnıtıRoma II. Vittorio Emanuele AnıtıRoma Meçhul Asker Anıtı
Roma Trevi Çeşmesi : Ülkemizde daha çok Aşk Çeşmesi olarak isimlendirilen çeşme mimar Nicola Salvi tarafından tasarlanmış Roma’daki en büyük barok özellikli çeşmedir. 30 yılda tamamlanmış ve 1762 de açılmıştır. Adının anlamı 3 yol çeşmesi olup altındaki 3 doğal su kaynağının birleştiği varsayılarak bu adın verildiği düşünülmektedir. Avrupa’da en çok fotoğraflanan yerlerden biri olduğu söylenebilir. Gerçekten çok güzel olan çeşmede deniz tanrısı Neptün sahnelenmiştir. İnsanlar buradaki havuza para atarak dilek dilemektedirler.
Roma Trevi ÇeşmesiRomaTrevi Çeşmesi
Roma Navona Meydanı: Meydanın tarıhi 1. yüzyıla kadar uzanır. Burası spor oyunlarının yapıldığı 30 bin kişi kapasiteli bir stadyummuş. 1655 yılında kaldırılarak meydada dönüştürülmüş. Çok güzel bir meydan, her zaman kalabalık. Meydanı 3 çeşme süsler. Bernini’nin ünlü eseri Barok tarzdaki 4 nehir çeşmesi- Fontana del Quattro Fiumi-(Four Rivers Fountain) bunlar arasında. Çeşmede dört önemli nehir Tuna, Ganj, Nil ve Rio dela Plata ve bulundukları kıtalar temsil edilmiş. Meydanda bulunan ve yine Bernini tarafından yapılmış diğer çeşme Fontana del Moro‘da, yunusla dövüşen dev ya da mağribi betimlenmiş, gerçekten muhteşem. Dev, yunusu bacakları arasında sıkıştırmış. Meydanda yapılan ilk çeşme. Bernini’nin hayal dünyası ve tekniğini gösteren çok güzel bir yapıt. Üçüncü çeşme Antorio Bella tarafından yapılmış Fontana del Nettuno (Neptün Çeşmesi). Çeşmede deniz tanrısı Neptün ahtapotla savaşmakta etrafta su perileri ile bulunmakta. Meydanda bulunan barok tarzdaki Sant Agnese Kilisesi‘de etkileyici bir mimariye sahiptir. Meydanda ayrıca bir dikilitaş bulunmakta. Sokak sanatçıları, seyyar satıcılar, kafeler ve restoranları ile her daim canlı bir meydan.
Roma meydanları Navona meydanıFontana del Quattro FiumiRomaFontana del MoroRomaSant Agnese Kilisesi
Santa Maria in Aracoeli bazilikası: Mutlaka görülmesi gereken bir şahaser. İmparator Konstantin’in annesi Azize Helena’nın kemiklerinin bulunduğu kilise. Dışı tuğladan yapılmış, içi etkileyici ve çok güzel. Capitol tepesinde, Vittorio Emanuele anıtının arkasında yer alır ve manzarası da kendisi gibi çok etkileyicidir. Freskleri ve tavan süslemeri ile Roma’daki en güzel yapılardan biridir.
Santa Maria in Aracoeli Bazilikası
Largo di Torre Argentina: 4 Roma dönemi tapınağı ve Pompey tiyatrosu kalıntılarının bulunduğu alandır.
Largo di Torre Argentina
Campo di Fiori: Navona meydanına yakın bir meydandır. Adı çiçek tarlası manasında olup ortaçağda burada bir çayır olması nedeniyle bu isimle anılır. Meydanın ortasındaki heykel dünyanın güneş çevresinde döndüğünü söylediği için yakılarak öldürülen Giorganı Bruno’nun heykelidir. Gündüzleri semt pazarı kurulan meydan hem gündüz hem de geceleri oldukça hareketlidir.
Campo di Fiori
İspanyol Merdivenleri : Piazza di Spagna ile Piazza Trinita dei Monti arasındaki dik merdivenlerdir. Trinita dei Monti Kilisesine ulaşım sağlar. 135 basamağı vardır. Mimarları Francesco de Sanctis ile Alessandro Specchi’dir. 1725 yılında barok tarzda inşa edilmiş oldukça geniş merdivenlerdir.
İspanyol MerdivenleriSpanish Steps
Piazza Spagna (İspanya Meydanı): İspanyol Merdivenlerin alt kısmındaki Piazza Spagna çok popüler bir meydandır. İspanya büyükelçiliğinin burada olmasından dolayı İspanya meydanı adı verilmiştir. Meydanın ortasında barok stilde mimar Bernini ve oğlu tarafında yapılmış Fontana della Barcaccia (Eski gemi çeşmesi) gerçekten çok güzel bir çeşmedir. Çeşmenin su taşan bir gemi şeklinde olmasının sebebi, Tiber nehrinin 1598 de taşması, meydanın sular altında kalması ve sular çekilince de meydanda gemi kalıntısı görülmesi nedeniyle olduğu rivayet edilmektedir.
Fontana della Barcaccia (Eski gemi çeşmesi)
Pantheon: Piazza della Rotondo’da bulunan ve geçmiş, bugün ve gelecekteki tüm tanrılara adanan yapıdır. Korinth düzenli sütunların taşıdığı bir revak ve arkasında buna bitişik dairesel bir yapıdan oluşur. Kubbe dünyadaki en büyük kubbelerden biri olup tepesinde aydınlık girmesi için bir açıklık bulunmaktadır.
Roma PantheonRoma Pantheon
Castel Sant’Angelo (Kutsal Melek Kalesi):Tiber kıyısında yer alan kale eskiden Roma’nın en yüksek binasıymış. Günümüzde müze olarak kullanılmakta. Roma imparatoru Hadrianus kendisi ve ailesi için anıt mezar olarak inşa ettirmiş, ortaçağda papalık kalesi olarak kullanılmış. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan sürgün yıllarının bir kısmını burada geçirmiş. Adını papa büyük Gregorius’un burada melek Mikail’i gördüğü dinsel törenden aliyormuş.
Castel Sant’AngeloRoma Castel Sant’AngeloCastel Sant’Angelo
Popolo Meydanı : Roma’nın en büyük meydanı olup, birçok etkinlik yapılır. Meydanın girişinde Santa Maria Miracoli ve Santa Maria in Montesanto adlı ikiz kiliseler bulunmakta. Roma’nın en işlek caddelerinden biri olan Via del Corso Popolo meydanından bu ikiz kiliselerin arasından başlar. Kiliseler görülmeye değer niteliktedir. Meydanın ortasında bulunan dikilitaş Mısır’dan getirilmiş. Popolo meydanının Kuzey tarafındaki kapı meydanı Piazza del Filaminio’ya bağlar. Porta del Popolo ya da Porta Flaminia olarak adlandırılıan bu kapı 3.yüzyılda yapılmış olup, Michelangelo ve sonrasında Bernini tarafından restore edilmiş. Meydan Villa Borghese parkının hemen yanındadır.
Roma PopoloMeydanıRoma Popolo Meydanı
Quattro Fontane: Via delle Qurattro Fontane ve Via del Qirinale’nin kesiştiği yerde bulunan 4 ayrı çeşmedir. Geç rönesans döneminde, 1588-1590 yıllarında yapılmış çok güzel çeşmelerdir. Çeşmelerden ikisindeki erkek figürleri Tiber ve Arno nehirlerini böylece Roma ve Floransa şehirlerini temsil eder. Kadınlar bulunan diğer iki çeşme de tanrıçalar Diana ve Juno’yu temsil eder. Mutlaka görülmeliler.
Quattro FontaneQuattro Fontane
Fontana dell acqua Felliceyada Fontana del Mose (Musa çeşmesi): Qirinale tepesinde, 1585-88 yılları aradında yapılmış ve Domenico Fontana tarafindan tasarlanmış gorsel bir şölen. Üç zarif kemerle yapılandırılmıştır. Suyun kaynagi yaklasik 40 km uzaklıktadır.
Fontana dell acqua Fellice–Rome
Galeri Villa Borghese ve Borghese Parkı: Adını Borgese ailesinden alan Villa Borghese binası ve önündeki halka açık çok güzel bir bahçe. Villa Borghese günümüzde Roma’daki en önemli galerinden biridir. Caravaggio ve Raphael gibi ünlü sanatçıların eserleri bulunmaktadır.
Roma Borghese ParkıBorghese Parkı
Vatikan Şehir Devleti
Vatikan hakkında daha kapsamlı bir yazı hazırlamış olduğum için kısaca bahsedeceğim. Roma ili sınırları içinde bulunan bağımsız bir devlettir. Hristiyanlıkta Katolik mezhebinin merkezi durumundadır. Yaklaşık 1000 kişilik bir nüfusa sahiptir. Vatiktan’da bulunan San Pietro bazilikası (Aziz Petrus Bazilikası) ücretsiz olarak ziyaret edilebilir ancak kubbesine çıkmak isterseniz o kısmı ücretli. Bazilikada bulunan Micealangelo imzalı, imzaladığı tek eser demek daha doğru olur, Pieta adlı heykel görülmeye değer enfes bir yapıttır. Eserde İsa çarmıhtan indirildikten sonra annesi Meryem’in kucağında betimlenmiştir. Üstad Michelangelo mermeri adeta bir kumaş gibi işlemiştir. Girişte kıyafetinizin uygun olması gerekir, kollar-omuzlar örtülü olmalı, şort, mini etek, şapka vb giyinmemelidir. Büyük sırt çantası, şemsiye gibi eşyalarla girilmesi yasak, vestiyere bırakmanız gerekmekte. Hristiyanlığın en büyük kilisesidir. Yapının ana mimarı Michelangelo’dur, büyük kısmı onun zamanında tamamlanmış, ölümünden sonra bitirilmiştir. Bazilikanın önünde Aziz Pavlus’un heykeli bulunur.
Roma Vatikan Müzeleri – Vatikan Bahçeleri ve Sistina Şapeli: Vatikan Müzeleri Vatikan şehri sınırları içinde bulunan, dünyadaki en büyük müzelerden biri olup Sistina Şapeli ile birlikte 54 galeriden oluşur. Bahçeleri gezmek için ayrı bilet almanız gerekmekte. Sistina Şapelinde fotoğraf çekmeniz yasak, içeride ciddi sayıda görevli var ve uyarıyorlar. Müzelerde cafe ve atıştırmalık yiyecekler alabileceğiniz yerler mevcut. Müzelerin hepsini gezmek çok zaman alacağı için önden en çok neleri görmek istediğinize karar verip gezmek daha pratik olacaktır. Biletinizi mutlaka seyahatinizden önce online almaya çalışın.
VatikanVatikan
Roma Trastevere : Roma’da fazladan zamanı olanlara önerebileceğimiz bohem semt. Keyifli bir bölge, kafeleri, minik pastaneleri ve pubları ile ziyaret edilmeyi hak etmekte. Kelime anlamı olarak Tiber’in diğer yanı anlamına gelmekte. Roma’nın ilk yahudi yerleşimi de bu mahallede olmuş. Eski devirlerde işci mahallesi durumundayken günümüzde bohem bir semte dönüşmüş. Yarım günlük bir gezi yeterli olur. Metro ulaşımı olmadığı için ya yürüyerek ya da otobüsle ulaşabilirsiniz.
TrastevereTrastevereRoma Trastevere
Vatikan gezilecek yerler ,Roma çeşmeleri veRoma’da ne yenir ? başlıklı yazılarımıza aşağıdaki linklerden ulaşılabilir.
Italian cuisine is very popular and well-known in our country, so instead of explaining in detail what to eat, it would be more practical to give information about the places we experienced in Rome.
We listed below places that we experienced and likedfor dining in Rome.
Where to eat in Rome :
Osteria Barberini Restaurant: Bruschetta, truffle lasagna, baked eggplant and buffalo mozzarella salad were legendary. There is a serious line out the door, reservations are recommended. Address: Via della Purificazione, 21
Restaurant Alfredo: This was the name when we went, I think its named was changed to II Vero Alfredo lately. It is known as the birthplace of fettuccine alfredo pasta. In short, we liked it, but the prices were a bit higher when we went.
Pastificio Guerra: This is a tiny pasta restaurant, fast food style, very close to the Spanish Steps. If you find a seat inside and eat, they offer a glass of wine with it, but if you get take-away, they don’t serve the wine outside (at least when we went). Most customers prefer to get take-away and eat it sitting on the Spanish Steps. The pasta is fresh, the prices are very reasonable. There are 2 different types of fresh pasta every day, one with meat and the other without. If you don’t eat pork, you can ask what kind of meat is in the meat that day and get the other type. You can also buy uncooked fresh pasta to take home or as a gift.
Antico Caffe Greco: A historical cafe-patisserie. The tiramisu was very good and the coffee was also very delicious. It is one of the most historical cafes in Rome. It is impossible not to feel this historical past inside the place. It is located on Via dei Condotti. It is very close to the Spanish Steps.
Babingston’s Tea Rooms: Another historical cafe-tea house that I would definitely recommend, it makes you very happy. Very close to the Spanish Steps. Address: Piazza di Spagna
The Gelatist: We loved the ice cream, delicious and a wide variety. Address: Via Nazionale, 19a
Frigidarium: They have a few branches in Rome, but we found the ice cream too sweet, it didn’t appeal to us.
Pompi Tiramisu: We liked the classic one
Antica Rome: A place where you can eat and drink, something hot or cold, right across from the Vittoria Emanuel monument. We chose Aperol and Pina Colada, they were delicious. It was really enjoyable to take a breather while sipping something while facing the Vittoria Emanuel monument at Antica Rome, which is right across from the Vittoria Emanuel monument.
Rome is a magnificent city founded by Remus and Romulos brothers in 753 BC. It is so beautiful that a book can be written about it instead of a blog. We will just try to summarize it here. It is one of the most visited cities in the world. It was built on 7 hills between the Tiber and Aniane rivers. According to legend, Remus and Romulus, were half god and half man. They couldn’t decide where to build the city or who would rule it. As a result Romulus killed Remus and founded the city where it was located and named it after himself. It was a small settlement at the beginning then it became a trade center and a kingdom due to its location. Rome saw 7 kings including Romulus. Due to the interaction of with the Greek colonies, Greek brought their culture to Rome and created their own culture. When Lucius Junius Brutus from the Brutus family overthrew the last king, Tarquin, in 509 BC, the Roman Kingdom collapsed and the Roman Republic was established.
Transportation from Fiumicino Leonardo da Vinci Airport to city center : The distance between Rome Fiumicina Leonardo da Vinci airport and the city center is approximately 40 km. The city can be easily reached by bus, taxi or Leonardo Express train. Rome city transportation : The metro transportation called Metropolitana is the most preferred form of transportation in Rome. It has three different lines. The most frequently used lines are A and B and intersect at Termini station. You can easily reach places by bus where there is no metro transportation. The best way to visit this city is to walk since it is like an open-air museum. Every street we walked on during our trip brought us together with its own beauties and masterpieces.
Where to stay in Rome : The Termini area is very practical due to its ease of transportation and proximity to many places. It is very central. Almost everywhere is within walking distance, but if you stay around Colesseum, Spanish Steps and Vatican, you can easily reach many places too.
How many days do you need in Rome : Ideally, a 5 or 6 days visit will be enough to visit most of the places in Rome.
List ofPlaces to see in Rome : Most of historical places are in Centro Storico.
Santa Maria Maggiore: One of the Seven Pilgrim Churches of Rome and the largest Catholic Marian church in Italy. The pope saw Mary in his dream. Mary told him to build a church and she would mark the place with snow the following day. Although it was summer, snow felt the next day and located the place where the church would be located. If your visit Rome on August 5th, be sure to visit this place. People gather for celebrations of the foundation of the church on this date. They trow white flower petals from the roof of the Pope Paul V chapel. The interior decorations of the church are magnificent and the ceiling decorations are decorated with gold sent by the Queen of Spain.
Rome Santa Maria MaggioreRome Santa Maria Maggiore
Rome Colosseum (Flavianus Amphitheatre): Completed by Titus in 80 AD. It is an oval-planned structure built using stone and marble, where gladiator games and various public events were held. It was large enough to accommodate more than 60 thousand spectators. At that time, many animals were brought from Africa for gladiator games and made to fight with gladiators. Gladiators could be both free Romans, slaves or war criminals and if the winner of the fight was among them, he could be freed. The exterior of the structure is surrounded by arches and there are tunnels at the bottom. The last gladiator game took place in 435. Despite the damage of 4 earthquakes and 3 fires, the structure is still standing and is the most visited place in Rome.
Rome – Colosseum
Arch of Constantine: The Arch of Constantine, near the Colosseum, was built in the 4th century to celebrate the victory of Constantine. There are Latin inscriptions and reliefs on the arch of the 21-meter-high structure. It symbolizes the victory of Constantine I over the Milvian Bridge against the Roman Tyrant Maxentius.
Rome Arch of Constantine
Rome Palatine Hill : It is the most central of the 7 hills of Rome. It is very close to the Roman Forum. According to Roman mythology, it is the hill where Remus and Romulus were found by the wolf that saved their lifes. It is quite rich in terms of historical remains.
Rome Palatine Hill
Roman Forum : It is next to the Colosseum and in the center of ancient Rome. The word forum can be defined as an open-air public square. Forums are both a commercial place where people meet, spend time and hold political meetings. Rome is the center of the empire. The structures in the forum include the Septimus Severus Arch, Titus Arch, Romulus Temple, Castor and Pollux Temple, and Saturn Temple.
Roman Forum
Trajan Forum and Trajan Market: It was built by Emperor Trajan in 106 and went down in history as the last forum of the Roman Empire. It is a complex with a covered market area, shops and a square in front.
Rome Trajan ForumRome Trajan Forum
Piazza Venezia and Vittorio Emanuele II Monument: It is one of the most visited squares in the historical city center of Rome. It is surrounded by restaurants and cafes. There is Vittorio Emanuele II Monument on one side of the square (Altare della Patria). It was built between 1885-1911 to honor the first king of Italy, Vittorio Emanuele II. It is made of white marble. It is decorated with the equestrian statue of Vittorio Emanuele and four horse statues on the right and left at the top. The monument also contains the Unknown Soldier Monument.
Rome II. Vittorio Emanuele MonumentRome Unknown Soldier Monument
Trevi Fountain : It was designed by architect Nicola Salvi. It the is the largest baroque fountain in Rome. It was completed in 30 years and opened in 1762. Its name means 3 way fountain assuming that 3 natural water sources underneath it merged. It is one of the most photographed places in Europe. The sea god Neptune is portrayed in the truly beautiful fountain. People make wishes by throwing coins into the pool here.
Rome Fontana di Trevi
Piazza Navona : The history of the square dates back to the 1st century. It used to be a stadium with a capacity of 30 thousand people where sports games were held. It was removed in 1655 and converted into a square. It is a beautiful square and always crowded. Three fountains decorate the square. Bernini’s famous work is the Baroque style Four Rivers Fountain (Fontana del Quattro Fiumi) . The fountain represents the four important rivers Danube, Ganges, Nile and Rio dela Plata and the continents they are located in. The other fountain in the square is Fontana del Moro, also made by Bernini. It depicts a giant or Moor fighting a dolphin. The giant has the dolphin squeezed between its legs. The first fountain built in the square. A very beautiful work that shows Bernini’s imagination and technique. The third fountain is Fontana del Nettuno (Neptune Fountain) made by Antorio Bella. In the fountain, the sea god Neptune is fighting an octopus and surrounded by water nymphs. The baroque style Sant Agnese Church in the square also has an impressive architecture. There is also an obelisk in the square. It is a lively square with street artists, street vendors, cafes and restaurants.
It is a lively square with street artists, street vendors, cafes and restaurants.
Piazza Navona RomeFontana del Quattro FiumiRomeFontana del MoroRomeSant Agnese Church
Basilica of Santa Maria in Aracoeli : A masterpiece that must be seen. The bones of Saint Helena, mother of Emperor Constantine, are kept in this basilica. The exterior is made of brick and the interior is impressive and very beautiful. It is located on the Capitoline Hill, behind the Vittorio Emanuele monument. It is one of the most beautiful buildings in Rome with its frescoes and ceiling decorations.
Santa Maria in Aracoeli Basilica
Largo di Torre Argentina : It is the area where the ruins of 4 Roman temples and the theater of Pompey are located.
Largo di Torre Argentina
Campo di Fiori : This is a square close to Piazza Navona. Its name means field of flowers because there was a meadow here in the Middle Ages. There is a statue of Giorgani Bruno in the middle of the square who was burned to death for saying that the world revolves around the sun. There is a local market open during the day. The square is very lively both during the day and at night.
Campo di FioriRome
Rome Spanish Steps : These are the steep stairs between Piazza di Spagna and Piazza Trinita dei Monti. They provide access to the Trinita dei Monti Church. There are 135 steps. Their architects are Francesco de Sanctis and Alessandro Specchi. They are very wide stairs built in 1725 in baroque style.
Spanish StepsSpanish Steps
Piazza Spagna : It is a very popular square. It is at the bottom of Spanish Steps. It is called Spain Square because the Spanish embassy is here. The Fontana della Barcaccia (Old Ship Fountain) built in the baroque style by architect Bernini and his son. It is in the middle of the square and it is a beautiful fountain. It is said that the reason why the fountain is shaped like an overflowing ship is because the Tiber River overflowed in 1598, flooding the square and when the waters receded, the remains of a ship were seen in the square.
Fontana della Barcaccia Rome
Rome Pantheon : Located in Piazza della Rotondo, it is a building dedicated to all the gods, past, present and future. It consists of a portico carried by Corinthian columns and a circular structure attached to it behind. The dome is one of the largest domes in the world and has an opening on top for light to enter.
Rome PantheonRome Pantheon
Castel Sant’Angelo (Castle of the Holy Angel): Located on the banks of the Tiber River. It used to be the tallest building in Rome. It is a museum today. Roman Emperor Hadrian had it built as a mausoleum for himself and his family and it was used as a papal castle in the Middle Ages. Fatih Sultan Mehmet’s son Cem Sultan spent some of his exile years here. It takes its name from the religious ceremony where Pope Gregory the Great saw the angel Michael here.
Rome Castel Sant’AngeloCastel Sant’AngeloCastel Sant’Angelo
Piazza del Popolo : This is the largest square in Rome and many events are held. At the entrance of the square, there are twin churches called Santa Maria Miracoli and Santa Maria in Montesanto. Via del Corso, one of the busiest streets in Rome, starts from Popolo Square between these twin churches. The churches are worth seeing. The obelisk in the middle of the square was brought from Egypt. The gate on the north side of Popolo Square connects the square to Piazza del Filaminio. This gate is called Porta del Popolo or Porta Flaminia. It was built in the 3rd century and was restored by Michelangelo and later by Bernini. The square is right next to Villa Borghese Park.
Piazza del PopoloRomeRome Popolo Square
Quattro Fontane: There are 4 separate fountains located at the intersection of Via delle Qurattro Fontane and Via del Qirinale. They are very beautiful fountains built in the late Renaissance period, between 1588-1590. The male figures in two of the fountains represent the Tiber and Arno rivers, thus the cities of Rome and Florence. The other two fountains with women represent the goddesses Diana and Juno. They are really beautiful and must be seen.
Quattro FontaneQuattro Fontane
Fontana dell acqua Fellice or Fontana del Mose (Moses Fountain): A visual feast built between 1585-1588 on Qirinale Hill and designed by Domenico Fontana. It is structured with three elegant arches. The source of the water is approximately 40 km away.
Fontana dell acqua Fellice–Rome
Gallery Villa Borghese and Borghese Park: The Villa Borghese, named after the Borgese family, has a very beautiful public garden in front of . It is one of Rome’s main galleries and contains famous paintings by Caravaggio and Raphael.
Park Borghese RomePark Borghese
Vatican City State : I will mention it briefly since I have prepared a more comprehensive article about the Vatican. It is an independent state located within the borders of the province of Rome. It is the center of the Catholic sect in Christianity. It has a population of approximately 1000. The Basilica of San Pietro (St. Peter’s Basilica) in the Vatican can be visited free of charge but if you want to go up to its dome that part is charged. The statue in the basilica, signed by Michelangelo is a magnificent work worth seeing. This is the only work he signed. Jesus is depicted in the arms of his mother Mary after he was taken down from the cross. Master Michelangelo worked the marble like a fabric. Your attire must be appropriate at the entrance, arms and shoulders must be covered, shorts, miniskirts, hats, etc. are not allowed. It is forbidden to enter with items such as large backpacks and umbrellas, you must leave them in the cloakroom. It is the largest church in Christianity. The main architect of the structure was Michelangelo, most of it was completed during his time and was finished after his death. There is a statue of St. Paul in front of the basilica.
Vatican Museums, Vatican Gardens and Sistine Chapel: The Vatican Museums are one of the largest museums in the world located within the borders of the Vatican City and consist of 54 galleries, including the Sistine Chapel. If you want to visit the gardens, you need to buy a separate ticket for that too. It is forbidden to take photos in Sistine Chapel. There are a significant number of staff inside and they warn you. There are cafes and places where you can buy snacks in the museums. It will take a long time to visit all the museums therefore it is more practical to decide what you want to see the most beforehand. Definitely try to buy your ticket online before your trip.
VaticanCityVaticanCity
Trastevere : We recommend to visit Trastevere to those who have extra time in Rome. A pleasant area, it deserves to be visited with its cafes, small patisseries and pubs. Trastevere literally means the other side of Tiber. The first Jewish settlement in Rome was also in this neighborhood. While it was a working-class neighborhood in the old days, it has turned into a bohemian neighborhood today. A half-day trip will be enough. Since there is no metro transportation, you can reach there either by walking or by bus.
Midilli adası yeme içme olanakları açısından bol çeşitliliğe, Türklerin sevdiği ve aşina olduğu mutfak kültürüne sahip. Bize mi yoksa Yunanistan’a mı ait olduğu tartışılan, en azından her iki ülke mutfağında da yer alan yemekler bulunmakta. Konumuz da zaten bunu açıklığa kavuşturmak değil sadece asla aç kalınmayacağını belirtmek. Ada, doğal olarak deniz mahsulleri açısından zengin biz de çok sevdiğimiz için kaldığımız süre boyunca sıkılmadan yedik ama sevmeyenler ya da daha uzun kalıp sıkılanlar için tencere yemekleri, pizzalar, makarnalar, hamburgerciler, börek ve pastane ürünleri bulabileceğiniz birçok fırın ve pastane de mevcut.
Midilli Adasında ne yenir ?
Deniz ürünleri ön planda. Ahtapot, kalamar, barbun, sardalya, ege hamsisi ve mezeler denediklerimiz arasında. Ayrıca ada sardalyası (Kalloni sardalyası çok meşhur), deniz tarağı ve midye de adada çıkan ve başarıyla yapılan ürünlerden. Hamsinin ithal olduğunu düşünmüştüm ama Kuzey Ege hamsisi varmış yeni öğrendim. Denediğimiz mekanlara geçmeden önce genel izlenimlerimizi paylaşmak isterim. Yemekler benzer olunca karşılaştırma yapmak kaçınılmaz:))) Ahtapot, kalamar ve karides türevi ürünler çok başarılı. Hamsi, barbun gibi balıklar bizde kesinlikle daha lezzetli ve güzel hazırlanıyor. Greek salad olarak servis edilen söğüşe benzer iri doğranmış domates, salatalık ve biber salatası. Salatanın küçük doğranmışını tercih ederim ama üzerine koydukları kocaman feta peyniri ile sunum güzel ve lezzette fark yaratıyor. Mezelerin çoğu ortalama. Feta saganaki ve Ladotiri saganaki (peynir kızartması) muhteşem, bayıldık. Adada yediğimiz zeytinler sıradan, belki iyisine denk gelmedik bilemedim ama Ayvalık’tan almak daha iyi. Dolma, karnıyarık, kuşbaşı et, güveç, arpacık soğanlı ve etli tencere yemeklerini denemedik, yorum yapamayacağım, lezzetli olduklarını düşünüyorum ama evlerimizde de alası yapılıyor zaten. Ayrıca 3 günlük gezide hepsini yemenin imkanı yok. Baklavaya hiç girmeyelim, iyi bir pastaneden sadece denemek için aldık ama yiyemeyip bıraktık. Hamuru kalın, yapış yapış bir şey. Dondurmalar ve diğer pastane ürünleri oldukça lezzetli. Dondurma fiyatları Türkiye ile benzer şekilde. Topu 2,5 Euro, yediklerimiz lezzetliydi.
Midilli ile Türkiye arasındaki fark lezzetten ziyade fiyatların Türkiye’ye göre daha uygun ve porsiyonların daha doyurucu olması. Ayrıca menüde herşeyin fiyatını görüyorsunuz. Bizdeki gibi hesap gelince sürpriz yok. Son zamanlarda bu konuda ilerleme kaydetsek de hala menü görmeden sipariş vermek durumunda kalacağınız işletmeler var özellikle de balık restoranları. Çoğu mekanda menüde her meze yok, gelin dolaptan çeşitlere bakıp seçin diyorlar ama üzerinde fiyat yok, balık da aynı şekilde.
Mekanların çoğu Pazartesi – Salı akşamları daha sakin ve canlı müzik daha az ama Perşembe akşamından sonra çoğu yer hareketli, masalar dolu, mekanlardan canlı müzik sesleri gelmekte. Sokaklar geç saatlere kadar cıvıl cıvıl ve keyifli.
Midilli Adası mekan önerileri :
Mytilini : Mytilini’de birçok taverna mevcut, yeme-içme konusunda seçenekli. Adada çeşme suyu içilebildiği için genelinde ister restoran ister bar nereye otursanız masaya ilk önce su servis ediliyor ve ücretsiz.
Denediklerimiz;
Kalderimi taverna İlk akşamımızda yediğimiz yer. Midilli çarşı içinde, salaş bir taverna. Masalar dolu, iş yapıyor, çoğunluk Türk. Yediklerimiz gayet iyi, hepsi yenebilecek düzeyde, kötü bir deneyim olmadı, fiyatlar da oldukça uygun. Ada gezisi boyunca yediğimiz en uygun bütçeli yer oldu diyebilirim.
Mytiline Kalderimi Taverna
Agios Ermogenis Restaurant : Adada hem denizini çok sevdiğimiz hem de Mytilini’ye yakınlığından dolayı döndüğümüz gün de gitmeyi tercih ettiğimiz Agios Ermogenis plajındaki aynı isimli restoran. Manzara çok güzel, yemekler lezzetli, Fiyatlarda uygun. Plaj kenarı işletmesi olarak başarılı bulduk. Yüksek sezonda hem plajda hem de restoranda yer bulmak, bulsanız da hızlı servis almak zor olabilir. Sınırlı sayıda çalışan var, hatta iki gidişimizde de sadece bir bayan vardı ve tüm masalara o bakıyordu. İşini bilen hızlı bir kadın ama tüm masalar aynı zamanda dolduğunda nereye kadar, sezon sonunda gittiğimiz halde yeterince kalabalıktı. Bir sıkıntı da lavabo, restoranın kendi lavabosu yok ama çok yakınında umumi lavabo var. İlk gidişimizde girilemeyecek kadar kötü, ikinci gidişimizde ise temizdi. Yine de gitmeye değer. fiyatlar gayet uygun, yediklerimizi de lezzeti bulduk.
Agios Ermogenis PlajıAgios Ermogenis Restaurant
Home it is a Feeling restoran-bar : Mytiline merkezde. Hem bar hem restoran. İki akşamımızı burada geçirdik. Yemekleri de kokteylleri de gayet iyi, sunumlar başarılı, ortam keyifli, dekorasyonu modern, müzik de güzel. Ayrıca çalışanlar da alakalı. Gittiğimiz her iki akşam da baya kalabalıktı.
Home it is a feelingHome it is a Feeling
Cubano Bar : Güzel kokteyleri ile tutulan bir mekan. Oldukça kalabalık, yüksek sezonda yer bulma sıkıntısı yaşanabilir. Personeli ilgili, biz keyif aldık, tavsiye ederiz.
Mytiline Cubano barMytiline Cubano bar
Loksa: Kahve, kahvaltı-brunch, kokteyl, sağlıklı bowllar için gidilebilek mekan, sokak arasında. Ortamı keyifli aslında ama gitmeye değer mi bilemedim. Yediğimizden memnun kaldık ama yoğurt üzerine taze meyve ve granola kasesi istemiştik, memnun etmemek için çok çabalamaları gerek. Yediğimizden değil ama bekleme süresinden muzdarip olduk, bilsek gitmezdik. Sabah saatleri gittik, birkaç kişi kahve içiyordu. Yiyecek sipariş eden de yoktu. Yoğurt, meyve ve hazır granola içerikli 2 adet kase siparişimiz neredeyse bir saatte geldi. Çalışan bayanın hem eli ağırdı hem de bir işini bitirmeden diğerine geçiyordu. Yani bizim yoğurtları hazırlarken işi bırakıyor, yeni gelen müsteriden sipariş alıyor, masasına bardak-su bırakıyor vs sonra tekrar bizim kaselere dönüyor, yeni biri geldiğinde terkrar aynı proses, gerçekten inanılmazdı. Kısaca gidemeyenler üzülmesin.
Mytiline Loksa
Gardenia Pastanesi : Kountouriotoi caddesindeki pastane. Dondurmasını çok beğendik ve kaldığımız sürede iki kez gittik, denemesek de diğer ürünlerin görünümü de çok davetkardı. Yine aynı cadde üzerindeki Sugar pastanesi de kalabalık ve tercih edilen bir pastane.
Gardenia Pastanesinden
Listemizde olup, gidemediklerimiz:
Kafeneion O’Ermis, Kornarou Caddesindeki tarihi aile işletmesi. Ahtapot ve kabak çiçeği dolması tavsiye edilen ürünlerinden. Dekorasyonu da bunu hissettirmekte. Mytilini’de öne çıkan tavernalardan. Yemeseniz de içeri göz atın.
Şişman jimmy : Kornarou caddesinin sonundaki deniz mahsulleri restoranı, limanda, deniz kenarında. Konumu güzel, akşamları canlı müzik bulunmakta. Hakkındaki olumsuz yorumları okuduktan sonra gitmek istemedik, fiyatları da konumundan dolayı daha pahalı.
Midilli Şişman Jimmy
Kojam Bar Cafe-bar: En kalabalık barlardan biri, bazı günler canlı performans var, Perşembe bu günlerden biri, yer bulmak zor. Küçücük zaten o nedenle de masa sayısı kısıtlı. Sadece Salı akşamı sakindi. Sakinken şans vermedik, diğer akşamlarda da yer bulamadık.
Kojam Bar
O Batis : Skala Mistegna’da deniz kenarındaki taverna. Buranın plajına gitseydik yemeği düşünüyorduk ama gitmediğimiz için pas geçtik. Hakkındaki yorumlar güzel, beğenilen tavernalardan.
Mezedopoleio 28 Bistro & Bar : P. Kountouriotoi caddesinde. Beğenilen ve puanı yüksek mekanlardan biri.
Paratarion : Yemekleri ve atmosferi ile beğenilen ancak az personeli nedeniyle yavaş servisi biraz eleştiri alan restoran.
Philia cafe : Mytiline merkezde bulunan cafe. Daha çok gençlerin uğrak yeri gibi, her daim kalabalık.
Mandamados : Ballı yoğurt Midilli adasındaki meşhur lezzetlerden. Adanın her yerinde yeme imkanı var. Biz Mandamados köyündeki Taksiarhis Manastırı’nın güzel avlusundaki kafede yedik. Kafenin marketinden peynir ve kapalı yoğurt ürünleri almak mümkün.
Manastırdan sonra sonra yaklaşık 1 km mesafediki peynir üretim merkezi Mystakelli’ye uğradık ve peynir tadımı yaptık. Peynirler tazecik, aracınızda uygun soğutma sistemi varsa buradan peynir alabilirsiniz.
Skala Sykamineas : Mouria tou Mirivili restoran buradaki en iyi restoran olarak geçiyor, ıstakozlu spagettisi ve salatası önerilmekte. Ayrıca burada yapılan ahtapotlar daövgü alıyor. Deniz kenarındaki Anemoessa taverna da güzel bir restoran.
Skala SykamineasAnemoessa taverna
Molyvos yeme içme : Yeme içme açısından gayet tatmin edici. Gerek deniz kenarında gerekse tepeye doğru çok güzel manzaralı restoran, kafe ve barlar var.
Congas bar : Molyvos’da en popüler ve iyi barlardan. Deniz kenarında, önünden denize girilebiliyor. Dar bir plaj, fazlaca şezlong, şemsiye yok. Gece-gündüz güzel bir mekan, akşamları müzik var. En beğendiklerimizden oldu.
Molyvos Congas barMolyvos Congas bar
The Octupus Restoran : Molyvos limanının en gözdesi, denize sıfır. Eylül ayında gittiğimiz için rezervasyonsuz gitmemize rağmen yer bulduk ama kalabalık dönemlerde özellikle hafta sonları rezervasyon gerekir. Yediğimiz herşeyden fazlasıyla memnun kaldık. Octupus gerçekten övgüyü hakediyor. Şarap soslu ahtapot, sarımsak ve hardal soslu karides, kabak kızartması, cacıki ve greek salad sipariş ettik. Fiyatlar ada geneline göre bir tık daha yüksek ama abartılı bir fark değil. Sadece Molyvos’ta değil tüm adada en beğendiğimiz restoran oldu.
Molyvos The Octupus RestoranMolyvos The Octupus Restoran
The Blue Fox : Tatlıcı, dondurması ve limonlu tartı meşhur. Her ikisinden de denedik, erken saatte gitmemize rağmen son tart dilimini biz kaptık. Gerçekten lezzetli. Dilimi iki kişiye yetecek büyüklükte o nedenle paylaşımlı yenebilir. Manzarası harika, çalışan bayanlar güleryüzlü.
Molyvos The Blue FoxMolyvos The Blue Fox
Molyvos’ta deneyemediğimiz ama hoşumuza giden diğer mekanlar :
Martin’s restoran : Yemeklerini denemedik yorum yapamayız ama manzarası çok çok iyi.
Martin’s restoran
Pirates bar: Yukarıda, manzarası çok güzel
Molyvos Prates Bar
Symposion : Atmosferi güzel kafe, kesinlikle gidilebilir
Fuga vine bar: Şarap bar, menüsü zengin, manzarası çok güzel, akşam üzeri açılıyor.
Molyvos Fuga Vine Bar
Le Grand Bleu: Limanda yer alan restoran
Captain’s table. Yine limanda bulunan başka bir restoran
Volta bey Lesvos: Balkonda yer varsa iyi, manzarası güzel greek salad iyi , muamele iyi
Xamam-Hamam liman manzaral restoran, canlı müzik var.
Petra: Molyvos’a 10 dakikalık mesafedeki yerleşim yeri. Yeme içme olanakları bolca, sahilde sıralı tavernalar mevcut. Şezlong-şemsiye olanaklarını kullandığımız Yalo beach’ten sadece içecek ve atıştırmalık aldığımız için Petra’da yeme içme deneyimimiz olmadı.
Tsalikis pastanesi : Lezzetli dondurması ile övülmekte. Molyvos’ta yeterince şeker yüklemesi yaptığımız için pas geçtik. Molyvos’ta da şubesi varmış.
Skala Eresou : Eresou’nun sahil köyü. Gitmek bu kez kısmet olmadı ama gelecek sefer mutlaka gidilecek ve Aegean Aigaio Taverna’da yenecek. İşletmecisi Todori, menüsünde karides, ahtapot, kalamar öne çıkan lezzetleriymiş. Ayrıca Skala Eresou’daki beach bar Parasol buranın iyi mekanlarından. Parasol’den denize girerseniz şezlong-şemsiye ücretli.
Gera körfezindeki Bigla Taverna aile işletmesi, salaş denecek yerlerden. Harika körfez manzarası karşısında yemek yada birşeyler içmenin keyfi doyumsuz. Yemekler gayet lezzetli, kabak kızartmayı daha farklı yorumlamışlar ama kesinlikle güzel. Daha çok yerellerin gittiği bir yer, biz beğendik.
Bigla TavernaBigla Taverna
Plomari yeme içme : Merkezde ve sahil tarafından birçok taverna-kafe var. Apolafsi Taverna, 7 Seas bunlardan bazıları.
Plomari merkez 7 Seas TavernaPlomari merkez Apolafsi Taverna
V’ammos Beach Restoran : Agios Isidoros plajındaki Vammos beach restoran deniz kenarında, şezlong-şemsiye-duş-kabin olanakları mevcut ve ücretsiz. Yemek yemedik, yiyeceklerle ilgili yorum yapamayız ama içecek ve atıştırmalık alıp plajından faydalandık. Harika bir denizi var.
Ammoudeli Fish & Seafood Restaurant : Ammoudeli Plajı’nın hemen yanında bulunan deniz ürünleri restoranı.
Midilli gezilecek yerler hakkındaki yazımıza aşağıdaki linkten ulaşılabilir.
Yunanistan’ın Rodos ve Girit’ten sonra 3. büyük adası olan Midilli, denizi, sahip olduğu orman dokusu, yemekleri ile gidilmeyi sonuna kadar hak eden adalardan biri. Konum itibari ile Yunanistan’dan ziyade Türkiye’ye daha yakın. M.Ö 3000 yıllarından itibaren yerleşim yeri olan ada aynı zamanda Barbaros Hayrettin Paşa’nın doğum yeri. 1462 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, 1913 yılında imzalanan Londra antlaşması ile Yunanistan’a geçmiş. Özellikle zeytinyağı ve uozo üretiminde önemli bir yere sahip. Tarım yanında turizm de önemli bir gelir kaynağı. Petra, Plomari, Molyvos ve Eresos adadaki önemli turizm yerleşimleri arasında. Gitmekte geç kalmış olduğumuzu düşünmekteyiz. Keyifle gezilecek, yüzülecek ve lezzetli yemekleri ile gezginleri fazlasıyla mutlu edebilecek bir yer. Ayrıca ulaşım kolaylığı ve kapı vizesi olanağı ile Yunanistan gezilecek yerler açıdından öne çıkan adalardan biri.
Midilli Haritası
Midilli’ye nasıl gidilir?
Türkiye’ye en yakın nokta Ayvalık. Ayvalık’tan hergün kalkan araçlı feribotlarla 1.5 saatte ulaşmak mümkin. Araçsız feribotla da 45 dakikada ulaşılıyor. Büyük bir ada olduğu için yürüyerek gezmek mümkün değil. Dilerseniz aracınızla geçebilir ya da araç kiralayabilirsiniz. Taksi pahalı bir seçenek, ada içi otobüs hizmetleri ise yüz güldürecek düzeyde değil. İlk defa gidilecek ve tüm adayı gezmek isteyenlerin mümkünse araçla gitmeleri tavsiye olunur. İzmir Dikili’den de araçsız feribotla gitmek mümkün. Küçükkuyu’dan da adanın Petra tarafına feribot seferleri bulunmakta. Türkiye’den uçak seferleri de mevcut.
Midilli’de taksi fiyatları
Midilli Adası kapı vizesi
Midilli kapı vizesi ile gidilebilen adalardan. Kapı vizesi büyük kolaylık ve eminim ada esnafı bu durumdan oldukça memnundur. Sezon sonu ve hafta arası gitmemize rağmen adada heryerde Türkler mekanları doldurmakta. Umarım kapı vizesi kesintisiz devam eder. Vize başvurusunu Ayvalık’ta Turyol ya da Jalem gibi firmalar gerçekleştirmekte. Siterlerinde belirtilen şartlara haiz olmak ve evrakları seyahatinizden en az 5-6 gün önce kargo ile kendilerine ulaştırmanız yeterli. Turyol firması ile gittik, vize ve gidiş-dönüşte sorun yaşamadık. Araçlı feribot saati sabah 09.00. İstanbul’dan gittiğimiz için riske atmayıp bir gün önce Ayvalık’a gidip orada konakladık. Feribot biletini online almıştık, basılı halini Turyol ofisten almanız gerekmekte. Turyol ofisinin tam karşısında Liman işletmelerinin gişesi var. Burada da araç için 750 TL, kişi başı da 200 TL vergi ödeniyor (nakit ödenmesi gerekiyor, K.kartı ya da başka bir ödeme yöntemi kabul edilmemekte). Gidiş gününe bırakmamak için bu işlemeleri de Ayvalık’a vardığımızda yaptık. Seyahat günü en az bir saat önce limanda olmanız gerekmekte. Eylül ikinci yarısı gittiğimiz için fazlaca kuyruk yoktu, feribotta da en fazla 5 araçtık. Aracınızı liman işletmelerinin otoparkına bırakıp pasaport kontrolüne giriyorsunuz. Pasaporttan geçince sağ tarafta bulunan bir odadan arabanızı otoparktan alıp feribota götürebilmeniz için araç kartınızı alıyorsunuz. Feribota binmeden önce gümrük memuru tarafından aracınız kontrol ediliyor ve herşey uygunsa feribota biniyorsunuz.
Adaya vardığınızda adadaki görevli tarafından gösterilen yere aracı park edip vizeniz varsa pasaport kontrole gidiyorsunuz. Aracı otoparktan alabilmek için yine araç kartı veriliyor ve bu kartla aracınızı alıyorsunuz. Bu aşamada aracınız aranıyor ve çıkış yapıyorsunuz. Şayet kapı vizesi ile geldiyseniz aracı park ettikten sonra kapı vizesi verilen bölüme geçerek parmak izi ve vize basılması işlemi yapılıyor. Sonrasında pasaport kontrolü yapılarak adaya girişiniz gerçekleşiyor. Sıkıntılı bir süreç değil ancak Temmuz-Ağustos gibi yoğun aylarda uzun bekleme süreleri olabilir. Biz yaklaşık yarım saat gibi bir sürede tüm süreci tamamladık. Bunda hem düşük sezonda hem de hafta içi gitmemizin payı var tabi.
Midilli otopark bilgisi : Yüksek sezonda özellikle Mytiline merkezde park yeri sıkıntısı yaşamak kaçınılmaz gibi. Sokaklar dar, bir kısmı araç trafiğine kapalı. Sezon sonu gittiğimiz için problemle karşılaşmadık ama yine de yoğundu, Temmuz-Ağustos aylarını ve hafta sonlarını düşünemiyorum bile. Mytilene’de limanın otoparkı güzel bir seçenek. Sabah 08.00-15:00 arası ücretli, 15:00-08:00 arası ücretsiz. Sahilde cadde üzerindeki otoparklar da akşam 18:00-08:00 arası ücretsiz. Feribottan inince Kountouriotoi caddesi boyunca kordonda ilerlediğinizde yaklaşık 1,5 km sonra genişçe ücretsiz park alanı var. Şişman Jimmy adlı restoranın arka tarafın olarak tarif edilebilir. Burası geniş bir alan olmasına rağmen yine yüksek sezonda yer bulmak zor olabilir. Etrafta değnekçi benzeri tipler dolaşıyor ama bu otopark kesinlikle ücretsiz, yüz vermezseniz rahatsız etmiyorlar. Yine limandan çıktığınızda sağa özgürlük heykeli tarafına gittiğinizde de ücretsiz park edebilecek yerler var.
Mytilene dışındaki yerleşim yerlerine gittiğinizde ise aracınızı yerleşim yerinin girişlerinde bırakmaya çalışın, merkeze girmeye çalışırsanız sokaklar dar ve park yeri sıkıntılı.
Midilli’de yollar : Ara yollara, toprak yollara sapmadan ana cadde üzerinde kalmaya dikkat etmek faydalı. Navigasyonlar duruma göre daha kısa diye bu tür yollara sokabiliyor ancak yolunuzu kısaltsa da girmeyin. Genelde mıcırlı, dar ve yer yer küçük çukurlar var. Hem araç için güvenli değil hem de konforsuz bir sürüş. Adada yollar genelde virajlı ve gelişli gidişli. Yüksek sezonda gidecek olanlara araç kiralamayı düşünüyorlarsa adaya gelmeyi beklemeden önceden halletmeleri tavsiye olunur.
Midilli’den ne alınır : Adadan alınabilecek başlıca ürünler uozo, feta peyniri, zeytinyağı, yeşil zeytin (ülkemizde yetişenleri tercih ederim), fıstık reçeli (büyük marketlerden ziyade küçük dükkanlarda bulabilirsiniz) , peynir ve yoğurt üzerine lezzetlendirmek amacıyla koyabileceğiniz baharatlar, magnet vb süs eşyalarıdır. Zeytinyağı ve peynir konusunda da açıkçası Türkiye’yi tercih ederim. Adada Lidlle ve Jumbo mağazaları da var. İkisi de oldukça büyük mağazalar, buralardan da ihtiyaçlarınızı alabilirsiniz. Tavsiye üzerine Midilli merkezde bulunan bir parfümcüden açık parfüm aldık, parfümler hem uygun hem de kokuları kalıcı.
Fıstık reçeliPeynir üzerine konabilecek baharatErmou Caddesinde açık parfüm satan mağazanın kokuları oldukça başarılı ve kalıcı
Midilli’de ne kadar kalmalı ? Biz 3 gece 4 gün kaldık. Kalış yerimiz Mytiline merkez olduğu için gidişte sabah 12:00 gibi vize vs işlemlerimiz bitmiş ve otelimize ulaşmıştık. Dönüş günü feribot saati 18:00’di ve o günü de gayet verimli geçirdik. Deniz, adanın her yerinde çok güzel o nedenle deniz mevsiminde gelindiğinde bu süre rahatlıkla uzatılabilir ve kesinlikle sıkılınacağını düşünmüyoruz. Üç gece kalacağmız için süreyi bölüp adanın farklı bölgelerinde kalmayı gereksiz yorgunluk olacağı için düşünmedik ancak 4 günden fazla kalacak olanların bunu yapması en azından Molyvos’ta da konaklamaları güzel olabilir.
Midilli’de nerede konaklamalı ? Konaklama açısından öne çıkan bölgeler Mytiline merkez, kuzey bölgede Molyvos ya da Petra, adanın güney tarafında ise Plomari. Mytiline’yi tercih ettik ve pişman olmadık. Issa Lesvos otelde konakladık. Yeri çok pratik, heryere yürüme mesafesinde. Kısa süreli kalışlara uygun. Yer bulamadık ama Hotel Lesvion ve Hotel Blue Sea otelleri güzel seçenekler. Mytiline diğer bölgelere göre daha şehirimsi ama oyalıyor. Şahsi tercihim her zaman sıkmayan, oyalayan yerlerden yana. Pratikliğine gelince de adaya iner inmez otelinizde oluyorsunuz, dönüş günü de tüm gün yine size ait, dilediğinizce denize girebilir, alışverişinizi yapabilir ya da gezilecek müze, katedral benzeri yerleri ziyaret edebilirsiniz. Adaya tekrar gelirsem o zaman en azından bir gece de Molyvos’ta konaklamak güzel olur. Molyvos hem özgün hem de gerçekten çok güzel bir yerleşim yeri. Yeme içme olanakları, kafe, bar ve restoran açısından da oldukça zengin. Molyvos’a bir tam gün ayırdığımız için içimizde şunu da yapabilsek iyi olurdu diyecek bir şey kalmadı ama kesinlikle konaklanabilecek bir yer.
Midilli’ye ne zaman gitmeli : Ne yapacağınıza bağlı olarak her mevsim gidilebilir ancak deniz içinse elbette yaz ayları gitmeli. Mevsimi Ayvalık, Assos gibi, çok uzun değil. Türkiye’de olduğu gibi dünyanın her yerinde oranın en yüksek sezonunda giderseniz alacağınız keyif daha az olabilir, kalabalıklar çok olup, rezervasyon sıkıntıları, restoran ve kafelerde yer bulmamama, uzun servis süreleri, aşırı trafik gibi sorunlar kaçınılmazdır. Yüksek sezonun biraz öncesi ya da sonrası zamanlar daha ideal. Gezimizi Eylül ayında yaptığımız için bu sorunların hiçbiri ile karşılaşmadık. Rezervasyonsuz gidilemeyen heryere rezervasyonsuz gittik ve yer bulduk. Otopark sıkıntısı yaşamadık, hava hem üşütmedi denizden sonuna kadar faydalandık, hem de sıcaktan bunaltmadı. Ada çok kalabalık değildi ama yanlız biz kalmışız hissine de kapılmadık, mekanlar gerek gündüz gerekse akşamları cıvıl cıvıldı. Deniz için gidilecekse bazı riskler de var. Havanın güzel olduğu son hafta gitmişiz, adadan ayrıldığımız gün hava serinlemeye ve yağmur olasılığı artmaya başladı, deniz mevsimi sona erdi diyebiliriz. Gitmeyi düşündüğünüz tarihlere yakın hava durumunu kontrol ederek organizyon yapmak daha doğru olur ama denize giremeseniz dahi Midilli, gideni en az 2-3 gün sıkmadan oyalayabilecek bir yer.
Midilli Adasındaki Plajlar : Adanın birçok yerinde plajlar taşlık, plaj ayakkabısı götürmek gerek. Kumluk plaj yok gibi. Deniz heryerde harika ve genelde birçok yerde kısa bir süre sonra derinleşmekte. Aracınızla gidiyorsanız yanınızda rejisör sandalyesi ve şemsiye almanız dilediğiniz bakir ve sakin yerlerde suya girebilme olanağı sağlar. Plajların çoğunda şezlong, şemsiye ve duş ücretsiz, yediğinize içtiğinize ücret ödersiniz ama yine de oturmadan önce sormakta fayda var. Birçok yerde kredi kartı geçiyor ama sadece nakit alan tesisler de var. Bunun dışında her plajda halkın ücretsiz faydalalacaği, havlusunu ya da kendi sandalyesini koyup denize girebileceği alanlar mevcut.
Midilli Gezilecek yerler : Midilli Yunan adaları içinde hareketli gece hayatı, gezilecek tarihi yerleri, güzel plajları ve yeşil dokusu ile öne çıkanlardan biri. Adayı Mytiline merkez, kuzey bölge, adanın batı bölgesi-Gera Körfezi ve güney bölge olarak ayırarak anlatmak ve gezmek pratik olacaktır.
Mytiline Merkez
Adanın kuzeyi- Molyvos, Petra, Eresos, Sigri, Skala Skamineas ve Mantamados
Adanın batısı- Sigri, Skala Eressou
Kalloni ve Gera Körfezleri
Adanın güneyi- Plomari
1.günümüz
Mytilene: Adanın merkezi, feribottan indiğiniz yer ve en büyük limanı. Midilli’nin diğer bölgelerine göre daha kalabalık, günübirlik gelenlerin de uğrak yeri, kesinlikle güzel bir yerleşim. Diğer bölgelere göre daha bir şehir havasında ve gezilecek yer daha fazla.
Mytilene gezilecek yerler :
Kountouriotoi caddesi : Limanda yer alan kordonboyu caddesi. Güzel bir cadde, sahil tarafı yürüyüş yapmaya müsait. Üzerinde restoran, kafe ve mağazalar bulunmakta. M.Ö 600 yılında Midilli Adasında doğmuş ünlü şair Sappho adına yapılmış küçük bir meydan ve Sappho’nun heykeli ile Mytiline tiyatro binası bu cadde üzerinde.
Ermou Caddesi: Trafiğe kapalı olan cadde limandan başlıyor. Kountouriotoi caddesinin bir paraleli. Bazı dükkan ve mağazaların her iki caddeye de açılan kapıları var. Midilli’nin ana alışveriş caddesi, en hareketli yeri denebilir. Cadde boyunca ilerlediğinizde adada üretilen ürünleri bulabileceğiniz dükkanlar gelir.
Ermou CaddesiErmou Caddesi
Yeni Cami: Ermou Caddesi üzerinde. Osmanlı döneminde adaya getirilen müslüman halk için yaptırılmış. Ziyarete kapalı. Harap durumda.
Midilli Adası Yeni CamiMidilli Adası Yeni CamiMidilli Adası Yeni Camiavlusu
Tarihi Türk Hamamı: Yeni Cami’ye çok yakın. Osmanlı hamamları özelliklerinde. Restore edilerek korunmuş. Ziiyarete açık ama biz kapısından içeri bakıp çıktık. Küçük bir yapı, kişibaşı 5 Euro ücretle gezilebilmekte.
Midilli Adası Türk Hamamı(Çarşı Hamamı)
Agios Athanasius Kilisesi (Aziz Atanasyos) : Ermou Caddesi üzerindeki Ortodoks kilisesi. 16.yüzyıl sonlarına doğru tarihlenmekte. Aziz Athanasiss’a adanmış. Gotik çan kulesi oldukça güzel, 33 metre yüksekliğinde. içi de gezilebilmekte ve görmeye değer. İçindeki duvar freksleri Midilli’li ressam Kesaklis tarafından 1901 yılında yapılmış. İkona panelinin ahşap oymaları dikkat çekici.
Agios Therapon Kilisesi : Midilli’deki en ünlü ve ziyaret edilen kilise. Saint Therapon’a adanmış. Adalı mimar Argyris Adalis tarafından tasarlanmış. İnşaasına 1850 yılında başlanmış ve 1935’de tamamlanarak 85 yıl sürmüş. Şehir manzarasına hakim konumu nedeniyle adanın sembol yapılarından.
Midilli Arkeoloji Müzesi: Bizans dönemi eserler bulunmakta. Buradaki evlerden bütün halinde çıkarılan mozaikler sergilenmekte. En ünlüsü “Menandros Evi”nden getirilen mozaikler. Eve bu ismin verilme nedeni, M.Ö 4.yy da yaşamış oyun yazarı Menandros’un oyunlarındaki karakterlere ait mozaikler çıkarılması. Bunlardan en ünlüsü de Orfeus mozaiği. Orfeus liriyle dinleyen herkesi ve herşeyi büyülermiş. Efsaneye göre parçalanarak öldürülmüş ve cesedi farklı yerlere atılmış. Başı ve liri de denize atılmış. Bunlar sürüklenerek adaya gelmiş. Ada halkı kesik başı bir mağaraya gömmüş. Mozaikte Orfeus’u dinlerken kendinden geçen hayvanlar betimlenmiş. Giriş 5 euro
Özgürlük Anıtı: Eftaliotou Caddesi üzerinde, Tsamakia parkının girişinde, 1930 tarihli, Heykeltıraş Gregorios Zevgolis tarafından yapılmış.Limandan sağa doğru yaklaşık 250 yürüdüğünüzde ulaşırsınız, sahil tarafında.
Midilli Adası Özgürlük anıtı
Mytiline Kalesi : Limana yaklaşık 1. km uzaklıkta ve limandan yürüyerek 15 dakikada ulaşılabilir. Güzel manzarası var. Yapımına I.Justinianus döneminde başlanmış, geç Bizans döneminde bugünkü şekline ulaşmış.
Mytiline Kalesi
Tsamakia parkı : Kalenin aşağı kısmı, denizle kale arasındaki park, ucunda özgürlük anıtı var
Midilli Antik Tiyatrosu: Midilli limanına 2.2 km uzaklıkta, Kamares bölgesinde. Roma tiyatroları ile benzer, mermerden inşa edilmiş. 10,000 kişi kapasiteli olduğu düşünülmekte. Çok fazla görülecek birşey yok o nedenle fazladan zamanı olanlara tavsiye edilir.
Mytiline Antik Tiyatrosu
Theofilos Müzesi : Midilli’nin Varia köyünde doğan ünlü ressam Theophilos Hatzimihail’in anısına sanat yayıncısı Stratis Eleftheriadis tarafından kurulmuş küçük bir müze. Müze 1964’te inşa edilmiş bir yıl sonra da Eleftheriadis ressam Theophilos’un eserlerinden oluşan 86 eserlik koleksiyonunu Midilli Belediyesi’ne bağışlamış. Dört odadan oluşan müzenin her odası tarih, mitoloji gibi ayrı bir temalara ayrılmış. Zaten benzer şekilde Theophilos Hatzimihail’in eserleri çoğunlukla pitoresk manzaralardan, kırsal yaşamdan ve 1821 Yunan İsyanı kahramanlarından ilham alıyor. Sadece hafta arası açıkmış, Mytini limanına 5-6 km uzaklıkta. Fazladan vakti olanlar gidebilir
Mytiline plajları
Tsamakia plajı: Merkezde, limanın yakınındaki halk plajıdır. Limana yakınlığından dolayı kalabalık olabiliyor. Günübirlik ve araçsız gelenler için uygun. Şezlong, şemsiye mevcut.
Paralia Vigla: Limandan 9 km uzaklıkta. Limanın kuzey tarafında yer alan plaj.
Skala Mistegnon: Paralia Vigla’dan sonra gelmekte. Limandan 17 km uzaklıkta, kuzeye doğru gidilecek. Geniş ve güzel bir plaj. Sahildeki O Batis restoran tavsiye edilmekte.
Paralia Agios Ermogenis: Limanın güney tarafında ve limana 14 km uzaklıkta, araçla 20 dakikada ulaşılıyor. Şezlong şemsiye ücretsiz, duş olanağı mevcut. Yediğine içtiğine ödeme yapıyorsun. Mavi bayraklı, küçük bir koy. Açık ara favorimiz olan plaj, hem gittiğimiz gün hem de dönüş gününü bu plajda geçirdik. Otopark alanı var. Denizi harika. Küçük bir koy, maksimum 25 tane şezlong var. Kendi havlunuzu atma olanağınız var ama adadaki plajlar çoğunlukla taşlık olduğu için uzun saatler kalınacaksa havlu üzerinde keyif yapmak zor. Yüksek sezonda plajda ya da restoranında yer bulamama durumu olabilir.
2.gün: Midilli’nin kuzey kısmı
Bugünü adanın kuzeyine ayırdık. Sabah 08.00’de yola koyulduk, yapacak çok şey var. İlk durak Mantamados Köyü ve yolculuk 1.5 saat, yollar virajlı ve bazı yerlerde oldukça dar. Bölgenin en iyi yerleşimi Molyvos. Ayrıca Petra, Skala Skamineas, Mandamados ve Efthalou her biri kendine has yerleşimler ve görülmeli.
Mandamados Köyü : Zeytinyağı, süt ürünleri özellikle yoğurdu ve seramik ürünleri ile de meşhur. Taksiarhis Manastırı köydeki en önemli ziyaret yeri. Melek Mikhail’e adanmış. Mikail adanın koruyucu azizi olarak kabul edilmekte ve başmeleğe adanmış 140 manastırın merkezi olarak bilinmekte. Tüm Yunanistan’da önemli bir merkez. Paskalya döneminde çok sayıda ziyaretçi gelmekte. Manastırın önünde genişçe otopark alanı mevcut. Manastırı gezdikten sonra güzel avlusundaki kafede meşhur ballı yoğurttan yedik. Kafenin marketinden peynir ve kapalı yoğurt ürünleri almak mümkün.
Manastırdan sonra sonra yaklaşık 1 km mesafediki peynir üretim ve satış merkezi Mystakelli’ye uğradık ve peynir tadımı yaptık. Marketinde perakende satışı ve tadım olanağı bulunmakta. Peynirler tazecik, aracınızda uygun soğutma sistemi varsa ülkeye dönerken peynirinizi buradan alabilirsiniz.
Taksiarhis ManastırıTaksiarhis Manastırı
Skamineas ve Skala Sykamineas : Mantamados köyünden sonra ikici durağımız yaklaşık 14 km uzaklıktaki Sykamineas Köyü. Sykamineas dut ağacı demekmiş ve yörede bulunan çok sayıda dut ağacı nedeniyle bu isim verilmiş. Skamineas’ın sahil tarafı daha aşağıdaki Asos manzaralı Skala Sykamineas. Adadaki en meşhur balıkçı kasabası. Çarşısında birkaç dükkan, bir iki restoran ayrıca konaklama imkanı da mevcut. Skamineas Köyü Nobel ödüllü yazar Stratis Myrivilis’in doğum yeri. Skala Sykamineas en önemli yapı Panagia Gorgona Kilisesi (Denizkızı Madonna Kilisesi). Kilise yazarın bir eserine konu olduktan sonra meşhur olmuş. Küçücük sevimli bir kilise. 1859 yılında inşa edilmiş. Sabah saatleri geldiğimiz için köyde yeme imkanımız olmadı ama Skala Sykamineas’taki Mouria tou Mirivili restoran buradaki en iyi restoran olarak geçiyor, ıstakozlu spagettisi ve salatası önerilmekte. Ayrıca burada ahtapotlar da meşhur.
Not: Skala Sykamines’te navigasyona bir sonraki durağımızı kurup yola çıktık ama bizi mıcır ve düzensiz bir yola soktu. 1 km bu şekilde gittikten sonra nerede sona erdiğini bilmediğimizden riske girmeyip yolu uzatmayı göze alarak köye geri döndük ve ana yolu kullanmaya karar verdik. Adada yol uzasa da ana yolları tercih etmekte fayda var.
Efthalou : Kuzeyde harika plajları ile öne çıkan Efthalou Molyvos’a 3-4 km uzaklıkta bir yerleşim yeri. Mesafeleri km olarak verince çok yakın görünmekte ancak virajlı dağ yolları olduğu için ulaşmak göründüğünden daha uzun zaman alıyor. Burada fazla zaman geçirmedik, bakıp çıktık desek daha doğru. Küçük, şirin bir yer. Plajları yanında kaplıcaları ile de öne çıkmakta. Konaklama ve restoran olanakları mevcut.
Molyvos ya da Mithymna; kuzey bölgesinin en iyisi. Adını Midilli’nin yöneticisi Makaras’ın kızından almış. Kuzeydeki yerleşimler içinde en öne çıkanı. Sokakları şirin, yeme içme aktiviteleri açısından oldukça tatmin edici, bol seçenekli. Gerçekten çok güzel bir yer, yerleşim tepeden sahile doğru, o nedenle de manzara şehrin heryerinde harika. Molyvos’a girişte okul var, okulun yan tarafındaki boş arazi ücretsiz otopark. Aracınızı buraya parkedebilirsiniz. Merkeze doğru biraz daha ilerleyince set üzerinde de otopark var ama daha küçük ve dolu olma ihtimali yüksek. Merkezde sokaklar dar, otopark imkanı kısıtlı.
Molyvos Kalesi : Yüksekçe bir tepede yer almakta. Şehre girişte sizi karşılıyor, manzarası çok güzel. 13. yüzyıl ortalarında inşa edilmiş, Molyvos’un sevimli sokakarını geçerek ulaşıyorsunuz. Saat 15:00’de ziyarete kapanıyor.
Molyvos KalesiMolyvosMolyvos
Molyvos plajları : Denizi güzel, mavi bayraklı. Dar bir sahili dar, sezlong şemsiye olanakları mevcut. Hotel Molivos’un oradan denize girilebiliyor ancak otel müşterisi olsanız dahi şemsiye şezlong ücretli. Havlunuzu atıp ücret ödemeden de girebilirsiniz. Molyvos’ da denize girmedik sadece gezdik ve yeme içme olanaklarından faydalandık. Sahil tarafında güzel bir cafede kahve molası, tepede bir pastanede de limonlu kek yiyerek hem mola verdik hem de doyumsuz manzaranın tadına vardık. Deniz için Petra’ya gittik ama akşam yemeği için Molyvos’a geri döndük. Gerek set üstünde manzaranın keyfine yukarıdan varacağınız gerekse denize sıfır mekanlar bolca mevcut ve hepsi ayrı güzel.
Molyvos Congas Beach Bar yukarıdan manzaraMolyvos sahilHotel Molyvos’un önü
Petra : Molyvos’a 10 dakikalık mesafedeki yerleşim yeri. Panagia Glykoflousa Kilisesi gezilebilecek yerlerden biri. Büyükçe bir kaya üzerine inşa edilmiş. 141 basamakla çıkılan kilisesinin manzarası çok güzel. Petra’da birçok restoran, taverna, kafe, hediyelik eşya dükkanları ve konaklama olanağı mevcut. Petra bölgenin en kalabalık ve turistik yerlerinden desek yalan olmaz.
Petra Panagia Glykoflousa Kilisesi
Petra Plajları: Molyvos’u gezdikten sonra denize girmek amacıyla geldik. Sahil kısmında ilerleyince solda açık otopark var. Yalo adlı restoranın önünden denize girdik ve bu mekanın şezlong-şemsiyesini kullandık. Ücretsiz, yiyip içtiğinize ödüyorsunuz. Denizi kesinlikle çok güzel, sıkıntımız denizden yana olmadı ama işletmeler yan yana, şezlonglar neredeyse bitişik nizam ve oldukça kalabalık. Adada en çok tercih edilen denize girme yerlerinden biri Petra ve en kalabalık plajlar buradaydı. Akşam yemek için Molyvos’a geçeceğimizden duş imkanı olan bir tesisi tercih ettik. Çok kalabalık istemiyorsanız sahilin daha sakin yerlerinde denize girebilirsiniz. Ayrıca kendi havlunuz ya da sandalyenizi koyabileceğiniz alanlar da mevcut. Uzunca bir sahili var ve daha kumluk. Deniz de çok taşlık değil. Ayakkabısız girilebilecek ender yerlerden biri. Deniz hemen derinleşmiyor, çocuklu aileler için de uygun. Yalo dışında birçok işletmede şezlong, şemsiye, duş ve kabin ücretsiz, yine yediğinize ve içtiğinize ödeme yapıyorsunuz ama bazı yerler otellere ait olduğu için oturmadan önce sormakta fayda var. Denizi bazen dalgalı olabiliyormuş ama gittiğimizde böyle bir durumla karşılaşmadık, gayet sakindi. Plajda en fazla 2-3 saat geçirip Molyvos’a geçtik.
Petra Yalo Beach tesisinden
Petra’da Tsalikis pastanesi lezzetli dondurması ile övülmekte. Buraya gelmeden önce Molyvos’ta yeterince şeker yüklemesi yaptığımız için pas geçtik. Dondurmacının Molyvos’ta da şubesi varmış.
Adanın Batı tarafı gezilecek yerler :
Sigri Kasabası: Adanın batı ucundaki balıkçı kasabası. Güvenli bir limana sahip o nedenle de adını güvenli anlamına gelen siguro kelimesinden almış. İki ayrı sahile bakan bir köy, denizi güzel, plajı sakin. Sigri kalabalık olmayan bir kasaba, restoran-kafe seçeneği fazla değil. Doğal güzellikleri açısından güzel. Daha çok yazlıkçı kasabası halinde.
Sigri kasabası Taşlaşmış Ormanı Doğal Tarih Müzesi : 1994 yılında kurulmuş jeoloji müzesi. Zamansızlıktan dolayı maalesef gidemedik, umarız bir daha gelir ve gideriz.Yaklaşık 15 milyon yıl öncesine ait fosilleşmiş ağaç gövdeleri görülecekler arasında. Dünyada örneği az bulunan bir müze ve görülmeyi hak ediyor.
Sigri Taşlaşmış Orman Müzesi
Sigri Kalesi : Osmanlı amirali Süleyman Paşa tarafından 1757 yılında bölge ticaretini korumak amacıyla yaptırılmış. Top atışına uygun kuleleri var.
Skala Eresou : Adanın batısında yer alır. Plajı uzun bir kumsal, adadaki en uzun kumsallardan biri. Park yeri sorun değil, kendi şezlong ve şemsiyenle gidilebilir ayrıca şezlong-şemsiye temin edebileceğiniz işletmeler de var. Gera körfezinin sol tarafı ve 50 km uzaklıkta. Burası Eresou’nun sahil köyü. Gitmek bu kez kısmet olmadı ama gelecek sefer mutlaka gidilecek ve Aegean Aigaio Taverna’da yemek yenecek. İşletmecisi Todori, menüsünde karides, ahtapot, kalamar öne çıkan lezzetleriymiş. Ayrıca Skala Eresou’daki beach bar Parasol buranın iyi mekanlarından. Parasol’den denize girerseniz şezlong-şemsiye ücretli.
Eresos köyü: Antik dönemin önemli kadın şairi Sappho’nun doğum yeri olduğu için adını ondan almış. Sappho tarihte bilinen ilk feministlerden. Kendisi lezbiyen midir bilinmez ama lezbiyen tanımı Lesvos’lu Sappho nedeniyleverilmiş bir tanım.
Agiassos Köyü: Adanın batı tarafında bulunan dağ köyü, seramik işçiliği ile meşhur. Midilli Olimpos dağı eteklerinde kurulmuş olan köyün merkezinde Panagia Vrefokratusa kilisesi ile de tanınmakta (İsa’yı tutan Meryem Ana kilisesi). Köy kilisenin çevresinde yerleşmiş.
Bugünkü geziyi Mytiline’ye dönerken yol üstündeki Jumbo mağazasına giderek tamamladık. Evde ihtiyaç duyduğumuz birkaç gerekli eşyayı buradan temin ettik. Adadaki mağaza oldukça büyük.
Midilli’deki körfezler :
Adada 2 körfez var Gera ve Kalloni. Kalloni büyük olan körfez. Bunların dışında da pek çok koy bulunmakta. Gera Körfezi daha çok göl gibi. Ege denizine çıkışı dar olduğu için körfezden deniz neredeyse görülememekte. Tabanı yoğun yosun plaktonları ile kaplıymış ve deniz tarağı ile ünlüymüş. Kalloni körfezi kuşların göç döneminde buradaki geçişlerinden dolayı çok sayıda kuş gözlemcisi ve turist çekmekteymiş.
Skala Kalloni Plajı:Skala Kalloni, Kalloni körfezinde balıkçı köyü. Buradan çıkarılan sardalyalar meşhur. Plajı kumluk, denizi de sığ ve yosunlu. Yeme içme ve konaklama olanakları mevcut ve adanın diğer bölgelerine göre fiyatlar daha düşük.
Gera körfezi Kalloni’ye göre daha küçük bir körfez. İç deniz olmasından dolayı burada da su göl gibi sakin. Burada da denize girmedik ama giren yerli halktan insanlar var. Araçla geçerken deniz harika görünüyor, kıyılar yosunlu da değil ama girince durum nedir bilmiyoruz. Yol boyunca manzarasına bayıldık, bir daha gelirsek denizi kesinlikle deneyeceğiz. Denize giremesek de yemeğimizi içme bölümünde detaylı olarak bahsedeğimiz Gera körfezindeki Bigla tavernada yedik.
Gera körfezindeki Perama yerleşiminde bulunan Perama değirmeni yol üzerinde görülecekler arasında. 20.yy başlarında inşa edilmiş, Surlaga tabakhanesinin karşısında yer alır. Uzun yıllardır emekli , 1997 yılında tarihi anıt kapsamına alınmış. Aslında çok eski bir değirmen değil ama yine de değirmen görmek insani masal alemine götürmekte.
3.gün Adanın güneyi
Bugün rotada adanın güney tarafı bulunuyor. Yolculuk Plomari’ye. Plomari adanın 2. büyük şehri, otantik sokaklar, el yapımı sabun imalathaneleri ve uzo müzeleri ile meşhur. Adada yetişen anasonların yüksek kalitede olması nedeniyle uozo üretiminde önemli bir merkez. Tüm Yunanistan uozo tüketiminin %60’ı adada üretilenlerden karşılanmakta. Uozo ve rakı arasındaki temel fark anasonun uozoya damıtılmadan önce rakıya ise damıtıldıktan sonra katılmasıymış. Bu da sertlik derecelerini etkilemekte. Plomari’de iki tane farklı uozo üretim merkezi ve müzesi var. Varvayanni ve İsidoros Arvanitis. Bizim ziyaret ettiğimiz Varvayanni uzo müzesi. 1860 yılında Efstathios Barbayannis tarafından kurulan uozo imalathanesi hem kuruluşundan bu yana tarihsel aşamalarını görüp dinleyeceğiniz bir müze hem de imalahathane. Üst katta ilk uozo üretim gereçleri ile aileye ait eşyalar, fotolar bulunmakta. Günümüzde 5.nesil aile üyeleri tarafından işletilmekte. Vakit kaybetmemek için sabah kapılar açılır açılmaz oradaydık. İmalathaneyi de gezdikten sonra hediyelik uozolarımız alarak Plomari merkezi görmeye gittik.
Varvayanni uzolarıVarvayanni uzo müzesi
Plomari : Güneydeki tek yerleşim yeri ve oldukça güzel. Plaja gitmeden önce şehir merkezi ve sokaklarında yürüyüş yaptık. Sahilde birçok restoran ve kafe var. Zaten ada genelde mekan konusunda zengin.
Plomari merkez
Plomari Plajları : Adanın güney bölgesi deniz açısından en beğendiğimiz yerlerden biri oldu, gerçi beğenmediğimiz bir yer de olmadı ama Plomari öne çıkanlardan. Suyunun temizliği, ısısı ve dalgalı olmayısı çok güzeldi. Ayrıca Petra kadar kalabalık da değildi. Daha bakir daha güzeldi ama yüksek sezonda sanırım burası da yeterince kalabalık olur.
Agios Isidoros Plajı : Plomari köyünde, mavi bayraklı ve çok güzel bir plaj. Buradan denize girdik, harika bir deniz, pırıl pırıl. Deniz açısından adada en sevdiğimiz yerlerden biri oldu. Çok sığ sayılmaz ama yine de girer girmez derinleşmiyor. Plaj biraz çakıllı, sahilde birkaç tesisler var. V’ammos beach bar adlı tesisin imkanlarından faydalandık, şezlong-şemsiye-duş ücretsiz, localar ücretli. Yine yenip-içilene ödeme yapılıyor. Kredi kartı geçmiyor. Park yeri açısından sıkıntılı değil. Merkezde olduğu için diğer plajlara göre daha kalabalık oluyormuş. Petra dışında hiçbir yerde aşırı kalabalık görmedik, heryer bizim.
Agios Isidoros Plajı
Vatera Plajı : Adanın en uzun plajı, konsept yine aynı. Şezlong-şemsiye ücretsiz. Yerleşim yerlerine biraz daha uzak olduğu için daha sakin bir plaj
Melinda Plajı : Yine denemediğimiz ama övgüyle bahsedilen bir plaj. Plaj ve deniz taşlık, suyu tertemiz ve berrakmış. Otopark sıkıntısı yokmuş, çevresinde birkaç işletme varmış.
Adada 4. ve son günümüz
Bugün son gün, zamanın nasıl geçtiğini anlamadık ve tatilin sonuna geldik, neyseki feribotumuz akşam 6’da ve tüm gün bizim. Sabah saatlerini Mytiline merkezi gezerek geçirdik günün kalanına da Agios Ermegonis plajında denize girip aynı adlı tavernasında son kez yemek yiyerek devam ettik.
Akşam üzeri saat 16:45′ gibi pasaport ve çıkış gibi işlemler için limandaydık. Limanda küçük bir duty free var. Adada 50 Euro üstü alışverişlerde tax free de yapılabiliyor.
Midilli Adası yeme içme başlıklı yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
Finlandiya’nın Laponya bölgesine gerçekleştirdiğimiz Lapland turu , kesinlikle şimdiye kadar yaptığımız en efsane gezilerden biri. 3 gece 4 gün süren bu dopdolu ve farklı serüven, her anı ile unutulmayacaklar arasında yerini aldı. Lapland (Laponya), Finlandiya, İsveç, Norveç ve Rusya’nın kuzey kutup dairesi içinde kalan ortak bölgenin adı. Yerli halkı ise, bugün sayıları çok azalmış olan Sami uluslarından biri olan Laponlar’dır.
Finlandiya Haritası
Vize gerekli mi: Schengen vizesi gerekmekte. Pasaport kontrolü esnasında hangi otelde, kaç gün kalacaksınız gibi sorular soruyorlar. O nedenle otel rezervasyonunuzu telefon ekranınızda hazır bulundurmanız faydalı olur.
Kuzey Işıkları Turu için nasil giyinmeli : En önemli konulardan biri orada ne giyeceğiz, yanımıza ne almalıyız ve hava nasıl olacak gibi ayrıntılar. Paket turlarda tur öncesi bilgilendirme gelmekle birlikte yine de bahsetmekte fayda var. Çok kalın tek bir kat giyinmek yerine kat kat giyinmek önemli. Hem giyilen katlar sürtünme nedeniyle tek bir kıyafete oranla daha fazla ısı yaratmakta hem de mekanlar oldukça sıcak olduğu için içeri girdiğinizde üzerinizdekileri kat kat çıkarabilirsiniz. Olabiliyorsa yünlü ya da termal kıyafetler en uygunu, pamuklu kıyafetler, kot pantolonlar vs ıslandıklarında ya da terlediğinizde kolay kurumadıkları için uygun değil. Üst beden giyimi en altta termal içlik, üzerine ince polar bir ceket, onun üstüne yine yünlü kazağınız ya da sweatshirt vb bir kat, en üstüne de uygun bir kaban yeterli olacaktır. Yarım kaban yerine uzun bir kabanınız varsa bacaklarınızı daha rahat koruyabilirsiniz. Alt giyim de ise en içte termal içlik ya da termal külotlu çorap, üzerine evdeki herhangi bir taytınız, onun üzerine de su tutmayan termal bir pantolon giymeniz yeterli. Gittiğimde tur tarafından verilen aktivite tulumunu giyerim derseniz termal pantolona götürmeye ihtiyaç duymayabilirsiniz. Hijyenik bulmadığımız için tur süresince, tek istisna hariç verilen kıyafetleri kullanmadık, kendi götürdüklerimizi giydik ama birçok kişi tüm tur boyunca verilen tulumlarla dolaştı, böylelikle yanınıza çok bir şey almanıza gerek kalmaz. Ayaklara 2 hatta bazen 3 kat termal çorap giymek gerekebilir ve çoraplarınız yine yünlü ya da termal çorap olmalı ve tabi tabanı yüksek, mümkünse içi tüylü ve sıcak tutacak uzun botlar iyi olur. Kat kat çorapla giyileceği için botlarınız da ayağınıza en az 1 numara büyük olmalı. Bol bol foto çekilen gezide en çok üşüyen yerlerden biri eller oluyor. Çift eldiven kullanmayı tercih ettim, yarım, parmakları açık bir model ile üzerinde giydiğim polar bir eldiven fazlasıyla yetti. Baş için yine çift şapka bulundurdum. Kulakları kapatabilecek ince polar bir bere, üstüne de gerek renk gerekse model olarak görseli zengin ya da canlı bir renkte şapka tercih edilebilir, resimlerde güzel çıkıyor. Çift şapka özellikle geceleri çok işe yarıyor. Onlar da yetmezse üzerine kabanınızın şapkası. Boyun ve ağız çevrenizi korumak için polar bir boyunluk ya da evdeki atkınız da mutlaka yanınızda olmalı. Götürdüğümüz atkılarımız işimizi gördü. Bir de ayaklar için ısıtıcı faydalı olabilir özellikle ışık avına çıkıldığında kar üstünde uzun süre ayakta bekliyorsunuz. Gitmeden aldığımız botlar normalde gezi boyunca bize yeterli geldi, hareket halindeyken oldukça başarılılar ama hareketsiz kaldığınızda yeterli gelmiyor, en çok ayaklarınız üşüyor. Tur paketine dahil olarak varışınızda verilen özel aktivite kıyafetleri, rüzgar ve soğuğa dayanıklı kalın bir tulum, botlar (verilen botlar da hareketsizken üşütüyor), eldiven ve termal çorap şeklinde (biz çoraplarını almadık, alsak da giymezdik:))). Rüzgara karşı etkili olduğundan o da sadece tulumunu, snow mobile etkinliğinde kullandım, diğer günler kendi kıyafetlerim yeterli geldi. Şunu belirtmekte de fayda var turu gerçekleştirdiğimiz süre içinde hava sıcaklığı gündüz -4 gece ise -9’un altına düşmedi yani -15 leri -20 leri yaşamadık o nedenle de soğuktan çok etkilenmedik. Gidilecek döneme yakın, 1-2 gün önce gibi hava durumunu kontrol ederek ona göre hazırlanmakta fayda var.
Gezimizi anlatmadan önce biraz Rovaniemi, Kemi ve Tornio hakkında bilgi vermek isteriz. Turu satın alırken hangi şehirde kalsak diye tereddüt etmiştik ve acenteler, en azından bizim satın aldığımız, bölge ve gezi hakkında donanımlı olmadıkları için sorularımıza yanıt veremediler. Kaldığınız şehre göre tur ücretleri farklılık gösterebiliyor. Tornio kalışlı turlar bir tık daha uygun gibi. Bunun nedeni Tornio ve Kemi’nin daha küçük şehirler olması, boş zamanlarınızda ya da akşam yapılacak şeylerin daha kısıtlı olması, havaalından daha uzak olmaları olabilir. Evet bu bir aktivite turu ve yaptığımız aktiviteler Tornio ve Kemi’de de yapılabilir yani o açıdan sıkıntı yok hatta Tornio ve Kemi buzkıran gemisi alacağınız yere çok yakın ve bu yönü ile hem zaman hem de ücret açısından daha ucuz ve avantajlı. Biz de turu almadan önce kararsız kaldık ama iyi ki de Rovaniemi’yi seçmişiz hiç pişman olmadık. Rovaniemi şehri havalimanına sadece 10 km uzaklıkta ve indikten hemen sonra yapılan Santa Claus köyünü gezisinden sonra kolayca otelinize varıyor ve gününüzü çevre gezisi yaparak değerlendirme şansınız oluyor. Tornio’da konaklayanları ise Santa Claus köyü gezisinden sonra bekleyen 2-2.5 saatlik bir otobüs yolculuğu var. Bir olumsuzluk da kuzey ışıklarının görülebilme durumu. Şöyle ki, ışıkları nerede olursanız olun göreceğinizin garantisi bulunmamakla birlikte, kuzeye gidildikçe görülme olasılığı da artmakta. Bu yönüyle de Rovaniemi, Kemi ve Tornio’ya göre daha avantajlı. Bir uyarı da turla gelecekseniz sizin için hangi aktivitenin olmazsa olmaz olduğuna karar verip tur programında yer alıp almadığını kontrol etmeniz. Paket programların içerikleri farklılık gösterebilmekte.
Rovaniemi , Lapland’in başkenti. Kuzey Kutup çizgisi altında kaldığı için kutup ışıklarının görülebileceği en güzel şehirlerden biri. Bothnia Körfezi’ ne dökülen Kemioki nehri kıyısında kurulmuş. Nüfusu yaklaşık 65 bin kişi. Köylerinde Orta Asya’dan göç etmiş Sami halkı yaşıyor. Geçimlerini turizm, hayvancılık, ormancılık ve madencilik yaparak sağlıyor ve Laponca konuşuyorlar. Havaalanından yaklaşık 10 km uzaklıkta, Santa Claus köyüne de 3-4 km mesafede. Bireysel olarak geliyorsanız kaldığınız otel karşılama ve transferinizi sağlayabilir. Önceden iletişime geçmenizde fayda var. Otobüsle 15 dakikada alandan şehir merkezine ulaşıyorsunuz.
Rovaniemi şehir merkezinde ana cadde boyunca oteller, cafe ve restaurantlar ve mağazalar sıralanmış, yakın çevresinde de Santa Claus Köyü başta olmak üzere aktivitelerin yapıldığı alanlar, şehir otelleri ve igloo oteller bulunmakta. Kuzey ülkelerine özgü husky safarisi, ren geyiği safarisi, donmuş gölde yüzme, kar motosikleti turu ve ice fishing gibi birçok eşsiz deneyim bir adım uzakta, yerli halkın kutsal saydığı Kuzey Işıkları’nı görebileceğiniz ve ren geyiği eti başta olmak üzere benzersiz lezzetleri tadabileceğiniz harika bir adres Rovaniemi. Rovaniemi’de merkeze yakın konumdaki Ounasvaara Tepesi Lapland’ın kayak merkezi.
Rovaniemi’yi tepeye bağlayan Jätkänkynttilä Köprüsü (Lumberjack’s Candle Bridge) yaz gündönümünde gece yarısı güneşi, kış gündönümünde ise güneşin ufuk çizgisinde belirip batmasına şahit olunabilecek en ideal nokta. Kemijoki nehri üzerinde, 1989 yılında inşa edilmiş ve ormancılara adanmış mum köprüsü. Işığı, dikine duran ve yanan bir odun görünümünde. Buz tutmuş nehir üzerinde çok hoş bir görsel yaratıyor. Nehir boyunca yürüyüş yapabilir ayrıca kendiniz de nehir kıyısında ışık avına çıkabilirsiniz.
Kemi: Finlandiya’nın Laponya bölgesinde bulunan İsveç sınırına yakın, Bothnia Körfezi kıyısındaki Kemijoki’nin ağzında yer almakta. Nüfusu yaklaşık 20 bin. Rovaniemi’den 100 km uzaklıkta. Burada konaklayacaksanız buzkıran gemisi turu alabliir (icebreaker), Kemi Snow Castle’ı ziyaret edebilirsiniz. Snow Castle içinde restoran, şapel ve odalar mevcut. Ayrıca donmuş denizde snow mobile ve ice fishing gibi aktivitelere katılabilirsiniz. Tornio ile arasındaki mesafe 23 km ve otobüsle yaklaşık yarım saat sürmekte. Rovaniemi havaalanına da 2 saatlik uzaklıkta.
Tornio : Şehir adını kıyısında yer aldığı Torne nehrinden almış, İsveç’e sınırında yer almakta. Şehir 1600 başlarında kurulmuş ve Laponya’nın en eski şehriymiş. Ikea’nın en kuzeydeki mağazası da burada. Tornio şehri en organik ve lezzetli somonların bulunduğu şehir olarak da bilinmekte.
Gezimiz İstanbul’dan sabah 09.00 kalkışlı Freebird havayolu ile başladı. En az 7-8 tur şirketinin bir araya gelerek ortaklaşa kiraladığı uçakta tamamen tur yolcuları vardı. Uçuşta sandviç, çay/kahve ve meyve suyu ikramı yapılıyor. Yolculuk tam olarak 4 saat sürüyor ve öngörülen saatte Rovaniemi’ye ulaştık. Kendi başına gelmek isteyenler otobüs, taksi ya da araç kiralayarak ulaşımlarını sağlayabilir. Ayrıca havalimanından Rovamiemi’ye sıklıkla express otobüs bulunmakta. Tek yön bilet 8 Euro. Kaldığımız süre boyunca gerek şehir içi gerekse şehir dışı ulaşımda yolların karlanma ve buzlanma nedeniyle kapandığını hiç görmedik. Kar ve yol açma araçları gece boyunca çalışıyor. Arabalarda zincir yok, kar lastikleri yeterli geliyor.
1. Gün Rovaniemi varış:
Rovaniemi Airport
Rovaniemi Noel baba köyü
Havaalanında çıkışta bizi bekleyen otobüsümüzle ilk durağımız olan ve havalimanından 3 km uzaklıktaki Noel Baba Köyüne (Santa Claus Village) maksimum 7-8 dakikada ulaştık. Burası oldukça ticari ama sevimli mi sevimli küçük bir eğlence köyü diyebiliriz. Kuzey Kutup dairesi, Arctic Circle, köyün içinden geçiyor. Köyde restoranlar, kafeler, hediyelik eşya satılan dükkanlar, Noel babanin evi bulunmakta. Santa Park’ın açık alanında Ren geyiği turu yapabileceğiz parkur bulunmakta ancak buradaki sürüş 400 metre civarında kısa bir sürüş dolayısıyla da 19 Euro gibi daha ucuz bir fiyatı var. Yakınlarında da husky çiftliği var. Santa Park’a Rovaniemi şehir merkezinden otobüsle gelmek mümkün. Santa Claus köyüne yürüyerek 5 dakikalık mesafede bulunan cam tavanlı Santa’s Igloss hotel şanslıysanız yattığınız yerden kuzey ışıklarını izleyebileceğiniz güzel bir seçenek. Santa Claus köyünde yapılabilecekler;
-Santa Claus’un evini gezmek. Noel babanın klübesine giriş ücretsiz ancak foto isterseniz kendi makinenizi ya da da telefonunuzu kullanamıyorsunuz, 35 Euro karşılığında onlar çekiyor.
-Roosevelt Evi içindeki mağazada ren geyiği boynuzundan yapılmış hediyelik eşyalar satılmakta. ABD eski başkanlarında Roosevelt’in eşi Eleonor Roosevelt buraya yaptığı ziyarette Lapland’tı çok beğenmiş. Bu küçük ev onun adıyla anılmakta. Ürünler Lapland’ta üretilmiş ve üzerine ücretsiz isim yazdırabilirsiniz.
-Littala&Co-Napariiri- Dünyaca ünlü Fin dekorasyon mağazası Littala’s Santa Claus evinin hemen yanında outlet mağazası bulunmakta. Mağaza akşam 18.00’e kadar açık.
-Lappituote Oy-Huş ağacı, ardıç ağacı, ren geyiği boynuzu, ren geyiği postu gibi kuzeye ait ürünler ile hediyelik eşya ve dekor objeleri tasarlayan marka Finlandiya’ da alanının lider firması olarak tanınıyor.
Restaurant Nili
–The Santa’s Gift House / Santa’ nın Hediye Evi: Burada da hediyelik eşya mağazaları, cafe, butik ve restaurant bulunuyor. Alışveriş, kahve molası ve yemek için uygun
-Napapijri (Arctic Circle – Kuzey Kutup Halkası) tam köyün ortasından geçiyor ve mavi renkte ışıklandırılarak vurgulanmıştır.. İsterseniz üst kata çıkarak buradan Kuzey Kutup Halkasını geçtiğinizi belgeleyen bir sertifika alabilirsiniz.
-Santa’s Post Office: Rovaniemi’nin incisi Santa Claus Köyü her zaman kalabalık. Santa’nın postanesinden Noel Baba’ya mektup gönderebilir ya da 2024 noelinde ulaşacak şekilde yakınlarımıza kart atabiliriz.
Santa Claus’un Evi
Rovaniemi Arctic CircleThe Santa’s Gift HouseSanta’s Claus Post OfficeSanta Claus Reindeer Village
Santa Claus köyünde yeme-içme olanakları:
Santa’s Salmon Place: Yemeğimizi rehberimizin tavsiyesi ile Salmon Place de aldık. Nasıl da beklemeye değdi, hayatımızda açık ara yediğimiz en lezzetli somonlardan biri diyebilirim. Kapısında sürekli kuyruk var ve bekleme süreniz 20-30 dakika sürebilir. Yer olarak otoparkı geçince eskimo çadırı şeklindeki kulübe. Önünde ismi, altında da “Best Salmon Ever” yazıyor. Açık odun ateşinde pişirilen 250 gr. taze somon, ekmek ve salata ile sunuluyor, fiyatı 25€. Çok aç değilseniz iki kişi bir menüyü rahatlıkla paylaşabilirsiniz.
Santa Salmon Place-Best Salmon Ever
Santa Claus Köyü’nde bulunan diğer cafe ve restaurantlar Santa Claus Postanesi’nin karşısındaki somoncu Arctic Salmon, buradaki somonların çok iyi olmadığı yine rehberimiz tarafından iletildi. Loft Cafe: Tam merkezde, hediyelik eşya mağazalarının ve butiklerin olduğu ana binada, üst katta bulunuyor. Balkonundan çok güzel bir Santa Köyü manzarası görebilirsiniz. Çay, kahve, meşrubat çeşitleri, hafif atıştırmalık yerel kek ve börek çeşitleri tadabilirsiniz. Saat 17:00 ye kadar açık. Cafe Restaurant Napatapuli, Ana Bina içinde fast food tarzında. Ren geyiği hamburgeri veya somon çorbası denenebilir. Fiyatlar 10-18€ arası ve saat 17:00 ye kadar açık. Santa’s Pizza & Burger: Hafif ve hızlı atıştırmak için, köy merkezine 300m. mesafede ve saat 18:00e kadar açık. Kotahovi Lapland Restaurant: Geyiklerin olduğu tarafa doğru gidin, tahta köprüyü geçince karşınızda göreceksiniz. Santa Köyü’nün en iyi iki restaurantından biri ve ama servis hızlı değilmiş. Karlı köy manzarasına nazır sıcak bir ortam isterseniz keyifli bir seçenek. Çorbaları ve somon ızgarası çok iyiymiş. Saat 17:00 ye kadar açık. Three Elves Restaurant: Başlangıçlar 13-30€, ana yemekler 23-50€, hamburgerler 21-28€ arası fiyatlar arasındaymış. Saat 23.00’e kadar açık.
Santa Claus gezisi sonrasında tur esnasında giyebileceğimiz kıyafetleri teslim alarak, Rovaniemi’de kalacağımız Artic City Hotele geldik.
Artic City Hotel Rovaniemi Konaklama: Otel çok merkezi bir yerde. Kahvaltısı gerçekten iyi. Yataklar rahat, temizlik gayet iyi, personel güler yüzlü. İçinde saunası var ve çok yakındaki bir spor salonundan müşteriler ücretsiz olarak faydalanabilmekte. Alışveriş merkezleri 2-3 dakikalık yürüme mesafesinde, çevresinde kafeler, restoranlar, turları kendiniz organize etmek isterseniz acenteler mevcut. Ayrıca kendi bünyesindeki Monte Rosa Restoran da oldukça başarılı ve de her daim dolu. Bir de Finlandiya’da musluk suyu içilebiliyor ve tadı güzel. Otelin resepsiyonunda sürekli olarak içinde meyve dilimleri ve taze nane konmuş su ikramı bulunmakta ve suları dünyada içilebilir nitelikteki en iyi 8 su arasındaymış.
Rovaniemi Arctic City HotelArtic City Hotel
1. Gece : Bu gece ışık avı yok, hava kapalı ve gece kar yağışlı, ışık görme olasılığı sıfır. Biz de Rovaniemi şehrini keşiflemeye karar verdik. Önce Lumberjack’s Candle Bridge kenarında yürüyüş yaptık. Bunun dışında Rovaniemi caddelerini turlayıp, mağazaları dolaştık. Güzel bir cafede de yöreye özgü turtalardan yiyip kahvemizi yudumladık.
Lumberjack’s Candle BridgeSosla servis edilen orman meyveli turta
Rovaniemi’de bulunan restoranlardan biraz bahsetmek isterim. Bunların en popülerlerinden biri Nili Restoran. Her daim kalabalık, yer bulmak zor, önceden rezervasyon yaptırmak iyi olur. Bunun dışında Artric Ligth Restoran da oldukça popüler. Ayrıca Pancho Villa (Meksika yemekleri), Turkin Pıppuri (pizza, döner kebap), pizzacılar, McDonald’s, Burger King ve Subway gibi zincirler, pizzacılar mevcut. Kaldığımız otelin restoranı Monte Rosa’da popüler, her akşam kalabalıktı. Kısaca şehirde yeme-içme seçeneği oldukça bol. Merkezde yeterli sayıda market var dilerseniz buralardan hafif atıştırmalıklar da alınabilir.
2. Gün: Bugünün programında Husky safarisi, Ren Geyiği safarisi ve Artic Snow Hotel gezisi bulunmakta. İlk durağımız Husky ve ren geyiği safarilerini alacağımız Ratiola Husky Farm.
Husky safarisi
Çiftlik kaldığımız otelden çok uzak değil, kısa bir yolculuktan sonra çiftliğe ulaştık. Kalabalık olduğumuz için iki gruba ayrıldık. İlk grup safariyi gerçekleştirirken bizler de çiftlikte dinlenebileceğimiz genişçe bir klübeye alındık. Soba etrafında hem ısındık hem de ikram olarak sunulan, bölgede yetişen orman meyvelerinden yapılan ılık şerbet ve tarçınlı bisküvilerden yedik. Huskyler hakkında detaylı olarak bilgilendirildik. Sıra bizim binişlere gelince de parkurun orada biniş öncesi sürüş eğitimimizi aldık. Huskylerin çektikleri kızakları kendiniz kullanıyorsunuz. Bunlar kısa ve uzun turlar şeklinde farklı fiyatlandırılan turlar. Bizim sürüşümüz yaklaşık 5 km uzunluğundaydı ve gayet yeterli geliyor. Her bir kızak yaklaşık 5-6 adet husky tarafından çekilmekte. Çok keyifli bir sürüş ve anlatılamaz bir deneyim. Konvoyun önünde ve arkasında çiftlik çalışanlarının kullandığı ve liderlik ettiği kızaklar bulunmakta ve herhangi bir olumsuzlukta ki kimse kötü bir şey yaşamadı, hemen müdahale ediyorlar. Karla kaplı ormanlık alanda gözünüzün önündeki manzara müthiş.
Öğle yemeği: Daha sonra tur programı ve ücretine dahil olan yemeğimizi almak üzere çiftliğin restoran bölümüne geçtik. Ana yemek olarak ren geyiği eti sote, patates püresi, pilav yanında ülkeye özgü yemek yanında servis edilen dağ meyvelerinden yapılmış marmelat ile servis edilmekte. Tatlı olarak yaban mersinli kek ve dondurma. Vejeteryanlar için de onlara uygun menü sunuluyor. Çay-kahve ikramı da mevcut. Bu arada turşu bölgede çok sık tüketiliyor, kahvaltı da dahi turşu bulunmakta.
Yemekten sonra yine aynı çiftlikte (Ratiolan Ree) bulunan ve yaklaşık 300 metre uzaklıktaki ren geyiği parkına yürüyerek ulaştık. Burada da ren geyikleri hakkında kısa bir bilgi aldıktan sonra kızaklarımıza yerleştik. Burada sürücü siz olmuyorsunuz, çiftlik çalışanları ren geyiklerini çekiyor. Yine eşsiz manzaralar eşliğinde çok güzel bir deneyim yaşanıyor. Bu safari yaklaşık 30-35 dakika sürmekte. Tur sonunda bol bol foto çekerek yaşananları ölümsüzleştirmeye çalıştık.
Ratiola Reindeer FarmRen Geyiği safarisi
Arctic Snow Hotel Gezisi : Safari sonrası Artic Snow Hotel gezisini gerçekleştirdik. Otel sıcaklarla eridiği için her yıl tekrar inşa edilen buzdan bir otel. Rovaniemi’den uzaklığı 25 km civarında. Buz otelin yanında camdan igloo evler de bulunmakta. Otel tamamen buzdan yapılıyor. İnşaasını Çinliler yapmaktaymış. İçinde yatak odaları, icebar, restoran, ibadethane var. Ayrıca otelin dış kısmında snow sauna ve jakuzi mevcut. Saunanın sadece oturma yerleri ahşap geri kalan her yer buzdan yapılmış. Gittiğimizde restoran akşam yemeği için hazırlanmaktaydı. Otelin dış avlusunda da buzdan yapılmış çok güzel heykeller var. Konaklamak zorunda değilsiniz, ücreti karşılığında gezebilir dilerseniz icebar da buzdan bardaklar içinde içeceğinizi keyifle yudumlayabilirsiniz.
Arctic Snow Hotel odasıArtic Snow Hotel IcebarArtic Snow HotelRovaniemi Igglo evler
2. Gün Akşam: Bu gece de ışık avı yok, hava yine bulutlu ve kar yağışı olacak, görülme olasılığı sıfır. Biz de Artctic Snow hotel gezisi sonrası otelde kısa bir mola verdik ve Rovaniemi şehir merkezinde takılmaya devam.
3. Gün: Kukkolaforsen ve Buzkıran Gemisi turu
Kukkola: Kaldığımız yer olan Rovaniemi, buzkıran turu alacağımız yere otobüsle 2-2.5 saat mesafede. Yol üzerinde Kemi ve Tornio’dan geçerek öğle yemeğimizi yemek üzere Kukkola kasabasına geldik. Burası İsveç ve Finladiya’yı ayıran Torne Nehri kenarında. İkiye ayrılarak yarısı Finlandiya yarısı da İsveç bölgesinde kalan bir yerleşim yeri. Her iki taraftaki adı da aynı, Kukkola.
Restorana rezervasyon saatimizden önce vardığımız için nehir kıyısında fotoğraf çekme, somon balıkçıları anıtını görme ve çevreyi dolaşma fırsatı yakaladık. İnanılmaz güzellikte. Nehir çevresinde ve üzerinde iki ülke arasındaki anlaşma gereği hiçbir sanayi ya da baraj vb şeyler de yok. O nedenle de en organik, lezzetli ve doğal somonlar buradan çıkarılıyormuş.
KukkolaforsenKukkolaforsen Somon Balıkçısı Anıtı
Kukkolaforsen nehre oldukça yakın bir tesis. Yemeğinizi yerken şelale gibi akan nehrin seyri doyumsuz. Açık büfe menüde İsveç köfte, somon balığı, sebzeli nohut ve salata vardı. Ayrıca tarçinlı kurabiye, çay/kahve de var. Yemekleri gerçekten lezzetli.
KukkolaforsenKukkolaforsen Restoran
Buzkıran Gemisi Turu
Buzkıran gemilerinin icadından önce denizler donduğunda ticaret de sekteye uğruyormuş. Daha sonra bu gemiler sayesinde buzlar kırılarak gemilerin geçişi sağlanmaya başlamış. Bu gemilere gezi amaçlı talep olunca da bu turlar başlamış. Gemi buzların üzerinde çıkarak ağırlığı ile buzları kırmakta ve bu esnada kıtır kıtır sesler çıkarmakta. Gerçekten inanılmaz bir deneyim ve her yerde bulmak imkansız. İki farklı firmanın 3 adet gemisi var. Experience 365’in tek, Polar Explorer şirketinin ise 2 gemisi var, Polar Explorer ve Arctic Explorer. Seferler her gün olmuyor. Hem Rovaniemi hem de Kemi’den buzkıran gemisi turlarına katılmak mümkün. Turunuzu kendiniz planlayacaksanız yoğunluk nedeniyle gitmeden ayarlamanızı yapmanız ve satın almanızı öneririz.
Kişiden kişiye değişmekle birlikte buzkıran Gemisi turu bence bu gezinin en güzel, en benzersiz ayağı ve buraya gelmemizin en büyük sebebi. Sonra sırasıyla ışıkları görmek, safarilere katılmak ve bu coğrafyada olmak. Ama geziniz sırasında ışıkları görmeme ihtimali var o nedenle de sadece ışık görmeye çok odaklanmamak gerek. Tur şirketleri ya da bölge hakkındaki fotolarda sanki her giden görüyormuş gibi bir algı oluyor ama tamamen yanlış.
Tur, Bothnia Körfezinde buz tutmuş denizde yaklaşık 4 saat sürüyor, dilerseniz özel kıyafetlerle buz tutmuş denizde yüzebiliyorsunuz. Yüzme deneyimi öncesi buzkıran gemisinin çalışma şekli hakkında bilgi veriliyor. Kaptan köşküne çıkmamıza da müsaade ettiler ve kaptandan işleyiş hakkında bilgi aldık. Gerçekten de çok az yerde yaşayabileceğiniz bir deneyim ve baştan sona benzersiz bir eğlence. Rehberimiz yanında getirdiği ses sistemi ile yüzme deneyiminden sonra buz tutmuş deniz üzerinde bizlere çok keyifli bir ortam yarattı. Abba Grubunun nostaljik parçaları ile başlayan müzik yayını Ankara’nın bağlarına evrilerek buz üzerinde keyifli danslar yapıldı. Turumuzun unutulmazlar arasına girmesinde rehberimizin de payı çok büyük.
Bothnia BayPolar ExplorerBothnia KörfeziBothnia Körfezi özel kıyafetlerle yüzmedeneyimiBohtnia Körfezi buz üstünde parti öncesi hazırlık
Kuzey Işıkları en iyi nerede görülür
3. Kutup Işıkları Avı
Kutup ışıkları, güneşte oluşan manyetik fırtınalar sonucu uzaya yayılan partiküllerin dünya kutuplarına çekilmesi ile oluşan ışımalar. Bu ışımaların kuzey kutbunda olanına Aurora Borealis, güney kutbunda olanına Aurora Australis denmekte. Gece karanlığında beliren ve genelde zümrüt yeşili renkte görülen ışımalar ile yıldızların birlikte yarattığı manzara doyumsuz güzellikte. Renkleri yeşil dışında kırmızı, mavi ve mor olabiliyor. Her renk farklı bir atoma aitmiş. Kuzey ışıklarını görebilmek şans işi. Sadece kış aylarında görülebiliyor. Gökyüzünün bulutsuz ve berrak olması, ortamın olabildiğince karanlık olması, kar yağışı vs olmaması gerekiyor. Aurora Forecast gibi bazı mobil uygulamaları telefonunuza indirerek ışıkların görülebilme zamalarını takip edebiliyorsunuz. Bu müthiş doğa olayını görmek için tabii ki kış aylarını ve karanlığın daha fazla olduğu zamanı seçmelisiniz. Son gecemizde nihayet kendisini göstermeye karar veren ışıkları yakalamak için tur otobüsü ile şehrin 20 km dışına çıkarak uygun bir alanda beklemeye başladık. Avımız yaklaşık 3 saat sürdü ve doğanın inanılmaz güzellikteki görsel şovunu görme şansı elde ettik. Kendisini beklerken de hazırlıklı geldiğimiz kampımızda müzik ve içeceklerimizle keyifli anlar yaşadık. Gelirken ister termoslarınızla sıcak dilerseniz soğuk içeceklerinizi ve atıştırmalıklarınızı getirebilirsiniz. Işık avına çıkıldığında yanınızda el ayak ısıtıcısı olmasında fayda var.
Lapland Norhern LigthsRovaniemi Kutup Işıkları AvıNorthern LigthsRovaniemi kamp alanımız
Av sonrası Rovaniemi’ye döndük ama ışıklar hala kendini göstermeye devam ettiği için bu kez de nehir kıyısında rehberimizin eşliğinde yürüyerek Arktikum civarında ışıkları yakalama şansımız oldu. Burada bahsetmek istediğim diğer bir husus da yanınızda iyi bir kamera-cep telefonu olması. Çıplak gözle görebildiğiniz yansımaları şayet iyi bir kameranız yoksa ve yansıma kuvvetli değilse görüntülemek pek mümkün olmayabilir. Cep telefonunuza indireceğiniz uygulama ile kendinizde ışıkların görülebilme olasılığını kontrol edebiliyorsunuz.
Rovaniemi Arktikum
4. Gün sabah Rovaniemi Snow mobile etkinliği. Sabah 08.30’da tur otobüsümüz ile gölde snow mobile etkinliği için otelden ayrıldık. Etkinlik buz tutmuş göl üzerinde kar motosikleti ile sürüş etkinliği. Öncesinde kısa bir sürüş eğitimi var. Yaklaşık 5 km uzunluğunda bir parkur. Aracı kendi kullanmak istemeyenler ya da çocuklar için de etkinlik alanındaki görevlinin kullandığı snow mobile’in çektiği kızakla sürüş keyfine katılabiliyorsunuz. Başlarda katılmaya çok gönüllü olmasam da iyikilerim arasına girdi, çok keyif aldık.
Artic Circle Snowmobile Park
Yurda dönüş: Sürüş sonrası otelimize dönerek bavullarımızı aldık ve saat 15:00 kalkacak olan uçağımıza gitmek üzere havalimanına transfer olduk.
Lapland turu esnasında yapılacaklar bunlarla kısıtlı değil elbet ancak kaldığımız süre kısıtlı ve her anı dolu olduğu için ana aktivitelere ancak yeterli geldi ama zaten yaptıklarımız da buranın olmazsa olmazları. Yapılabilecek diğer aktiviteler arasında hiking, kayak, ice fishing, gece arctic ormanda snow mobile sürüş etkinliği, sauna sonrası buz tutmuş suya girmek sayılabilir. Bunun dışında Rovaniemi’ye 80 km mesafedeki Ranua Hayvanat Bahçesi gezilebilir. Boz ayılar, yaban domuzları, geyikler, tilkeler, vaşaklar ve bölgeye has pek çok kuş cinsi bulunmaktaymış. Rovaniemi’den trenle ya da garın yanında bulunan terminalden otobüsle gidilebiliyormuş. Vaktiniz varsa Rovaniemi’de bulunan Arktikum Bilim Müzesini gezebilirsiniz. Yapamadığımız için yorumlayamayacağız ancak gezinizi planlarken bilginiz olsun diye yazmakta fayda gördük. Işıkların görünürlüğünün olduğu gecelerde nehir kıyısından Arktikum müzesine doğru ilerleyerek ışık avı da yapabilirsiniz. Biz öyle yaparak ışıkları burada da yakaladık.
Finlandiya’dan ne alınır ?
Lapland’den alabileceğiniz Finlandiya’ya özgü ürünler: Geyik eti salamı, kurutulmuş geyik eti, somon ürünleri, Lingonberry (Kekreyemişi) reçeli, Mavi Yaban Mersini Reçeli, Karhu Fin birası, Lapin Kulta – Lappish Gold Lapland yerel biraları sayılabilir. Hediyelik olarak ve eve Lapin Liha markasının paketlenmiş Kronhjort ürününden (Kızıl geyik). Geyiklerin birçok türü var ve paketler üzerinde hangi geyik olduğu yazıyor.
Lapin Liha
Bu benzersiz gezinin gezginler için mutlaka yapılması gerekenler arasında olduğunu belirterek yazımıza son veriyoruz. Sonuçta bu tur aslında bir aktivite turu ve aktivitelerle anlamlı hale geliyor. Gördüğümüz yerleri fotolarla anlatmaya çalışmak mümkün olsa da yaşattığı keyfi kelimelerle anlatmak mümkün değil, anlatılmaz yaşanır durumu.
Pompei Olayı , İtalya’da Vezüv dağının M.S. 79 yılında patlaması sonucu Pompei, Herculaneum ve Stabiae kentlerinin volkanik kül ve lavlar altında kalmasıyla oluşan felakettir. Pompei şehri M.Ö 5000’li yıllarda kurulmuş bir Roma kenti. Vezüv eteklerinde, verimli topraklar üzerinde olması, limana yakınlığı ve güzel iklimi nedeniyle tarihte hep gözde olmuş, üzerinde farklı medeniyetler kurulmuş, zaman zaman el değiştirmiş ve zengin Romalıların yerleştiği bir şehir olmuş. Günümüzde Pompei, Napoli’nin sembollerinden ve bölgede en çok ziyaret alan yerlerden biri. İtalya’da gezilecek yerler listesinin de üst sıralarında. Görülmesi gerekenler listesinde mutlaka olmalı.
Vezüv’ün faaliyeti iki gün boyunca sürmüş. Olay esnasında kentte 12 bin kişi olduğu düşünülmekte. İlk aşamadaki pomza yağmuru birçok kişinin şehirden kaçmasını sağlayarak daha büyük can kayıplarını önlemiş. Halkın, olay öncesi yaklaşık 700 yıldır faaliyet göstermeyen Vezüv’ün ölümcül bir felakete yol açmayacağını düşünmesi ve festival dönemine denk gelmesi nedeniyle kenti terketmemesi, 2 bin kişinin ölümüyle sonuçlanmış. Yapılan kazılar ve buluntulardan elde edilen bilgilere göre fekaket Ağustos ayında yaşanmış.
Yanardağdan sızan lavlar şehrin sınırlarına kadar inmiş. Ancak bölge halkı lavdan değil kükürt ve karbondioksit zehirlenmesi, kül boğulması ve patlama esnasında ortaya çıkan, 200-250 dereceye ulaştığı düşünülen ısıdan ölmüş. Bu sıcaklıkta maksimum hayatta kalabilme süresinin 2 ila 5 dakika arasında olduğu düşünülürse halkın kısa bir süre içinde öldüğü sonucuna varılır. Evlerin içine kaçmaları yeterli olmamış. İnsanlar o anda ne yapıyorlarsa o şekilde ölmüşler. Oluşan kül ve çamur bedenlerini kaplamış ve kalıp oluşturmuş, daha sonra bedenlerin çürümesi ile bu tabakalar bir form oluşturmuşlar. Napolili arkeolog Fiorelli ve ekibi, bedenlerin çürümesi ile oluşan boşluğa sıvı alçı dökerek ölen insanların ve diğer canlıların vücut pozisyonları ve ölüm anındaki duruş ve ifadelerinin kalıbını çıkarmayı başarmıştır. Oluşan heyelan nedeniyle kentin üzeri 6 metre derine kadar farklı lav katmanları ile kaplanarak toprak altında kalmış ve kaybolmuş, 16.yüzyılda, su kemeri yapılması sırasında keşfedilene kadar sessizce kalmış ve 1748 yılında başlanan kazılarla ayağa kaldırılmaya başlanmış. Herculaneum kenti de heyelan nedeniyle tamamen toprak altında kalmış. Pompei bir liman kenti olduğu için çok sayıda denizci ve tüccar tarafından uğranan bir şehir ve genelev sayısı oldukça fazla. Evlerin kapılarında bulunan freskolar genelevin ne tip bir genelev olduğunu göstermekte yani hangi fantaziye uygun olduğu resimlerle belirtilmiş. Bazılaırı tarafından fuhuş ve ahlaksız ilişkilerin çokluğu, halkın zevk, sefahat ve yaşadığı sapkınlık nedeniyle cezalandırıldıkları düşünülmekte. Pompei antik kenti, Romalı’ları tarihte nasıl yaşadıklarına dair önemli ipuçları sunmaktadır.
Pompei nerede ? İtalya’nın Napoli kentindedir.
Pompei’ye nasıl gidilir ?
Napoli’den yaklaşık 25 km uzaklıktaki Pompei’ye otobüs ya da trenle gitmek mümkün. Piazza Garibaldi’den kalkan Ente Autonomo Volturno (EAV) 001 numaralı hat veya Napoli SITA otobüs istasyonundan kalkan SITA 5001 numaralı otobüs yaklaşık 30-40 dakikada Pompei’ye ulaşılır. Trenle gitmek için Garibaldi istasyonundan Circumvezuviana hattına binmeniz gerek. Çok sık seferi olan trenden Pompei Scavi durağında inmeniz gerek. Ayrıca Napoli’den kalkan günlük turlarla da Pompei gezisi yapmak mümkün.
Pompei Antik kenti gezilecek yerler :
Antik kentte, bazilika, amfi tiyatro, gymnasium, forum, hamam, Apollo Tapınağı, evler , dönemin atık su sistemi, görülecekler arasındadır.
Kazılarda ortaya çıkan birçok buluntu Pompei Antiquarium Müzesinde sergilenmekte.
Vezüv manzarasıPompei TiyatroPompeiPompeii Antik KentiBir genelevin kapısının üstündeki freskoGenelevin kapısındaki resimPompeii Antik Kenti
Forum Granary: Pompei’de kazılarda çıkan eserlerin bazılarının sergilendiği alan.
Forum GranaryForum GranaryÇamaşırhaneAçık hava fast food restoranıStabian Hamamları
İtalya’nın kuzeyinde Veneto bölgesine bağlı 7 şehirden biri olan Verona, görmeye değer küçük ve sevimli şehirlerden biri. Her nekadar Shakespeare’in ünlü oyunu Romeo ve Juliet’te hikayenin geçtiği yer olarak ün salsa da olaylar kurgusal olup, gerçek değildir. Hikaye gerçek olmasa da Verona gerçekten güzel bir şehir ve İtalya gezilecek yerler listesinin üst sıralarında yer alır. Kendisini oldukça sevdik, beğendikve tavsiye ederiz.
Verona’ya nasıl gidilir :
Türkiye’den direk uçuş olmayan Verona’ya en yakın havalimanı Venedik Marco Polo Havalimanı (125 km) . Milano’dan da geçmek mümkün ama Venedik’e göre mesafe biraz daha fazla (168 km)
Verona kaç günde gezilir ?
Verona için bir tam gün yeterli olacaktır. Ancak detaylı gezmek, günübirlik ziyaretçiler çekildikten sonra keyfine varmak, kafelerinde rahatça soluklanmak için bir gece konaklamak en iyisi. Böylece ertesi gün çevresindeki yerlerin bir kısmını da gezme olanağınız olur. Hatta burayı merkez alıp, Verona’dan Venedik ya da Milano gezisi planlanabilir. Böyle bir durumda Verona’da en az 3-4 gün kalmalı. Venedik’e uzaklığı 1 saat 20 dakika gibi bir süre. Otobüs, tren ya da araç kiralayarak gidilebilir. Ayrıca konaklama ve yeme içme gibi olanaklar Venedik şehrine göre daha uygun. Aynı şekilde Verona’da kalıp, Milano’ya da buradan gidilebilir.
Verona şehir içi ulaşım: Küçük bir şehir olduğu için metro ağı yok. En çok tercih edilen yöntem otobüse binmek ya da bisiklet diyebiliriz. Rahatça heryeri yürüyerek ziyaret edebilirsiniz. Başka bir şehirden araç kiralayarak gelmiyorsanız burada kiralamanıza gerek kalmaz. Otobüsler Porto Nuova Tren Garından hareket eder. Tek binişli ya da günlük bilet alınabilir. Zamanınız kısıtlı ise Verona Card alarak hem toplu taşıma kullanabilir hem de gezilecek bir çok yeri beklemesiz ve ücretsiz ziyaret edebilirsiniz. Verona card 24 ve 48 saatlik seçeneklerle mevcut. Şehirde en az 2-3 ayrı müze vb yer gezilecekse Verona Card zaten bedavaya gelir demektir.
Verona’ya ne zaman gitmeli : Kültür turlarında bahar ayları çoğu zaman favori aylardır. Verona için de aynı durum. Sıcak ve kalabalıktan kurtulmak için ilkbahar ve sonbahar aylarında gidilmesi tavsiye olunur.
Verona’da nerede kalmalı : Tarihi merkez, tren istasyonu Porta Nuova’nın çevresi ve Borgo Roma kalabilecek bölgeler arasında
Verona gezilecek yerler :
Portoni della Bra: Verona’nın giriş kapısı. Çift kemerli zarif bir geçit. Piazza Bra’ya açılmakta. 13.yüzyılda yapılmış. Üzerindeki saat daha sonra eklenmiş.
Portini della Bra
Verona Arenası (Arena di Verona) Piazza Bra’da bulunan Roma döneminden kalma bir amfitiyatrodur. M.Ö. 30. yılda inşa edilmiş. Burada 1913 yılından itibaren her yıl Verona Operası düzenlenmekte ve ünlü sanatçılara ev sahipliği yapmakta. Verona bu yönüyle de önemli bir merkez durumunda. Günümüze kadar iyi durumda gelmiş yapılardan biri. Dünyanın en büyük 3.arenası.
Verona Arenası
Piazza Bra: Kentin ana meydanı. Oldukça turistik ve kalabalık. Çevresinde restoran ve kafeler var. Belediye binası Palazzo Barbieri ve Verona Arenası bu meydanda.
Via Guiseppe Mazzini: Erbe Meydanı ve Bra Meydanını birbirine bağlayan ve lüks mağazaların bulunduğu alışveriş caddesi.
Juliet Evi (Casa di Guilietta) Juliet heykelinin bulunduğu bahçeye giriş ücretsiz ancak eve ve meşhur balkona giriş ücretli. Yukarıda da bahsettiğim gibi hkayede geçen Romeo-Juliet ile alakası yok ancak Verona belediyesi turistik amaçla ziyaret merkezi haline getirmiş. Ev 13.yüzyıldan kalma.
Romeo Juliet evi, Juliet heykeli
Erbe Meydanı: Şehrin en hareketli yerlerinden biri. Cafeleri soluklanmak için ideal. Trafiğe kapalı olan meydanda kurulan pazar alışveriş imkanı sağlar. Torre dei Lamberbi bu meydanın köşesinde yer almakta. Meydandaki Madonna Verona çeşmesi ve Casa dei Mercanti (Domus Mercatorum) adlı ortaçağdan kalma yapı burada görülecekler arasındadır.
Erbe MeydanıMadonna ÇeşmesiCasa dei Mercanti (Domus Mercatorum)Erbe MeydanıErbe Meydanındaki Venedik’in sembolü Kanatlı Aslan Heykeli (statua del Leone)
Torre dei Lamberti: Lamberti ailesi 1172 yılında yaptırmış. Biletle alarak yukarı çıkabilirsiniz. 84 metre yüksekliğinde ve güzel bir manzaraya sahip. İki adet çan bulunmakta. Asansörle 6 Euro, Verona card ile ücretsiz çıkılabilir. Erbe Meydanında yer alır.
Erbe Meydanındaki saat kulesi– Torre dei LambertiTorre dei Lamberti
Dante Meydanı (Piazza dei Signori): Şehrin önemli meydanlarından. Siyasi nedenlerle Floransa’dan sürülen şair Dante Verona’ya davet edilmiş ve bir müddet burada yaşamıştır. Meydanda heykelli bulunmakta. Ayrıca yine kafe ve restoranları ile güzel bir meydan.
Signori Meydanı Dante’nin heykeli
Verona Katedrali (Duomo di Verona ) Meryem Anaya adanmış olan katedral halk arasında Cathedrale di Santa Maria Matricolare olarak da anılmakta. 15. yüzyılda inşa edilmiş, gotik mimari özellikte yapılmış katedral de görülmeyi hakeden yapılardan biridir. Piazza Duomo’da yer alır.
VeronaKatedrali
Eski Kale (Castelvecchio) : 1350’li yıllarda inşa edilmiş kaledir. İçinde sanat eserlerinin sergilendiği aynı adlı müzesi var. Ayrıca döneme ait sikkeler, silahlar ve heykeller görülecek yerler arasındadır. Scaliger hanedanı tarafından yaptırılmış. Kale ücretsiz, müze ücretili olarak geziliyor. Giriş ücreti 9 Euro ancak Verona Card ile ücretsiz giriliyor.
Castelvecchio
Castelvecchio Köprüsü: İkinci dünya savaşı sırasında Almanlar tarafından bombalanarak büyük hasar görmüş ve onarılmıştır.
CastelvecchioKöprüsü
San Zeno Bazilikası: Çok güzel bir yapı. Romanesk tarzdaki bazilika Aziz Zeno’ya ithaf edilmiş. Tasarımı ve süslemeleri ile görülmeyi haketmekte.
Verona San Zeno Bazilikası
Castel San Pietro : San Pietro tepesinde yer alan ve panaromik şehir manzarasına sahip bir tepede yer almakta. Buradaki orijinal yapı Avusturyalılar tarafında yıkılmış. Mevcut kışla 19.y.y. yapımı. Manzarsı nedeniyle popüler bir yer diyebliriz. Bir tepede yer aldığı için yokuş yukarı yürümek ve merdiven çıkmaya hazır olun. ancak 2 Euro karşılığında finükülere binerek de çıkılabilir. Pietra köprüsünden yukarı doğru baktığınızda göreceksiniz.
Castel San Pietro
Roman Theater : 1.yüzyılda imparator Augustus tarafından yaptırılmış. 1900 yıllarının başlarında yapılan kazılarla açığa çıkarılmış.
Pietra köprüsü Adige nehri üzerinde ve en eski köprülerden biri. 1945’de Almanlar tarafından bombalanarak büyük hasar görmüş ve hasar gören kısmı orijinaline uygun olarak onarılmış.
Pietra Köprüsü
Verona’dan kareler
Santa Maria Antica Kilisesi: Scaligeri mezarlarının yanındaki küçük kilisedir. Kilisenin bulunduğu meydanda Verona Lordu Can Francesco’nun mermer anıt mezarı görülecekler arasındadır (1340-1375) .
Garda Gölü: İtalya’nın en büyük gölü Garda Veroana’dan sadece 30 km uzakllıkta ve fazladan günü olanlara kesinlikle tavsiye edilir. Verona Porta Nuova Tren Garı önünden kalkan otobüslerle ulaşmak mümkün.
Garda Gölü kıyısındaki Sirmione,Bergamo, ve Valpolicella şarap bağları gibi geziler Verona’da yapılabilecek şeyler arasında. Ayrıca şehirden kalkan turlarla da gezmek mümkün. Merkezi Verona olarak alacak olursanız günü birlik Venedik ya da Milano gezisi de yapabilirsiniz.
Verona Yeme İçme
Verona’da hem İtalya’ya hem de yöreye has yemekleri bulabileceğiniz birçok seçenek mevcut. Pizzalar, risottolar, tortellini ve tramisular yenebilecek başlıca şeyler arasında. Bunların dışında aşağıdaki tabaklar da yöreye has lezzetlerdir.
Risotto Amarone : Bölgeye has şarabın kullanıldığı risotto
Risotto Amarone
Fegato alla Veneziana : Ciğer ve soğanın sotelenerek yapıldığı yemeği
Fegato alla Veneziana
Bigoli Sarde : Sardalyalı makarna
Bigoli Sarde
Polenta: Fasülye, mantar, et ve peynir gibi yiyeceklerle servis edilen ve mısır unu ile yapılan püremsi yemek
Polenta
Ginocchi : Patates mantısı denebilir
Ginocchi
Baci de Giulietta: Juliet’in öpücüğü olarak da biline yöreye has kurabiye
Baci de Giulietta
Ayrıca Verona bölgesine özgü Valpolicella üzümlerinden yapılan şaraplarda mutlaka denenmeli
Venedik, İtalya’nın inclerinden, hayalleri süsleyen kanallar şehri. Geçmişte Venedik Cumhuriyetinin başkenti olan şehir yaklaşık 118 ada üzerinde kurulu. Birbirine köprülerle bağlanan kanalların oluşturduğu ve insan eliyle yapılmış en güzel şehir ünvanını taşıyan güzellik. Ha battı ha batıyor derken günümüze ulaşan, İtalya’nın Roma’dan sonra en çok ziyaret edilen romantik kentini yazmadan olmazdı.
Şehre ilk ziyaretimi yıllar önece Ekim ayının sonuna doğru yapmış ve büyülenmiştim. O zamanlar bu kadar kalabalık değildi ve çok keyifli zaman geçirmiştik. İkinci ziyaretim ilkinden yıllar sonra Haziran ayında gerçekleşti. Hem çok kalabalığa hem de aşırı sıcak bir yaza denk geldi. Hava oldukça nemli, sıcak da bunaltıcıydı, o nedenle ilk ziyaretim kadar memnun kalamadım. Ama her türlü mutlaka görülmesi gereken bir yer. Zamanlamayı biraz doğru yapmak kesinlikle çok daha fazla keyif alınmasını sağlar. O nedenle Haziran-Temmuz-Ağustos ayları dışında gidilmesi tavsiye olunur.
Venedik şehrinin kısa tarihi : Şehrin tarihi M.Ö 10. y.y gitmekte. Adını burada yaşayan Veneti halkından almış ve 7-18. yüzyılları arasında hüküm süren Venedik Cumhuriyeti’nin başkenti olmuş. Venedik Cumhuriyet olduktan sonra halk tarafından seçilen ve ömür boyu görev yapan dükler, senato ve çeşitli kurullarla yönetim sağlanmış. Yüzen şehir, kanallar şehri, köprülerin şehri, maskeler şehri gibi ünvanlara sahip. Venedik Cumhuriyeti döneminde denizlerdeki en önemli ve güçlü şehirlerden biri olmuş. Sanat ve ticaretin merkezi konumundaymış. Müzik ve operanın geliştiği şehirlerden biri ve Vivaldi’nin doğduğu şehir. Venedik’te evler denizlere çakılan ahşap kalaslar üzerine yapılmış.
Venedik kaç günde gezilir ?
Günü birlik geliyorsanız en tanınmış ve merkezi yer olan San Marco bölgesini gezmek ve kanal turu yapmak için bir gün yeterli olacaktır. Ancak detaylıca gezmek ve günübirlik turlar çeklidikten sonra sakinleşen ve güzelleşen haliyle tadına varmak için en az 3 gün kalmak gerekir. Böylece Venedik yakınıdaki Murano ve. Burano adalarına gitmek de mümkün olur. Bu arada 2023 yılından itibaren günü birlik gelen turistlerden 5 Euro şehre giriş ücreti ayak bastı ücreti kesilmekteymiş.
Venedik’e nasıl gidilir ?
Marco Polo havaalanından yaklaşlık yarım saatlik mesafe bulunan Venedik’e ulaşmak, havalimanından kalkan shuttlar ve otobüslerle kolayca mümkün. Ayrıca daha pahalı bir alternatif olarak deniz taksi ya da Alilaguna deniz otobüsü ile (deniz otobüsü kişi başı 18 Euro) denizden de Venedik’e gidilebilir. Otobüse göre yolculuk daha uzun zaman alsa da başka araç değiştirmeye gerek kalmadan Venedik şehir merkezine ulaşır. Otobüs için ise iki farklı seçenek bulunmakta. AVTO yada ACTV otobüleri. Her ikisi de Venedik’in girişindeki Piazzale Roma’ya gitmekte. AVTO kullanılacaksa bagajı teslim aldığınız yerde bulunan bilet gişesinden ve liman çıkışındaki makinelerden bilet alınabilir. Terminal D’den çıkılınca Venezzia Piazzale Roma işaretinin bulunduğu 2 nolu otobüs durağına gidin. Otobüse binmeden önce biletnizi duraktan mutlaka damgalatın. ACTV otobüsleri ise (5 nolu otobüs), bazı duraklarda duran otobüstür. Ekspress olarak gitmez. ACTV otobüsleri terminalin önünden kalkar. Yine binmeden önce biletinizi okuyucuda okutmanız gerek.
Venedik şehir içi ulaşım
Vaporetto su otobüsleri, kanallar arası ulaşım sağlayan toplu taşıma aracıdır. Sık kullanıllacaksa günlük ya da 3 günlük biletler de satın alınabilir. Şehri denizden gezmenin nispeten daha ucuz halidir. Büyük kanaldan kalkan ve 22 farklı noktaya giden vaporettoların dışında gondollar ve deniz taksilerle de ulaşım mümkün. Biz, çoğu zaman ve çoğu yerde olduğu gibi yürümeyi tercih ettik. Şehri yürüyerek gezmek mümkün, her yer birbirine yakın. Gondola sadece keyif için bindik.
Venedik Vaporetto durağı
Venedik’te Gondol turu
Venedikte yapılıcaklar arasında üst sıralarda yer alır. Gondollar 6 kişiye kadar insan alabiliyor. Büyük Kanal ve San Marco meydanının dışında San Polo gibi diğer bölgelerden de binilebilir. Turlar yaklaşık yarım saat sürmekte. Gondol ücreti yaklaşık 80-100 Euro civarındadır.
Venedik’te gondol turuVenedik gondolları
Venedik’e ne zaman gitmeli ? Venedik Karnavalı ve Bienali
Dört mevsim gezilebilen Venedik yaz aylarında gerçekten çok kalabalalık ve sıcak. Mümkünse ilkbahar ve sonbahar en güzel zamanlar. Venedik şehri oluşan çökme ve gelgitler nedeniyle zaman zaman sular altında kalmakta. Suların yükselmesi anlamına gelen acqua alta genellikle Kasım-Ocak ayları arasında yaşanmakta. Ancak bu durum turistik gezilerin yapılmasını engellememekte. Şehri su baskınlarından korumak için yapılan Mose bariyerleri su basmasından korumaya yardımcı olsa da bu her zaman mümkün olmamakta. Şubat ayında gelenler Venedik Karnavalınıda görmüş olurlar. Karnaval çeşitli kostümler giyip maskeler takılarak, şovlar ve törenlerin yapıldığı etkinliktir. San Marco meydanında meleğin uçuşu (Il Volo dell’Angelo) adı verilen törenle başlayan Karnaval iki hafta sürmekte. Meleğin uçuşunda halat bağlı gösterici çan kulesinden uçuş yaparak inmekte. Kökeni 16. yüzyıla dayanan uçuş Venedik rıhtımındaki bir gemisinde bulunan Türk akrobatın halat üzerinde çan kulesine tırmanmasına dayanmaktaymış. Bu dönem Venedik’in en pahalı dönemi diyebiliriz. Mayıs-Kasım ayları arasında gidenler bu dönemde gerçekleşen çok kapsamlı uluslararası sanat etkinliği olan ve bir yıl sanat ertesi yıl mimarlık temalı Venedik bienali etkinliklerine de katılabilirler.
San Marco meydanı Aqua Alta dönemi
Venedik’te nerede kalmalı ?
En merkezi yer San Morco ancak bu bölge oldukça pahalı. Burası her yere yürüme mesafesinde ve Vapurettoya binmeye gerek kalmaz. San Marco’nun yanısıra Santa Groce, (tren istasyonuna yakınlığı ayrıca ulaşım olanaklarının bol olması nedeniyle pratik), Castello bölgesi ya da San Polo iyi bir seçenek olabilir. Venedik’in en hesaplı konaklama yeri ise şehrin anakara tarafı olan Mestre. Mestre’de konaklayacaksanız tren yada garın oradan kalkan 43 nolu otobüsle yaklaşık 15 dakikada Venedik lagününe ulaşırsınız.
Venedik’ten ne alınır : Venedik kesinlikle pahalı bir şehir, alınabilecek şeyler karnaval maskeleri, Murano cam eşyaları, el yapımı süs eşyaları ve el yapımı makarnalar olarak sayılabilir.
Venedik’e özgü maskeler
Venedik’te gezilecek yerler
Venedik haritası
Venedik’te 6 bölge bulunmakta. Bunlar San Marco , Cannaregio , Castello , Dorsoduro , San Polo ve Santa Groce Bölgeleri. Gezilecek yerlerin en önemlileri San Marcı Bölgesinde. Bu bölgelerin dışında Murano ve Burano adaları gezilecek yerler arasında bulunmaktadır. Ayrıca yazın gelen ve vakti olanlar için Lido adasına gidip denize girmek de yapılabilecek şeyler arasındadır.
San Marco Bölgesi gezilecek yerler
Venedik’in en tanınmış bölgesi, gezilecek yerlerin birçoğu burada bulunmaktadır. Adını şehrin koruyucu azizi San Marco’dan alır.
–Venedik San Marco Meydanı (Piazza San Marco) : Venedik’teki en önemli meydan, şehrin merkezi durumunda. Çevresinde restoranlar ve kafeler var. Meydan Venedik festivali kutlamalarının merkezi durumundadir. Meydana girişte şehrin sembolü kanatlı aslan heykeli bulunur. Şehrin en eski kafesi olan Caffe Florian bu meydandadır. Meydan ayrıca güvercinleri ile de ünlü. O kadar çok sayıda güvercin var ki tarihi eserlere zarar verdiği için artık güvercinlere yem atmak, beslemek yasaklanmış. San Marco meydanında görülecek yapılar; San Marco Bazilikası ve çan kulesi, Dükler Sarayı, ikisinin arasında bulunan ve eskiden sarayın ana kapısı vazifesini gören Carta Kapısı (Porta della Carta) , saat kulesi, Procuratie Vecchie binası (meydanın çevresi boyunca uzanan birbirine bağlı 3 bina) ve Marciana Kütüphanesidir.
Venedik San Marco MeydanıVenedik San Marco Meydanı şehrin sembolü kanatlı aslan heykeli
-Venedik San Marco Bazilikası : San Marco meydanında bulunan oldukça gösterişli bazilika Bizans mimarisinin önemli örneklerindendir. Düka sarayına bitişik durumda ve saraya bağlantılıdır. Gittiğimiz tarihlerde ücretsiz gezilebilen bazilika günümüzde 3 Euro karşılığında ziyaret edilebilmekte olup görülmeye değerdir. San Marco Bazilikasının tepesindeki 4 adet bronz at heykel, 1204 yılında İstanbul’un yağmalandığı 4.haçlı seferi sıransında İstanbul’dan getirimiş ve buraya konmuştur. Sultanahmet meydanından alındığı düşünülmektedir. 1797 yılında Napolyon tarafından Paris’e götürülen atlar 1815 yılında Venedik’e teslim edilmiştir. Orijinalleri daha sonra kilisenin içine alınmış şu anda dışarıda olanlar ise replikadır.
Replika bronz at heykellerVenedik San Marco KatedraliSan Marco KatedraliCarta kapısıve kanatlı aslan figürü (Porta della Carta)
–Venedik Aziz Mark çan kulesi (Campanile di San Marco) : San Marco Bazilikası’nın çan kulesi yaklaşık 99 metre uzunluğunda ve tuğladan yapılmıştır. Kuleye 8 Euro odeyerek çıkabiliyorsunuz, manzarası gerçekten çok güzel ama uzun kuyruk beklemek gerek. Şehrin sembollerinden biridir.
Aziz Mark Çan Kulesi
-Saat kulesi (Basilica di San Marco) Torre del Orologio : Meydandaki saat kulesi sadece rehberli turlarla gezilebilmektedir. 15. yüzyılda yapılmış olan saat ay ve burçları göstermekte. Tepesinde şehrin sembolü kanatlı ve çan çalan heykeller bulunmakta.
Torre del Orologio
-Dükler Sarayı (Palazzo Ducale) : Güzel süslemeleri ile Venedik’teki cazibe noktalarından biri olan sarayın geçmişi 14. yüzyıla kadar gitmekte. Gotik tarzdaki yapıya Rönesans tarzı eklentiler yapılmış. Dükün konutu, adalet sarayı ve hükümet binasını içeren bir kompleks. Alt kat kemerli yapıda. Saray gezecekseniz Ahlar köprüsünden geçme ve hapishane binalarını görme olanağınız oluyor. Sarayı rehberli turla gezme olanağı da bulunmakta.
Venedik Dükler SarayıVenedik Dükler SarayıDenizden Dükler Sarayı ve çan kulesi manzarası
–Biblioteca Nazionale Marciana-Halk kütüphanesi : San Marco Meydanında görülecekler arasında bulunan kütüphane binası 16. yüzyılda inşa edilmiş. İçinde 750 binden fazla eserle İtalya’nın en büyük kütüphanelerinden biri.
Marciana Kütüphanesi
-Museo Correr : San Marco meydanındaki arkeoloji müzesidir. Antik döneme ait heykeller, seramikler, sikkeler ve haritalar görülecekler arasındadı.
-Ahlar Köprüsü yada son bakış köprüsü-(Ponte dei Sospiri) : İtalyanca Ponte dei Sospiri Eskiden esirleri sorgu odasına götürürken geçilen ve mahkumların hücrelerine ya da idama götürülmeden önce Venedik manzarını son kez gördükleri ve ahh çektikleri köprüymüş. 1602 yılında yapılan köprü Antonio Contin tarafından tasarlanmış Pencerelerinde taştan ızgaralar bulunan köptünün yapımında malzeme olarak kireç taşı kullanılmış. Köprü dükler sarayı ve hapishaneyi birbirine bağlayan kapalı bir köprü. Son nefes köprüsü ya da iç çekişler köprüsü olarak da adlandırılır.
Venedik Ahlar Köprüsü
Büyük Kanal (Canal Grande) Venedikteki en büyük ve uzun kanal. Yaklaşık 4 km uzunluğundaki S şeklindeki kanala 45 küçük kanal bağlanmakta.
Venedik Büyük Kanal
–Rialto Köprüsü (Ponte di Rialto) – Büyük kanalın üzerindeki dört köprüden en meşhur olanıdır. 1591 yılında tamamlanmış. Dünyada üstünde çarşı olan 4 köprüden biridir (bir diğeri Floransa’daki Ponte Vecchio köprüsüdür) Üstündeki küçük dükkanlarda, kuyumcular, hediyelik eşya ve deri ürünlerin satılıdğı dükkanlar bulunur.
Venedik Rialto Köprüsü
–Alman Hanı (Fondaco dei Tedeschi): Rialto köprüsünün 50 metre ilerisinde bulunan yapı Alman tüccarlar tarafından kullanıldığı için Alman Hanı olarak anılmakta. 1228 yılında yapılmış ve geçirdiği yangında yıkıldıktan sonra 1505 yılında yeniden yapılmış. Bizans ve gotik özellikler taşımakta.
Venedik Alman Hanı
-Fenice Tiyatrosu (La Fenice) : San Marco meydanına 400 metre uzaklıktaki yapı hem Venedik hem de Avrupa’daki en meşhur opera binalarından biri. Birkaç kez yanmış ve yeniden yapılmış. İç dekorasyonu ve akustiği muhteşem. Altın varaklı süslemeleri ve freskoları ile görülmeye değer. Bilet alıp gezilebiliyor.
Fenice Tiyatrosu
-Dandolo Sarayı (Palazzo Dandolo) : Günümüzde otel olarak kullanılan saray (Hotel Danieli) San Marco meydanına oldukça yakın konumda. Venedik asillerinden Dandolo ailesi tarafından 14. y.y.da yaptırılmış. Angelina Joli-Jonny Deep’in oynadığı The Tourist filminin bazı sahneleri burada çekilmiş.
– San Giorgio Maggiore Kilisesi : Venedik’te San Marco bölgesine bağlı Giorgio Maggiore adasında bulunan ve adayla aynı adı taşıyan kilisedir. Andrea Palladio tarafından tasarlanmış. Yapımı 1610 yılında tamamlanmış. Ön cephesi mermerden inşa edilmiş. San Marco meydanından bakıldığında hoş bir görsel yaratmakta.
Venedik San Giorgio Maggiore Kilisesi Venedik San Giorgio Maggiore Kilisesi
Castello Bölgesi :
San Marco meydanına komşu bölgedir. Bu mahallede görülecekler;
–Venedik Tersanesi (Arsenale di Venezia) görülmeye değer bir yapı.
–Basilica dei Santi Giovanni e Paolo (San Zanipolo olarak da bilinmekte). Tuğladan yapılmış, Gotik mimari özellikli yapı, şehirdeki en büyük kiliselerden biridir.
Santi Giovanni e Paolo
-Via Garibaldi, İçinden kanal geçen sokak denebilir.
Dorsoduro Bölgesi:
Santa Maria della Salute: Büyük kanalın Dorsoduro mahallesi tarafında, büyük kanalın ucunda yer alır. Çok güzel mimariye sahip. 1687 tarihli yapı Veba salgınından sonra Meryeme şükran için yapılmış. Sekizgen planlı ve barok özellikli yapının mimarı Baldassare Longhena’dır.
Santa Maria della Salute
–Venedik Güzel Sanatlar Akademisi (Galleria dell Academia) : Maalesef henüz gidememiş olsak da inşallah üçüncü kez Venedik’e gidersek mutlaka göreceklerim arasında yer almakta.
San Polo Bölgesi :
Rialto köprüsünün karşı tarafıdır.
–Santa Maria Gloriosa Frari Bazilikası : Tuğladan yapılan bazilika San Marco Bazilikasından sonra şehirde en uzun çan kulesine sahip ikinci bazilikadır. Dışı gösterişli olmasa da içi görülmeye değer. Özellikle sunaktaki Tiziano’ya ait Assumption of Virgin (Meryem’in göğe kabulü ve taçlandırılması), Tiziano’nun en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. Tabloda Meryem’in ölümünden sonra Tanrı tarafından göğe kabul edilişi tasvir edilmekte.
Tiziano Assumption of the VirginSanta Maria Gloriosa Frari Bazilikası
-Leonardo da Vinci Müzesi: Da Vinci’nin icatlarına ait çizimlerin görülebileceği, içinde hediyelik eşya da satılan müze. Vakti olanlara gezilmesi tavsiye edilir.
–Mercati di Rialto: Meyve, sebze ve hediyelik eşyaların satıldığı küçük bir pazar yeri
Santa Groce Bölgesi:
Venedik şehrinin ana kara ile bağlantı yerlerinden biridir. Tren garı Santa Lucia burada bulunmakta. Ayrıca otobüsle gelenler için bağlantı noktası konumunda.
Cannaregio Bölgesi:
Daha ziyade yerelleri takıldığı bölgedir. Büyük kanalın sağ tarafında kalan mahallede San Marcuola istasyonu bulunur. Venedik merkez istasyonu Santa Lucia buradadır. Avrupadaki ilk yahudi gettosu burada kurulmuştur.
Türk Hanı San Marcuola istasyonunun karşı kıyısında bulunur. Yapı 13. yüzyılda mimar Giacomo Palmier tarafından saray olarak yapılmış. Sonraki dönemlerde şehre gelenlerin konaklama yeri olmuş ve 17. yüzyılda yoğunluklu olarak Türk tüccarların kullanması nedeniyle de Türk Hanı olarak anılmış. 1870 yılında restorasyon geçiren yapı günümüzde Venedik Doğa Tarihi Müzesi olarak kullanılmakta. Bizans ve gotik mimari özellikler taşıyan bina iki sıra kemerli cephesi ile görülmeye değer güzel bir yapı.
Venedik Türk Hanı
-Santa Maria dei Miracoli Kilisesi : Cannaregio mahallesinde bulunan kilise Rönesans mimari özellikleri taşımakta. Mermer kaplamaları nedeniyle mermer kilise olarak da biliniyor. Meryem Ananın mucizevi ikonası ile meşhur. Mimar Pietro Lombardo tarafında 1481-1489 yılları arasında inşa edilmiş.
Santa Maria dei Miracoli Kilisesi
Venedik Murano adasıgezilecek yerler
Venedik Murano Adası
Cam atölyeleri ve cam eşya mağazaları ile meşhur Murano adasına Venedikten kalkan 12 numaralı vaporettolarla yaklaşık 20 dakikada ulaşılmakta. Dilerseniz buradaki cam müzesini gezebllirsiniz. Murano adasında eğik çan kulesi ile meşhur 16.yüzyılda yapılmış San Martino Katolik Kilisesini gezebilirsiniz.
Venedik Burano Adası gezilecek yerler
Murano adasından yine 12 numaralı vaporetto ile 35 dakika mesafede bulunan Burano adası dantel işleri ile meşhur ve dantel işleme okulu bulunmakta. Ayrıca renkli evleri ile de ünlü. Fazladan günü olanlar Murano ve Burano adaları gezmek için en az yarım gün ayırmalılar.
Venedik Burano Adası renkli evleri
Lido Adası: Venedik’e yaz aylarında gider ve fazladan zamanınız olursa Lido adasına gitmek ve yüzmek iyi bir seçenek. Venedik’e 12 km mesafedeki adaya Venedikten kalkan vapurlarla ulaşmak mümkün. Halka açık ücretsiz ve özel plajlar bulunur. Ada ayrıca Venedik film festivalinin yapıldığı yerdir.
Venedik yeme içme
Venedik’te yenilebilecekler arasında deniz mahsulü ürünler, kızarmış kalamar, karides ve siyah mürekkepli spagettiler, pizzalar ve risottolar ön planda. Ayrıca ayaküstü atıştırmalıklar, dilim pizzalar ve fırınlardan alabileceğiniz lezzetli pastane ürünleri denenebilecekler arasında .
Venedik’te ne yenir ?
Cicchetti: Dilim ekmek üzerine çeşitli deniz ürünleri, peynir, şarküteri ürünleri , et ve sebze gibi malzemeler konarak konarak hazırlanan bir tür küçük sandviç olarak tanımlanabilir. Atıştırmalık ya da başlangıç olarak tercih edilir. Hem restoranlarda hem de büfelerde bulunur.
Cicchetti
Baccala Mantecato : Kurutulmuş morina ile yapılan bir mezedir.
Baccala Mantecato
Sarde in Sour : Soğan, çamfıstığı ve üzümle tatlandırılmış kızarmış sardalyadır. Meze olarak yenmektedir.
Sarde in sour
Spaghetti in Nero di Seppia : Mürekkep balığı mürekkebi ile hazırlanan siyah spagetti
Siyah spagetti
Moeche : Yengeç kızartması da Venedik’e özgü yiyecekler arasında
Yengeç kızartması
Fegato alla Veneziana : Venedik usulü, soğanla sotelenmiş ciğer
Pasta e Fagioli : Bir zamanlar yoksulların yediği ancak günümüzde nostaljik kabul edilerek menülerde yer almakta. Makarna ve kuru fasulye ile yapılan makarna çorbasıdır.
Makarna çorbası
Bigoli in Salsa : Venedik bölgesine has sardalyalı kalın spagetti
Risi e bisi : Pirinç ve taze bezelye ile Venedik bölgesine has bir yemektir.
Fritelle Alla Veneziane : Kızartılmış hamur tatlısı olarak tarif edebiliriz. Kuru üzümle tatlandırılmıştır.
Fritelle Alla Veneziane
Venedik’te mekan önerileri : Venedik’te onlarca restoran, cafe, şarap evi ve büfeler bulunmakta. Yeme içme konusunda sayısız alternatif var. Kendi deneyimlediklerimiz;
Ristorante da Raffaele : San Marco’da kanalın kenarında yer alan aile işletmesi. Manzarası müthiş, Yanınızdan gondollar geçerken yemek yemenin keyfi doyumsuz diyebilirim. Menüde yöreye özgü lezzetler bulunmakta. Rezervasyonsuz yer bulmak çok zor olabilmekte.
Cafe Florian: 1720 yılından beri hizmet vermekte, şehrin en ünlülerinden ve her daim kalabalık. Müzik eşliğinde kahvenizi yudumlarken yanında güzel bir tatlı ile meydanı seyretmek harika. San Marco meydanında, Procuratie Vecchie binasının altında yer almakta
El Refolo : Castello bölgesindeki Via Giuseppe Garibaldi üzerinde bulunan El Refolo, denediğimiz ve memnun kaldığımız şarap evi. Hem yemekler lezzetli hem ortam keyifli, tavsiye olunur.
Ürdün’de yapılacaklar arasında ön sıralarda yer alır. Lut Gölü Ürdün-Filistin (Batı Şeria) ve İsrail arasındaki iç deniz olup şayet İsrail’e gezi planlıyorsanız orada da gidebileceğiniz bir rota. Lut Gölü ayrıca Ölü Deniz, Lut Çukuru gibi isimlerle de anılmaktadır. Bu ünvanı almasının nedeni de dünyanın en alçak noktası olmasından kaynaklanmakta. Deniz seviyesinden yaklaşık 430 metre aşağıda. Lut Kaviminin cezalandırılarak sulara gömülmesi nedeniyle lanetli göl olarak da bilinir. Yaz aylarında 40 derecelere ulaşan sıcakları göz önünde bulundurarak gezi planınızı ona göre yapmanızda fayda var. Şubat ayında gittiğimiz halde rahatlıkla suya girebilmiştik, ne suda ne dışında kesinlikle üşümedik.
Ürdün haritası
Lut gölü buraya akan nehirlerle beslenmekte ve bunların en önemlisi Ürdün nehri. Bu nehirlerin getirdiği tuz ve mineraller nedeniyle oldukça tuzlu bir göl, tuz oranı %33 civarında. Dünyadaki en tuzlu üçüncü göl. Buraya ölü deniz denmesinin sebebi, su çok tuzlu olduğu için, ne suda ne de çevresinde hiçbir canlının yaşayamamasıdır. Nehirle gelen balıklar da suya ulaşır ulaşmaz ölmektedir.
Lut Gölü nerede ? Ürdün’ün başkentinden Lut gölüne taksi ya da minübüslerle ulaşım sağlayabilirsiniz. Ayrıca Amman’da Lut gölü turu alabilirsiniz. Amman-Lut gölü arası yaklaşık 50 km ve yolculuk 1.5 saat sürmekte.
Lut gölünde neler yapılır ?
Lut gölünde batmadan yüzebilirsiniz ancak bu yüzme tabii ki denizde yüzme gibi olamayacak. Her şeyden önce su çok tuzlu olduğu için suda kalabilme süreniz kısıtlı. Çevrede uyarı tabelaları bulunmakta. Hoş isteseniz de kalamıyorsunuz bir süre sonra hafiften canınız yanmaya başlıyor:))) Açık yaranızın vs olmamasına dikkat edin, ayrıca gözlerinizin su ile temas etmemesine de. Onun dışında farklı bir deneyim Lut gölünde suya girmek. Batmaktan korkmayın zaten isteseniz de batamazsınız ama dalmaya da çalışmayın tabii. Lut Gölü çevresindeki otelde konaklayacaksanız birçok otelin havuzu var, havuzdan yararlanabilirsiniz. Hatta fazladan gününüz varsa konaklamak daha ucuza bile gelebilir. Çünkü Lut gölü cevredeki tesislerin günlük kullanım ücreti konaklama ücretine yakın olabilir. Su mineral yönünden çok zengin olduğu için şifalı olduğu söylenmekte. Otellerin bir çoğunda spa merkezi de bulunmakta. Tesislerin dışında da bazı bölgelerde göle girilebiliyor. Araçlarıyla buralardaki park alanlarına gelen turistler, engebeli alanlardan inerek göle ulaşabiliyor.
Lut GölündeÇamur banyosu ; Oteller aynı zamanda mineralli kil hizmeti de sunuyor. Ölü deniz minerali/kili denen çamuru tüm vücudunuza sürüp 15-20 dakika kadar kurumasını bekliyorsunuz sonra da duş tabii ki. Bu ürünler kozmetik amaçlı paketlenmiş olup, Ürdün’ün her yerinden satın alıp eve götürebilirsiniz.
Lut gölünde çamur banyosuÖlü Deniz kili
Ürdün Lut gölünde konaklama : Lut gölünde kalmak isterseniz çevresinde kalınabilecek gayet güzel oteller bulunmakta. Biz Amman’dan günü birlik geldik, kalmadık ama Wyndham Ramada Resort Dead Sea otelinin imkanlarını kullandık, öğle yemeğini açık büfe olarak sunuyorlar, ayrıca çamur hizmeti ile göle girerken şemsiye-duş vs. otelin olanaklarını kullanıyorsunuz.
Ürdün Lut GölüÜrdün ÖlüdenizJordan Deadsea
Ürdün hakkındaki Ürdün gezilecek yerler , Akabe gezilecek yerler , Petra gezilecek yerler , Ürdün yeme/içme ve Wadi Rum – Hicaz Demiryolu başlıklı diğer yazılarımıza aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Roma’da görülecek sayısız çeşmeden en önemlileri hakkında örnekler verdiğim bu yazımın temel motivasyonu kızımdır. Roma çeşmeleri başlığını açmamda kendisinin kaleme aldığı “hazalıngüncesi” bloğundaki “Roma çeşmeleri” yazısı rehber olmuş ve burada da alıntılar içermektedir. Yazısı aynı zamanda Geziyoruzz.com isimli bloğumuzun doğuş temelidir ve birlikte yaptığımız gezilerimizi/anılarımızı içeren bloğumuzun da ilham kaynağı olmuştur.
Roma’daki en güzel çeşmeler
Roma Trevi Çeşmesi – Aşk Çeşmesi: Ülkemizde daha çok aşk çeşmesi olarak tanınan çeşme Trevi Meydanında yer alır. Mimar Nicola Salvi tarafından tasarlanan çeşme Roma’daki en büyük barok özellikli çeşmedir. 30 yılda tamamlanmış ve 1762 de açılmıştır. Adının anlamı 3 yol çeşmesi olup altındaki 3 doğal su kaynağının birleştiği varsayılarak bu adın verildiği düşünülmektedir. Avrupa’da en çok fotoğraflanan yerlerden biri olduğu söylenebilir. Gerçekten çok güzel olan çeşmede deniz tanrısı Neptün sahnelenmiştir. İnsanlar buradaki havuza para atarak dilek dilemektedirler. Her daim kalabalık olan meydan ve çeşme etrafında hırsızlığa karşı çok dikkatli olunmasını tavsiye ederiz.
Roma Aşk ÇeşmesiRoma Trevi Çeşmesi– Aşk Çeşmesi
Roma Dört Nehir Çeşmesi : Navona Meydanını süsleyen üç çeşmeden biridir. Bernini’nin eseri olan bu ünlü çeşme Barok tarzdadır. Çeşmede dört önemli nehir, Avrupa’daki Tuna, Asya’daki Ganj, Afrika’daki Nil ve Amerika’daki Rio dela Plata, ve bulundukları kıtalar temsil edilmiş. Deniz tanrılarından yaslanmış, dinlenme pozisyonundaki Ganj, dikilitaşa doğru eğilmiş olan Tuna, bir kolunun üzerine uzanmış diğer kolu havada olan Rio de la Plata ve sonuncusu Nil’dir.
Fontana del Quattro FiumiRoma
Fontana del Moro: Navona meydanda bulunan yine Bernini tarafından yapılmış diğer çeşmedir. Çeşmede yunusla dövüşen dev ya da mağribi betimlenmiş, çevresinde 4 triton bulunmakta, gerçekten muhteşem. Dev, yunusu bacakları arasında sıkıştırmış. Meydanda yapılan ilk çeşme. Bernini’nin hayal dünyası ve tekniğini gösteren çok güzel bir yapıt.
Fontana del Moro Roma
Neptün Çeşmesi Navona meydanındaki üçüncü çeşmedir Antorio Bella tarafından yapılmış. Çeşmede deniz tanrısı Neptün ahtapotla savaşmakta etrafta su perileri ile bulunmakta.
RomaNeptün Çeşmesi
Quattro Fontane: Via delle Qurattro Fontane ve Via del Qirinale’nin kesiştiği yerde bulunan 4 ayrı çeşmedir. Geç rönesans döneminde, 1588-1590 yıllarında yapılmış çok güzel çeşmelerdir. Çeşmelerden ikisindeki erkek figürleri Tiber ve Arno nehirlerini böylece Roma ve Floransa şehirlerini temsil eder. Kadınlar bulunan diğer iki çeşme de tanrıçalar Diana ve Juno‘yu temsil eder. Mutlaka görülmeliler.
Quattro FontaneRomaRoma Quattro Fontane
Fontana dell acqua Fellice yada Fontana del Mose (Musa çeşmesi) : Qirinale tepesinde, 1585-88 yılları aradında yapılmış ve Domenico Fontana tarafindan tasarlanmış gorsel bir şölen. Üç zarif kemerle yapılandırılmıştır. Suyun kaynagi yaklasik 40 km uzaklıktadır.
Fontana dell acqua Fellice – Roma
Fontana della Barcaccia ( Eski Gemi Çeşmesi ) : 1629 tarihli çeşmeİspanyol Meydanın (Piazza Spagna) ortasında yer alır. Mimar Bernini ve oğlu tarafından barok stilde yapılmış çok güzel bir çeşmedir. Çeşmenin su taşan bir gemiş şeklinde olmasının sebebi, Tiber nehrinin 1598 de taşması, meydanın sular altında kalması ve sular çekilince de meydanda gemi kalıntısı görülmesi nedeniyle olduğu rivayet edilmekte.
Fontana della Barcaccia ( Roma Eski gemi çeşmesi )
Fontana del Tritone: Bernini tarafından 17.yüzyılda yapılmış olan çeşme yapımına Barberini ailesi yardımcı olduğu için Barberini meydanında Palazzo Barberini’nin girişine yakın bir yerdedir. Çeşmede kaslı bir triton deniz kabuğunun içinden yükselmektedir. Triton mitolojide üst gövdesi insan altı balık şeklinde tasvir edilen deniz adamıdır. Yapımında doğal taş kullanılmıştır.
Fontana del TritoneRoma
Fontana dell Pantheon : Roma Panteonunun önünde yer alan Piazz della Rotonda’dadır. 1575 tarihli çeşme Giacomo Della Porta tarafından tasarlanmış ve mermerden yapılmış. Barok tarzdaki çeşmenin merkezin kutsal ruhu simgeleyen bir güvercin ve dört yunusla taçlandırılmış Mısır dikilitaşı bulunur.
Pantheonçeşmesi Roma
Fontane dell Tartarughe ( Kaplumbağa Çeşmesi ): Saint’Angelo’daki Piazza Mattei’de bulunan geç İtalyan Rönesansı dönemine aittir. Mimar Giacomo della Porta ve heykeltıraş Taddeo Landini tarafından yapılmıştır ve 1588 de tamamlanmıştır. Mermerden yapılmış olan çeşmede sırasıyla en üstte havuza doğru suyu iten 4 kaplumbağa, onun altında da havuza su fışkırtan dört melek başı ve meleklerin altında 4 erkek figürü görülülür. Erkek figürlerin herbiri bir ayağını bronz bir yunusun başına dayamıştır. Çeşmenin tabanında 4 adet deniz kabuğu tasvir edilmiştir.
Roma Kaplumbağa Çeşmesi
Maderno ve Bernini Çeşmeleri: Vatikan’daki St.Peter Meydanının her iki tarafında neredeyse aynı iki çeşme bulunmakta. Meydanın kuzey tarafındaki ilk çeşme 1614 yılında mimar Carlo Maderno tarafından (1614), ikincisi olan Bernini çeşmesi 1677 yılında Bernini tarafından inşa edilmiştir. Bernini bu çeşmeyi Maderno’nun çeşmesine benzer tarzda tasarlamıştır.
Vatikan Aziz Petrus Bazilikasıavlusundaki çeşme
Fontana di via della Purificaziona (İstiridye çeşmesi): Bu kısım “Hazalın güncesi” blogundan alınmıştır. “İstiridye Çeşmesi oldukça küçük, fark etmesi zor. Bu çeşmeyi Osteria Barberini restoranına gittiğimizde gördük. Barberini meydanından Via della Purificazione sokağına saptığınızda sağınızda kalıyor ama önüne arabalar da park ettiği zaman görmek oldukça zor.” Belediye tarafından yaptırılmış, istiridye formunda ve 1869 tarihli. Bakımsız, gariban bir görünümü var. Hakkında fazlaca bilgi yok ama hoşumuza gittiği için kendisinden bahsetmek istedik. Lüle kısmı zarar görmüş, sonradan yerine bir boru takılmış gibi. Lavabosunun formundan dolayı kendisine istiridye çeşmesi adını verdik.
Fontana di via della Purificaziona
Fontana dell’Acqua:II Fontanone ya da Mostra dell Acqua Paola olarak da bilinen büyük çeşmedir. Tiber nehrinin diğer tarafındaki ilk büyük çeşmedir (Trastevere tarafı). Giovanni Fontana ve Flaminio Ponzio tarafından tasarlanmış. Yapımında beyaz mermer kullanılmış. Çeşmenin üst kısmında papalık tacı ve anahtarlar, üstünde melekler, kartal ve ejderhadan oluşan Borghese ailesinin arması bulunur. Üstündeki yazıtta orada yaşayanlarına su getirdiği için Papa Paul’e övgüler bulunur.
Mostra dell Acqua Paola Roma
Roma’da gezilecek yerler ve Roma’da ne yenir başlıklı yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
Vatikan Şehir Devleti : Roma ili sınırları içinde bağımsız bir devlet olan Vatikan, Hristiyanlıkta Katolik mezhebinin merkezi durumundadır. Yaklaşık 1000 kişilik bir nüfusa sahip. Nüfusunu çeşitli ülkereden papazlar ve muhafızlar oluşturmaktadır. Papa hem devletin başkanı hem de ruhani lider konumunda. 1929 yılında bağımsızlığını ilan etmiş ve monarşi ile yönetilen en küçük devlet ünvanına sahip. Vatikan’ın korumasını 110 tane İsviçre’li asker yapmakta. Hristiyan olmaları ve 30 yaşından küçük olmaları gerekmekte. Vatikan, bünyesindeki Aziz Petrus Bazilikası, Vatikan Müzeleri ve Sistina Şapeli nedeniyle oldukça ilgi görmekte ve her yıl binlerce turist ağırlamaktadır.
Vatikan’da nasıl giyinmeli :
Girişte kıyafetinizin uygun olması gerekir, kollar-omuzlar örtülü olmalı, şort, mini etek, şapka vb giyinmemelidir. Büyük sırt çantası ve şemsiye ile girilmesi yasak, vestiyere bırakmanız gerekmekte.
Vatikan gezilecek yerler :
Aziz Petrus Bazilikası : Aziz Petrus İsa peygamberin 12 havarisinden biri olup hristiyanlık aleminin ilk papası ve Roma’ya hristiyanlığı getiren kişidir. Bazilika Aziz Petrus’un öldürüldüğü yere yapılmış, inşasına 1547 yılında başlanmış ve bitmesi 100 yıldan fazla sürmüştür. Ana mimarı Michalangelo’dur. Büyük kısmı onun zamanında yapılmış ve ölümünden sonra tamamlanmıştır. Raffaello, Bernini ve Bramante gibi üstadlar da görev almıştır. Bazilika ücretsiz olarak ziyaret edilebilir ancak kubbesine çıkmak isterseniz o kısmı ücretli. 60,000 kişi kapasitesi ile dünyanın en büyük bazilikalarından biridir. Bazilikanın önündeki San Pietro meydanını Carlo Maderno ve Bernini tarafından tasarlanmış iki adet çeşme ve Papa V.Sixtux tarafından dikilen ve Mısır’dan getirilen 25.5 metre yüksekliğindeki dikilitaş süsler. Meydandaki Bernini tarafından tasarlanmış olup çevresi sütunlarla çevrili ve 140 aziz heykeliyle süslüdür. Bazilikanın önünde de Aziz Petrus’un başka bir heykeli de bulunur.
Vatikan Aziz Petrus BazilikasıVatikan Aziz Petrus BazilikasıVatikan Aziz Petrus BazilikasıVatikan Aziz Petrus Bazilikasıavlusu dikilitaşVatikan Aziz Petrus Bazilikasıavlusundaki çeşmeVatikan Muhafızları
Bazilika içinde 11 şapel, 45 sunak ve çok sayıda değerli rönesans eseri ile harika tavan süslemeri ve freskolar bulunur. En önemliler arasındaki Micealangelo imzalı, imzaladığı tek eser demek daha doğru olur, Pieta (merhamet) adlı heykel enfes bir yapıttır. Michelangelo’nun imzası Meryem’in göhsü üzerinden geçen parçada bulunur. Tek parça mermer kullanılarak yapılan eserde İsa çarmıhtan indirildikten sonra annesi Meryem’in kucağında betimlenmiştir. 1972 yılında saldırıya uğrayan eserde Meryem’in bir kolu kopmuş, burnu, gözü ve peçesinin bir kısmı hasar görmüştür. 10 ay süren bir restorasyonla düzeltilmiş. Eserde üstad Michelangelo mermeri adeta bir kumaş gibi işlemiştir. Saldırıdan sonra eser kurşun geçirmez bir cam arkasında muhafaza edilmektedir. Baldaken nedir ? Mimaride baldaken,bir sunak, nesne ya da kişiyi örtmek ve üstünü örttüğü şeyin önemini arttırmak için yapılmış dört ayaklı sütunlar üstünde yükselen bölüm olarak tarif edilebilir. Bazilika içindeki baldaken Bernini tarafından yapılmış ve eşsiz güzelliktedir. Barok özellikte yapılmış ve 4 mermer sütünu bulunmakta ve kubbenin tam altında yer alır. Baldaken’in altında Aziz Petrus’un mezarı bulunur. Aziz Petrus heykeli: Heykelin önünde saygı ya da şans getirdiğine inanıldığı için eline-ayağına dokunmak ya da öpmek için kuyruklar oluşmaktadır. Papa Alexander VII. anıt mezarı: Bernini tarafından yapılmıştır. Anıtın en tepesinde Alexander dizlerinin üzerinde tasvir edilmiş. Etrafındaki 4 kadın heykeli. En önde, kollarında çocukla tasvir edilen Charity hayırseverliği temsil eder Onun sağında ve kürenin üzerindeki Truth’dur ve doğruluğun temsilcisidir. Biraz daha ileride bulunanlar Prudence (sağduyu) ve Justice’dir (adalet). Alexander’in altında bronzdan yapılmış iskelet heykeli ölümü temsil eder. Bu figür zamanın geçtiğini hatırlatan bir kum saati kaldırmaktadır. Kum saati memento mori-öleceğini hatırla şeklinde sembolik bir anlam taşımaktadır. Kutsal Kapı : Çok dikkati çekmemekle birlikte önemli bir yeri olan kutsal kapı “Porta Sancta” 25 yılda bir açılmaktadır. Geleneksel olarak Roma’daki papalık kutlamalarının giriş kapısı olarak kullanılır.
Michelangelo’nun Pieta’sıVatikan Aziz Petrus Bazilikası BaldakenVatikan Aziz Petrus Bazilikası KubbePapa Alexander VII. anıt mezarıPapa Alexander VII. anıt mezarıiskelet ve kum saatiVatikanAziz Petrus Bazilikası
Vatikan Müzeleri – Vatikan Bahçeleri ve Vatikan Sistina Şapeli: Müzeler,Vatikan şehri sınırları içinde, dünyadaki en büyük ve en güzel müzelerden biri olup Sistina Şapeli ile birlikte 54 galeriden oluşur. 70 bin kadar esere ev sahipliği yapmakta. Gezi alanı 7 kilometrelik bir alanı kaplar. Görülmeye değer alanları aşağıdaki gibi özetlenebilir. Bahçeleri görmek için ayrı bilet gerekmekte. Müzelerin tamamını burada anlatmak mümkün olamayacağı için kısaca en önemlilerinden bahsetmek doğru olur.
Mısır Müzesi-Mısır’dan getirilen eserlerin sergilendiği 9 odalık bölüm
Pio Clementino Müzesi: Antik Yunan ve Roma dönemine ait eserler sergilenir
Chiaramonti Galerisi- Heykeller, lahitler sergilenmekte. Roma imparatoru Tiberius ve Hadrianus’un büstleri ile çocuk Eros heykeli görülecekler arasında,
Braccio Nuovo (yeni kanat) – Buradaki antik Roma dönemi eserler görülmeye değer. Sol elinde zafer tanrısı Nike bulunan Lucius Verus heykeli, iki metre yüksekliğinde ve üzerinde harika el işçiliği ile semboller işlenmiş Prima Porta’lı Augustus heykeli ve Nil Tanrısı heykeli görülmeye değer şeyler arasındadır.
Candelabra Galerisi: Adını galeriyi altı bölüme ayırıan büyük mermer şamdanlardan alır, Roma dönemi heykelleri ve duvar freskleri ile süslüdür.
Halılar Galerisi-Tarihi halıların, Haritalar Galerisi-tarihi haritaların bulunduğu kısım, Hayvanlar Salonu: Antik çağ dönemine ait hayvan heykelleri,
Heykeller Galerisi–Müzler Salonu (Sala delle Muse): Belvedere gövdesi (Belvedere Torso) adlı Roma dönemi heykeli,
Sala Rotonda (Yuvarlak Oda)– Kelime anlamı olarak yuvarlak ve kubbeli yapılara verilen gelen addır. Oda Pantheonun küçük bir kopyası şeklindedir. Sistina Şapeline giden yol üzerinde, Muses odasının yanındadır. Odada en dikkat çekici şey Neron’un küvetidir. Porfir adı verilen değerli kırmızı taştan yapılmıştır.
Sekizgen Avlu – Laokoon ve Oğulları heykel grubu–Apollo Belvedere ve Perseus Zaferi yine görülecekler arasındadır.
Bramante merdivenleri: Vatikan’da görülecekler arasında bulunan ve fotolara sıklıkla rastlanacak iki adet spiral merdiven bulunur. Müzelerin sonunda yer alır. Merdivenlerden ilki rönesans sanatçısı ve mimar Donato Bramante’nin tasarımı, 1505 tarihinde yapılmış, spiral tasarımı sayesinde insanların yollarının kesişmeden çıkıp inmelerini sağlar. İkinci Bramante merdiveni ise Giuseppe Momo tarafından 1932 tarihinde yapılmıştır.
Vatikan müzelerinde dikkat çekici önemli eserlerin bulunduğu odalar:
Raphael Odaları – 8.oda: Haritalar galerisinden sonra yer alır. Burada bulunan ve Raphael’in son eseri olan “Başkalaşım” da İncil’deki konular işlenmiştir. Atina okulu freski yine Raphael odalarında bulunan önemli eserler arasındadır.
Da Vinci-9. oda: Halı üzerine yapılmış “İsanın Son Akşam Yemeği” ,
Cortile della Pigna-Fontana della Pigna (Kozalak avlusu ve Kozalak çeşmesi) : Avluda antik Roma dönemine ait 4 metre yüksekliğindeki bronzdan yapılmış dev kozalak (pigna) ve altında sonradan buraya taşınmış çeşme ile çok güzel. Burada ayrıca İtalyan heykeltraş Arnoldo Pomodoro tarafından 1966 tarihinde yapılmış Sphere with Sphere (küre içinde küre) heykeli görülecekler arasındadır.
Vatikan Küre içinde küreheykeliVatikan MüzesiVatikan Müzeleri Mısır MüzesiYuvarlak Oda bronz Herkül heykeliSala Rotonda Neron’un küvetiVatikan Müzeleri – Son Akşam YemeğiCaravaggio İsa’nın çarmıhtan indirilişiRaphael “Başkalaşım”Bartolomeo – Madonna and BambinoJohann Wenzel Peter– Adem ve Havva Cennet Bahçelerinde (Adam & Eve in the garden of Eden-room 16)Antonio Cavano-Perseus Zaferi Vatikan Müzeleri Pio ClementinoVatikan Müzeleri Raphael Atina Okulu freskosu
Vatikan Sistina Şapeli -Sanat tarihi açısından çok önemli bir yere sahip olan Sistina Şapeli kardinaller heyetinin toplanması ve papanın seçilmesi amacıyla 1473 yılında yapılmaya başlanmış. En çok Michelangelo’nun yaptığı tavan süslemeleri ile tanınsa da birçok sanatçının eseri mevcut. İsa ve Musa’nın hayatlarından sahnelerle süslenmiş. Michelangelo dışında rönesans ustaları Boticelli, Raphael ve Ghirlandaio gibi sanatçılar da çalışmış. Papa II.Julius şapelin tavan süslemelerini Michelangelo’nun yapmasını istemiş. Aslen heykeltraş olan Michelangelo başlangıçta işi yapmak istememesine karşın papanın baskısı sonucu teklifi kabul etmiş ve 1508-1512 yılları arasında tamamlamış. Üstad tarafından yapılan ve yaklaşık 300 figürün bulunduğu tavanı ve Son Yargı (Kıyamet günü) adlı duvar freski buradaki en önemli eserlerdir. Michelangelo tavanı kendi tasarladığı eğik bir iskele üzerinde, çok zor şartlar alıtında tamamlamış. Tavandaki en ünlü fresklerden biri Ademin Yaradılışı adlı kısımdır. Duvar freski Son Yargı’da İsanın tekrar gelişi ve Tanrının insanlık üzerindeki son yargısı tasvir edilmiş. Şapeldeki önemli figürler arasında Aydınlık ve Karanlığın Ayrılması, Cennet Bahçesi, Büyük Tufan, Adem ve Havva, Cenneten Kovuluş, Kıyamet günü gibi sahneler sayılabilir. Şapelin duvar halılarını Rafaello tarafından tasarlamış. İçeride foto çekilmesi yasak.
Vatikan Sistina Şapeli tavan freskosu Ademin YaradılışıVatikan Sistina Şapeli
Müzelerde cafe ve atıştırmalık yiyecekler alabileceğiniz yerler mevcut. Müzelerin hepsini gezmek çok zaman alacağı için önden en çok neleri görmek istediğinize karar verip gezmek daha pratik olacaktır. Biletinizi mutlaka seyahatinizden önce online almaya çalışın.
Roma’da gezilecek yerler yazımızın linki aşağıdadır.
Florence is the capital of the Tuscany region and one of the masterpieces among the beautiful Italian cities, especially if you love art. It was established on both banks of the Arno River. The city was the capital of the Kingdom of Italy too for a short period. The word comes from the Latin word florentius (flower) and the symbol of the city is lily flower. Lily is also on the city’s coat of arms and attributed to Mary in Christianity.
It is better to mention briefly about the Renaissance and Medici family before our travel notes. The Renaissance movement, literally means rebirth, is a renewal movement that started in this city in Italy after the Middle Ages and took place in areas such as politics, science, art, architecture and education. The Renaissance began to sprout in the late 14th century, took place between the 15th and 17th centuries, and from there it spread to the world. The reason it started in Italy can be shown as the Medici family and the positive environment that developed there. The spirit of independence and the influence of humanism that developed after the Middle Ages, which were under intense pressure from the Catholic Church in Europe, played an important role. The Medici family lived in Florence between the 14th and 17th centuries and was a very powerful and successful family that generally operated in the banking sector. In addition, politicians and 3 popes emerged from the family. The family also managed the money of the Pope and the church thus gained considerable political power in Italy. The family placed great importance on art and played an important role in the development of art by taking Da Vinci, Michelangelo, Donatello, Boticelli and many other artists under their patronage. Lorenzo de’Medici, who was called Lorenzo the Magnificent and was elected Lord in Italy, provided significant financial support to science and art. Florence experienced its golden age during his reign.
If you want to enter every structure and visit every gallery in Florence, it would be right to spend at least 4 days. However, if you determine your priorities and leave some off the list, it is a city that can be easily visited on foot in 3 days. There is no need to rent a car, everywhere is quite close to each other. You also need an extra day to see places like Pisa, St. Giminiano and Siena near Florence, and while you are there, you should definitely see these historical and small cities too.
Transportation to Florence city from Bologna : We flew from Istanbul to Bologna and from there we went to Florence by bus. After picking up your luggage, go out from the airport, turn left and pass the taxi stands, you will see buses departing for other cities. The Appenino Shuttle departing from here goes to Florence in about 1.5 hours. Although we are not sure, we think that the ticket should be purchased online. We bought our tickets from the omio application by credit card. The Appenino Shuttle departs at 2-hour intervals. Our journey to Florence took 1.5 hours, but it took us more than 2 hours on the way back. There are also trains departing from Santa Maria Novella to Bologna.
Visit Florence and best things to do in Florence
Places to see on the Centro Storico side of the Arno river (the historical side of the city):
1-Piazza del Duomo (Duomo Square)
2-Galleria Dell’Accademia (Academy Gallery)
3-Piazza del Signoria (Signoria Square)
4-Piazza del Republica
5-Piazza del Mercato Nuovo
6-Piazza del Santa Groce
7-Piazza del Santa Maria Novella
8-Mercato Centrale
9-Bargello Museum
10-Basilica di San Lorenzo and Medici Chapel
11-Dante’s House
12-Uffizi Gallery
13-Galileo Museum
14-Via de Tornabuoni
15-Ponte Vecchio Bridge
16-Vasari Corridor
Places to see on the other side of the Arno river, Santo Spirato:
17-Pitti Palace
18-Boboli Gardens
19-Piazza Michelangelo
20-San Miniato Al Monte
Since we had visited the Cathedral on our previous visit to Florence, we did not go inside this time. Our priorities for this 2.5-days trip were visiting Uffizi Gallery, Pitti Palac-Boboli Gardens, Vecchio Palace, Bargello Museum, Medici Chapel. Academy Gallery and the baptistery of the Florence Cathedral were also in our plans if we had enough time. We saw other structures from outside. Since we went to Florence in February, we entered almost everywhere without any queues and bought our tickets at the door, except the Academy Gallery. However, during peak seanson, it is definitely worth buying online in advance.
1-Duomo Square (Piazza Del Duomo): We can say that it is the most important and most visited square in Florence. Things to see there:
Florence Cathedral-Duomo (Santa Maria del Fiore): This is the most important Florence’s iconic structures. The history of the structure goes back to 1296. It was completed in 1496. Since its construction took many years, it has the characteristics of various periods such as Renaissance, Gothic and Romanesque in terms of architecture. It was planned in the shape of a Latin cross. The dome is located where the arms of the cross intersect. The magnificent red tile dome was completed by Brunelleschi and is visible from everywhere in the city. The impressive and very beautiful interior frescoes of the dome were made by Vasari and depicted the “Last Judgment” scene inspired by the Divine Comedy. You can go up to the bell tower and dome of the cathedral. Since we visited the Cathedral on our first visit to Florence, we skipped it this time.
Santa Maria del Fiore FrenzeFlorence CathedralFlorence View on ArtRooftop Cocktail Bar
Giotto’s Bell Tower (Campanile di Giotto): The bell tower in the Duomo square belongs to the cathedral but looks like it is independent. It is one of the most striking structures in the square. The tower, which sits on a square plan, was built by Giotto di Bondore in 1359. It is approximately 85 meters high. It has Gothic architectural features and rich ornaments. It is possible to climb the tower with 414 steps and a wonderful view.
Florence Giotto’s Bell Tower Giotto’s Bell Tower Florence
Baptistery of Saint Giovanni (Battistero di San Giovanni): Located in Duomo Square, opposite of the Florence Cathedral. It is the oldest octagonal structure in Florence with basilica status. It started to be used as a baptistery in the 12th century. The baptisms of many political and famous figures took place here. It has Romanesque architecture. Its bronze doors, colored marble coverings and mosaic decorations are quite eye-catching. Michelangelo described the beauty of the doors as the “Gates of Paradise”. When we went, scaffolding had been set up because the interior was being renovated. We did not go in because the attendant warned us that it was not very convenient to walk around and that it was difficult to see the dome.
Baptistery of Saint GiovanniBaptistery of Saint GiovanniBaptistery of Saint Giovanni
Museo dell’Opera (Santa Maria di Fiore): The works in the Florence Cathedral are exhibited. The museum was built in 1891. The three-story museum contains works by artists such as Michelangelo and Donatello. Michelangelo’s Pieta is among the works that can be seen.
2- Galeria Dell’Accademia (Academy Gallery): Apart from the Uffizi Gallery, we can say that it is the most interesting art gallery in Florence. The original of Michelangelo’s famous David statue is exhibited here and is the most interesting work of the museum. Works by Boticelli, Paolo Uchello, Giambologna’s statue called Rape of the Sabine Women, Michelangelo’s Slaves statues and many more are here. Since it is not as large as the Uffizi, the visitor capacity is much lower and this causes long queues. We came here in the afternoon and unfortunately there was a long queue. Therefore we could not visit it. We recommend that you come here early in the morning.
3-Piazza de Signoria (Women’s Square) places to see:
Vecchio Palace: It was built between 1298-1314 by the architect Ghibelline as the first palace of the Medici family in the city. Today, it is used as the town hall and museum. The palace was first named as Palazzo Signoria and after Medici family moved from here to Pitti Palace it has been called as Palazzo Vecchio, which means old palace. Vecchio has an interesting and beautiful courtyard. At the entrance of the palace, there is a replica of Michelangelo’s David statue (the original is in the Galleria dell’Accademia) and a white statue of Baccio Bandinelli called Hercules and Cacus. The museum’s tower, Torre d’Arnolfo, with 416 steps, has a beautiful view. The Cortile di Michelozzo (Michelozzo courtyard) on the ground floor of the palace is one of the most striking sections. There are arches designed by the artist Michelozzo, placed with gilded columns, Andrea del Verrocchio’s fountain and the statue of Dolphin and Angel (the original is inside the palace). The ceiling decorations in the palace are interesting. The Salone dei Cinquecento (Hall of the 500s) is located on the first floor. One side of the hall was painted by Da Vinci and the other side by Michelangelo. The ceiling decorations are by Vasari. The hall also has Michelangelo’s famous Statue of Victory and many other statues. The first parliament of Italy was held in this hall. The building is still used as the city hall today. There is a gold-blue patterned symbol on the walls of the Sala dei Gigli room (Lily Room). You can also see Donatello’s statue of Judith and Holofernes in this room. The Sala delle Carte Geografiche (Room of Geographical Maps) is known as the room where the Medici kept their most important documents and treasures. The walls of the room are covered with maps painted on leather. The room contains the world’s largest medieval map, “Mappa Mundi”, from the 16th century, and a rotating globe. One of the most striking rooms on the second floor is the Loggia del Saturno room, which has a decorated ceiling painted by Giovanni Stradano. This room is mostly popular for its panoramic views of the Arno Valley. The male profile, thought to be Michelangelo’s, carved on the outer wall of the Vecchio Palace is among the things to see.
Signoria Square, Michelangelo statue of David (replica) and Baccio Bandinelli’s Hercules & CacusstatuesVecchio Palace & Torre d’ArnolfoVecchio PalaceAndrea del Verrocchio’s fountain and the statue of Dolphin & Angel Vecchio Palace
Fountain of Neptune: In the marble statue made by Bortolomio Ammanati in 1565, the sea god Neptune stands on horses. Nymphs (water fairies) and male gods are depicted around.
Neptune Fountain
Equestrian Statue of Cosimo I de Medici: In the statue dated 1587, Cosimo from the Medici family is depicted on a horse.
Statue ofCosimo I de Medici
Loggia dei Lanzi: It is an open-air sculpture gallery built in the Gothic style. The building opens onto the Signoria Square with 3 arches and adjacent to the Uffizi Gallery. It was built in 1300’s to be used in public ceremonies. One of the most important works here is the statue of Perseus with the head of Medusa, which Cosmo from the Medici family commissioned from the artist Cellini. In the bronze statue, Perseus holds severed head of snake-headed Medusa in his hand, and the body of Medusa is under his feet. Other than Perseus, Ammanati’s Neptune, the Lion of Marzocco, Hercules and Cacus by Bandinelli, and The Abduction of the Sabina Women by Giambologna are among the things to see.
Loggia Dei LanziPerseus with the head of Medusa
Palazzo Gucci: It is located in Signoria Square and houses a museum and exhibition where you can learn about the history of the Gucci brand. We did not visit it.
Palazzo Gucci
4- Piazza dell Republica: There is a carousel that has been subject of photographs in the square and the Column of Abundance, which was made by Donatello.
Piazz dell Republica Column of Abundance
5- Piazza del Mercato Nuovo: The Piglet Fountain and an open market where local products are sold are popular to see there. People throw coins and make wishes. It is believed that touching the pig’s nose will bring luck. In addition, after putting a coin in the pig’s mouth, you should wait for it to fall with water. It is believed that if the coin slides easily, your wish will come true.
Piglet FountainFlorence
6- Piazza del Santa Groce: Basilica of Santa Groce (Holy Cross Church) – Completed in 1442. It contains the tombs of famous names such as Michelangelo, Galileo, and Machiavelli. This beautiful structure worth seeing is also known as the Temple of Italian Glories.
Santa Groce Basilica
7-Piazza del Santa Maria Novella: This is the first square you will see if you are coming to Florence by train. Basilica Santa Maria Novella is located in the square. It is a very beautiful and elegant structure. The structure was completed by Leon Battista Alberti in 1470. It is called Novella because it was built on a temple that was already in its place. Its exterior is made of marble and interior is as beautiful as its exterior. It is decorated with frescoes and paintings by famous artists. One of the most important of these is the Holy Trinity by artist Masaccio. Behind Jesus on the cross, God and the Holy Spirit are depicted together. In addition, the premature birth scene above the door by artist Sandro Boticelli, the green portico by Paolo Ucchello and the Spanish chapel are among the beauties to see.
Santa Maria Novella
8-Mercato Centrale: It is close to the train station The lower floor is shopping area and the upper floor is food and beverage area. There is all kinds of food. We did not have enough time to go inside. The food section is good for some and mediocre for others, but it is suitable for a cheap snack.
9- Bargello Museum: The Bargello Museum, also known as the Bargello Palace, located close to Signoria Square. It is worth seeing. It was a prison and now it is used as an art gallery. The famous statue of David with a hat and a sword in his hand, made of bronze by Donatello in 1430-1440, St. George by Donatello, and Michelangelo’s Bacchus and Pitti Tondo are among the works exhibited here. The Michelangelo room, which is passed through the courtyard, and the area where bronze animal statues, metal works, weapons, coins and various jewelry are exhibited, which can be reached by going up the stairs in the courtyard, are worth seeing. Address: Via del Proconsolo
Bargello Museum FlorenceDonatello‘s DavidStatueMichelangelo’s Pitti TondoBargello Museum
10-Basilica di San Lorenzo and Medici Chapel (Basilica of San Lorenzo): It is one of the largest basilicas in the city. The chapel contains tombs of all important members of the Medici family. It can be considered one of the most important examples of Renaissance architecture and is truly worth seeing. The chapel was designed by Michelangelo. The basilica and the chapel are located in the same building, but they can be visited by paying separate fees.
Medici Chapel FlorenceMedici Chapel FlorenceMichelangelo’s Tomb of Lorenzo Duke of Urbino with the statues Dawn and DuskMedici Chapel Florence
11-Dante’s House: Dante, the author of the Divine Comedy, wrote this famous work here. It was rebuilt in accordance with the original that was destroyed. It is used as a museum and contains the poet’s original works and information about his life. We did not go there but we included it in the article for the sake of knowing.
12- Uffiizi Gallery : Uffizi is one of the most important art centers not only in Italy but also in the world. It was built between 1560-1580 and designed by Giorgio Vasari. It hosts the works of many artists from the 14th century Renaissance to the present day. Uffizi means office as a word and was built for the purpose of using Duke Cosimo I, as his office. Many works from the Renaissance period and the art collection of the Medici family fascinate people. In addition to works by masters such as Da Vinci, Raphael, Michelangelo, Botticelli, and Caravaggio, there are also works by German, Dutch, and Belgian artists. The building, which bears Renaissance architectural features, is two-story and has U-shaped design, and includes office areas inside, which were later converted into a gallery. Botticelli’s world-famous Birth of Venus painting (Nascita di Venere), Caravaggio’s Medusa and Bacchus, Titian’s Venus of Urbino, Piero della Francesca’s Duke and Duchess of Urbino, Raffaello Sanzio’s self-portrait, Battista’s Angel Playing a Lute, Leonardo Da Vinci’s Annunciation, and dozens of other paintings and sculptures are among the things to see. We purchased a combination ticket that includes Uffizi Gallery, Pitti Palace, and Boboli Gardens. The ticket worths 40 Euros per person snd is valid for 5 days. You don’t need to visit all three on the same day. You can visit whenever you want in 5 days after buying it. There are also tickets that include the Vasari corridor. If you want to enter Vasari corridor as well, there is a passage from the Uffizi gallery to the corridor.
Caravaccio MedusaCaravaccio BacchusBoticelli – Birth of Venus Battista- Angel Playing a LuteLeonardo Da Vinci – Annunciation
13-Galileo Museum: It is located very close to the Uffizi Gallery. It was established by the University of Florence in 1972 in the Castellani Palace. It holds the title of the world’s largest science museum. Galileo’s personal belongings, his severed finger preserved in a glass jar, scientific materials from the Renaissance, Galileo’s original telescope, Antonio Santucci’s famous globe and the science library are among the things that can be seen. We did not visit it, but I want to add it to the article for information.
14- Via de Tornabuoni: The street where luxury shopping stores such as Ferragamo and Gucci are located. There are stores selling designer products next to luxury brands. The palace, built by the Strozzi family in the 15th century, was used as a residence until 1937. Today, it is used as a modern art gallery and temporary exhibitions are held. It was built by Filippo Strozzi, a rival of the Medici family. While walking on Via de Tornabuoni, the Column of Justice (monument of justice) in the square is among the things to see.
Column of Justice
15-Ponte Vecchio Bridge: It is one of the 4 bridges with a market in the world. It was built in the 14th century, at the narrowest point of the river and is located on 3 arches. The Germans did not destroy the bridge when they bombed the city. Most of the shops on the bridge are jewelers or shops selling souvenirs. The view is beautiful both day and nigth.
Ponte VecchioFrenze
16- Vasari Corridor : After the Medici family moved from the Vecchio Palace to the Pitti Palace, they had a passage called the Vasari Corridor built on the bridge in order to secretly pass between the two palaces. Vasari built the passage in a short time in 1565 and is 1.5 km long. When you look at the Ponte Vecchio Bridge from the outside, you can see a part of the corridor on the upper floor of the bridge.
Vasari Corridor
Santo Spirito side of the Arno River:
17- Pitti Palace (Palazzo Pitti): It is a magnificent Renaissance palace located close to the Uffizi Gallery. The first structure, built in 1458 as the residence of banker Luca Pitti, was purchased by the Medici family in 1549 and used as the family’s administrative center. After being used as a base by Napoleon for a while in the 18th century, it served as the royal center of the Italian Union. It is used as a museum and gallery today. The Palatine Gallery inside contains works by many artists from the Renaissance to the Baroque period. It really should be among the top places to visit both in terms of ceiling decorations and the works inside. There is also a section in the palace where examples of both Renaissance period clothing and past creations of famous brands that shaped fashion are exhibited.
Pitti Palace FlorencePitti Palace FlorencePitti Palace Florence a small breakin the Palace
18- Boboli Gardens (Giardini di Boboli): It is the most famous garden in Florence and located next to the Pitti Palace. It was designed for Eleonora di Teleodo from the Medici family when Ufizzi Gallery was their residence. There are monuments dedicated to the Nymphs in Greek mythology, as well as Renaissance period statues, fountains and artificial caves in the garden. The garden is irrigated with water from the Arno River.
Boboli Gardens Florence
19- Piazza Michelangelo: The square named after Michelangelo. It has a panoramic, beautiful view of Florence.
Piazza MichelangeloPiazza Michelangelo Frenze
20- San Miniato Al Monte : It is located on a hill with a beautiful view above Michelangelo Square. San Miniato Al Monte means “St. Miniato on the Mountain”. It was built at the highest point of the city. Although it is often mentioned as the place with the most beautiful view of the city, the view of the city is seen very far from there and the photos are as small as a blob. It was dedicated to the Armenian prince Miniato, who was fed to the lions because he was a Christian by the Roman Emperor Decius. When the lions could not tear off his head, the emperor had Miniato beheaded. Later, Miniato was declared a saint and a basilica was built in 1018 where his head was brought. The statues of Jesus and the 12 apostles are among the things to see in the basilica. The mausoleum of Lorenzi, the author of Pinocchio, is here. When we went, the basilica was undergoing renovation. It was impossible to enter inside and its facade was covered with scaffolding. We only visited the cemetery section and I can say that it is worth seeing.
Florence San Miniato Al MonteSan Miniato Al MonteFlorenceCimitero Delle Porte Sante – FlorenceCimitero Delle Porte Sante
There are links below to my Where to eat in Florence and Visiting Uffizi Gallery and Tuscany Travel blogs
Her yıl en az 2 milyon kişinin ziyaret ettiği Dünyanın en eski, en büyük ve en görülesi galerilerinden biridir. Arno nehri kıyısında U şeklinde planlanmış yapı, Cosimo de Medici tarafından sipariş edilmiş ve Vasari tarafından tasarlanmış, yapımı 20 yıldan fazla sürmüş. Michelangelo, Da Vinci, Boticelli, Tiziano, Rembrandt, Raphael, Caravaccio, Rubens gibi üstatların eserleri dışında onlarca eser ve antik yunan dönemi heykelleri ile dolu. İçindeki eserlerin dışında tavan süslemeleri de bir harika. Galeriyi gezmemiz 4 saate yakın sürdü ama inanın o bile yeterli değil. Bir noktadan sonra algınız zayıflıyor, yoruluyorsunuz, galeri kalabalıklaşmaya başladıkça eserlerin önündeki kuyruklar da uzuyor. Müze bünyesindeki kafeterya soluklanmak için iyi bir seçenek. Sabah açılışta gitmek en iyi iyisi. Sanatla bir şekilde profesyonel ya da ya da hobi olarak ilgilenmiyorsanız çoğu zaman bir eserin karşısında, resim, heykel ya da mimari olabilir, onu anlamayabilir doğal olarak gereken tadı almakta güçlük çekebilirsiniz. Galerileri gezerken yanınıza rehber almak ya da audi ile gezmek (Uffizi’de Türkçe seçenek yok) çok keyif almanızı sağlar ama bu da ek maliyet gerektirir. Bunu yapmak istemiyorsanız en azından önemli eserler hakkında kısaca bilgi edinmeniz işinizi kolaylaştıracaktır. Bu yazıda önemli eserler hakkında kısa bilgilendirmeler bulacaksınız. Hikayelerini öğrenince aldığınız keyif de doğru orantılı olarak artacaktır. Turistik gezilere küçük de olsa katkı sunmak dileğiyle…
Floransa Uffizi Galerisi
Uffizi Galerisinde görülecekler
Michelangelo Merisi da Caravaggio: 1571-1610 yılları arasında yaşamış İtalyan barok ressamdır. Eserlerinde ışık ve gölgeyi çok başarılı uygulamıştır. Dini ve mitolojik sahneleri sıradan insan figürleriyle anlatarak fark yaratmış sanatçıdır.
Medusa: Galerideki en önemli eserlerden biridir. Resimde gorgon Medusa’nın yarı tanrı Perseus tarafından öldürülmesi tasvir edilmiş. (Gorgonlar yunan mitolojisinden yılan başlı korkunç dişi canavarlardır.) Medusa gözlerine bakanı taşa çevirmektedir. Medusa’nın 2 kız kardeşi daha vardır. Onların bakanı taşa çevirebilme özelliği yoktur ama ölümsüzlük özelliğine sahiptir. Medusa, kendisini de ölümsüz sanır. Perseus Medusa’yı öldürmeye giderken Athena ile karşılaşır ve Athena kendisine medusanın gözlerine bakmamasını tembihler, korunması için de Perseus’a bir kalkan verir. Caravaggio’nun Medusa eserinde Perseus’un Medusa’yı öldürme anı ve medusanın kalkana yansıyan görüntüsü yer alır. Medusa’nın yüzünde beliren korku ve şaşkınlık ifadesi başarıyla verilmiştir. Sanatçı eserde model olarak kendisini kullanmıştır. 1.kat, 90 numaralı oda
Caravaggio Medusa
Bacchus: Yunan mitolojisinde Dionysos şarap ve doğurganlık tanrısıdır. Roma’da ise Bacchus adıyla anılır. Caravaggio’nun iki adet Bacchus tablosu bulunmakta ancak bunlardan “Hasta Bacchus” adlı olanı Roma’daki Galleria Borghese’de sergilenmektedir. Uffizi Galerisindeki Bacchus’de Caravaggio Bacchus’u genç ve sağlıklı olarak betimlemiş. Bacchus olarak arkadaşı Marrio Mitti’yi model yapmış. Resimde Bacchus’un başında üzüm ve asmalar var, yatağa uzanmış ve sol elinde şarap kadehi var. Caravaggio tanrı Bacchus’u insanlaştırarak tasvir etmiş. Bacchus şarap kadehini sanki ikram edecek gibi tutmakta. Sepetteki meyveler fazla olgun bazıları bozulmaya başlamış. Bu da dünyevi hayatın geçiciliğini anlatmak için kullanılmış. Masadaki şarap testisinde Caravaggio kendi otoportresini yansıtmıştır. 1.kat, 90 numaralı oda
Caravaggio Bacchus
Sacrifice of Isaac – İbrahim’in tek oğlu Isaac’ı kurban ederken tanrının melek göndererek İbrahim’e engel oluşu anlatılmakta. 1.kat, 90 numaralı oda
CaravaggioSacrifice of Isaac
Giovanni Masaccio: 1401-1428 yılları arasında yaşamış erken dönem İtalyan Rönesans akımının başlangıç sanatçılarındandır. Perspektif anlayışını getiren ilk ressamlardandır.
Madonna and Child: Naziler tarafından kaçırılmış olan tablo savaştan sonra geri kazanılmış. Yazılı bir döküman olmamasına rağmen stilinden dolayı eserin Masaccio’ya ait olduğu varsayılmış. İki boyutlu eserde İsa neşeli bir çocuk olarak tasvir edilmekte. Meryem ve İsa’nın başlarındaki hale üst üste bindirilerek derinlik duygusu sağlanmış.
Giovanni Masaccio–Madonna and Child
Bartolomeo Manfredi : 1582-1622 yılları arasında yaşamış başarılı İtalyan sanatçısıdır.
Roman Chariy –Roma hayırseverliği: Antik Yunan’da aç bırakılarak ölüm cezasına çarptırılan babasını gizlice sütüyle besleyen kadının destanı anlatılmış. Babanın adı Cimon kızının adı Pero. Room 91
Bartolomeo Manfredi –Roman Charity
Filippo Lippi : 1457-1504 yılları arasında yaşamıştır. Tanınmış ressam Fra’ Lippo Lippi’nin oğludur. Floransalı, erken Rönesans dönemi sanatçısıdır.
St.Jerome : Aziz Jerome çarmıh önünde diz çökmüş şekilde tasvir edilmiş. (St. Jerome ya da asıl adıyla Eusebius Hieronyemus, İncil’in latinceye çevirisini en başarılı şekilde uygulayan kişi, İncil alimi) Kilisenin dört büyük pederinden biridir.
Filippo Lippi – St.Jerome
Artemisia Gentileschi: 1593-1653 yılları arasında yaşamış, Roma doğumlu barok sanatçı. Kadın ressamların kabul görmediği bir dönemde Floransa’da akademiye ilk kabul edilen kadın sanatçı olması bakımından önemlidir. Caravaggio sonrasının en önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilir.
Judith Slaying Holofernos-Judith Holofernes’in Kafasını Keserken: Konu olarak Yahudilerin Asurlular tarafından istila edilmesinden sonra yahudi bir kadın olan Judith’in Asur generali Holofernes’in başını kesmesi ve cesareti anlatılmakta. Judith halkını Asurlulardan korumak için general Holofernes’i sarhoş edip baştan çıkardıktan sonra kafasını kesmesi sahnelenmekte.
Artemisia Gentileschi – Judith Slaying Holofernos
Leonardo da Vinci: Floransa doğumlu, 1452-1519 yılları arasında yaşamış Rönenans sanatçısıdır. Resim sanatı yanında mimar, mühendis ve bilim insanıdır.
Annunciation (Müjde ya da Büyük Haber) : Ustası Andrea del Verrocchio tarafından başlanıp büyük çoğunluğu Da Vinci tarafından 1472-1476 yılları arasında tamamlanmış eserde İsa’nın geleceğinin annesi Meryem’e bildirilişi sahnedilmiştir. Resimde dindar ve bakire bir kadın olan Meryem oturmuş ve masadaki kutsal kitap eski ahiti okumaktadır. Karşısında aniden Cebrail belirir ve kendisine İsa’nın geleceğini müjdeler. Meryem’in sol eli şaşkınlıkla havaya kalkmıştır. Cebrail’in elindeki zambak Meryem’in saflığını ve el değmemişliğini temsil eder.
Leonardo da Vinci – Müjde
İsa’nın Vaftizi : Da Vinci’nin ustası Andrea del Verrocchio ile birlikte yaptıkları 1472 tarihli ahşap üzerine yapılmış tabloda İncil’e göre Şeria nehri kıyısında vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilen İsa ve vaftizci Yahya tasvir edilmiş. Tanrının kolları altın ışınlarla boyanmış ve hristiyanlıkta kutsal ruhu temsil eden beyaz güvercin kanatları açılmış bir şekilde tablonun üst kısmında yer alır. İsa’nın yanında, onun kıyafetlini tutan iki melek figürü bulunur. Bunlardan sol taraftakini Da Vinci, İsa’ya daha yakın olanı Verrocchio boyamış olup Da Vinci’nin yaptığı meleği daha güzel bulduğu rivayet edilir.
Leonardo da Vinci İsa’nın vaftizi
Adoration of the Magi ( Bilge Adamlar Hayranlığı ): Leonardo’nun bitmemiş eserinde, ortadaki Meryem ve bebek İsa etrafında yarım daire formunda onlara hayranlıkla bakan adamlar tarafından çevrelenmiş durumda.
Leonardo da Vinci
Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni: 1475-1564 yılları arasında yaşamış heykeltraş, mimar ve ressamdır. Holy Family aslen heykeltraş olan Michelangelo’nun panel üzerine yapılmış tek boyama eseridir.
Kutsal Aile : 1506 tarihli eserde çocuk İsa, Meryem, Yusuf ve vaftizci Yahya olduğu varsayılan ve çocuk İsa ile arka planda çıplak erkek figürleri var. Yuvarlak-daire anlamınına gelen tondo ile sipariş veren Agnoli Doni’nin adından esinlenerek Doni Tondo olarak da anılmakta. İkinci kat 35.salon
Michelangelo – Kutsal Aile
Alessandro Boticelli: 1445-1510 yılları arasında yaşamış, Floransa doğumlu önemli bir Rönesans sanatçısıdır.
Venüsün Doğuşu : Uffizi Galerisinde görülecekler arasında ilk sıralarda yer alır. 1482-1486 yılları arasında yapılan tabloda Roma mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası Venüs’ün (Yunan mitolojisinde Afrodit) denizden doğarak deniz kabuğu üzerinde kıyıya çıkış anı anlatılır. Doğarak dünyaya aşk ve güzellik getirmektedir, Sol tarafta batı rüzgarı tanrısı Zephyr ve ona sarılmış Chloris, Venüs’e doğru rüzgar estirerek deniz kabuğunun su üstünde yol almasını sağlamakta. Rüzgarla birlikte Venüs’ün simgesi güller savrulmakta. Venüs ahlaklı bir duruş içinde elleri ve saçı ile özel bölgelerini gizlemekte. Resmin sağ tarafında Venüs’ü giydirmek üzere Venüs’e doğru koşan bir Horai betimlenmiş (mevsimleri simgeyen tanrıça). Horainin elindeki kıyafetin çiçeklerle bezenmiş olması ilkbaharı temsil edişini yansıtır.
Boticelli Venüsün Doğuşu
İlkbahar : 1482 tarihli eserde aşk ve güzellik tanrıçası Venüs (Afrodit) resmin tam merkezinde, başı eğik ve başının etrafındaki hale ile Meryem’i andırmakta. Arka planda meyve ağaçları, zeminde çiçeklerle tam bir bahar resmi. Resmin sol tarafındaki üç güzeller olarak bilinen Kharitler (Aglaie, Thalia ve Eupherosyne) zerafetle ışıldamakta. Peri kızlarının kıyafetini boyarken Boticelli yumurta akı kullanarak bu rengi elde etmiş. Peri kızlarının solundaki erkek figürü Merkür’dür. Merkür elindeki yılan başlı asası ile bulutları dağıtmakta. Venüs’ün başının yanındaki erkek çocuğu figürü oğlu Cupid (Eros) gözleri bağlı bir şekilde okunu üç güzellere doğrultmuştur ve aniden gelecek bir aşkın habercisidir. Venüs’ün diğer yanındaki elbiseli figür topladığı çiçekleri kucağında tutmakta olan çiçek tanrıçası Flora’dır (Chloris) . Floranın yanındaki figür de kendisinin çiçek tanrıçası haline dönüşmeden önce, batı rüzgarı tanrısı Zephyr tarafından zaptedilmesi ve değişimini anlatır. Bu değişim Flora’nın ağzından çıkan çiçekler olarak tasfir edilmiştir.
Boticelliİlkbahar
Pallas and the Centaur : Tablodaki kadının Pallas (Athena) olduğu varsayılmakta. Yanındaki centaur itaatkar bir duruş sergilemekte. Centaurlar ormanda yaşayan ve perileri avlayan, vahşi, azgın ve şehvetli, yarı insan yarı at bedenli yaratıklardır. Centaur insanoğlunun acımasız ve vahşi içgüdülerini ve kontrolsüz şehveti temsil ediyor. Resim bu duyguların erdem ve zeka karşısında boyun eğişini anlatmakta.
Boticelli – Pallas and the Centaur
Tiziano Vecellio- Titian olarak da tanınan Venedikli sanatçı yaşarken de tanınan ve saygı duyulan bir sanatçıymış. Özgün fırça kullanımı, renkleri parmaklarıyla yumuşatarak kullanarak daha zengin renkler elde etmesiyle tanınır. Venedikli sanatçıların en iyilerinden birisidir.
Urbino Venüsü : Rönesans sanatçısı Tiziano’nun 1538 tarihli yapıtında Venüs baştan çıkaran bir kadın olarak resmedilmiş.
Tziano Urbino Venüsü
Annibale Carracci : 1560 Bolonya doğumlu İtalyan barok sanatçıdır.
Venus with a Satyry and two Cubids – (La Baccante): adlı tablosunda Venüs ve iki satir ve aşk tanrısı ile resmedilmiş. Satir, Yunan mitolojisinde yer alan yarı keçi yarı insan orman canlısıdır. Roma mitolojisinde faun olarak geçer. Belden üstü insan, belden aşağı ise keçi şeklindedir.
Annibale Carracci – La Baccante
Pierro della Francesca: İtalyan rönesans dönemi sanatçısıdır. Resim yanında matematik, geometri ve perspektif ile de ilgilenmiştir.
Urbino Dük ve Düşesinin portreleri : Resimde dükün sağ tarafında yara olması nedeniyle soldan resmedilmiş. Karşısında duran eşi de dönemin güzellik anlayışına uygun olarak alnı açık şekilde portrelenmiş. İkinci kat 8 nolu oda.
Urbino Dük ve Düşesinin portreleri
Francesco de Rossi (Sanatçı Salviati adıyla da tanınmakta): 1510-1563 tarihleri arasında yaşamış Floransalı sanatçıdır.
Haç taşıyan Mesih : İsa sırtında bir haçla, çarmıha gerildiği Kudüs sınırları dışındaki tepe olan Calvary dağına doğru gitmekte. Bu betimleme 16.yüzyılda oldukça popüler olan bir sahne. Resim İsa’nın yüzüne odaklanmış.
Francesco de Rossi – Haç taşıyan Mesih
Raffaello Sanzio da Urbino: 1483-1520 yılları arasında yaşamış Rönesans dönemi İtalyan ressam ve mimarıdır. Leonardo ve Michelangelo ile birlikte dönemin üçlüsü olarak anılır. Çalışmalarında şekiller belirgindir.
Agnolo and Maddalena Doni’nin portreleri : Varlıklı tüccar ve Floransalı soylu aile Strozzi’lere mensup eşinin tablosu, sanatçının eserlerinin olgunluk döneminin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Sanat dışındaki harcamalarında cimri olduğu bilinen Agnolo Doni, Raffael Floransa’dayken tabloları yaptırmış. Maddalena Doni, Mona Lisa’ya benzer şekilde elleri üst üste pozisyonda ancak Raffael kıyafetlere Da Vinci’den daha çok önem verdiğini görüyoruz. Maddalena Doni’nin kıyafeti sade ama zenginliğini doğrular şekilde.
Raffaello – Agnolo and Maddalena Doni’nin portreleri
Madonna ve çocuk İsa (Madonna of the Goldfinch): Eser Saka Kuşu Madonna olarak da bilinir.Meryem, çocuk İsa ve yaşıtı vaftizci Yahya (John the Baptist) birlikteler. Çocuk Yahya’nın elinde saka kuşu var ve İsa ona dokunmak istiyor. Saka kuşu çarmıhı simgelediği düşünülmekte. Meryem’in elindeki kutsal kitap onun inancını göstermekte. Resmin arka planı diğer Raffael resimlerinde olduğu gibi öndeki sahnenin gücünü arttıracak şekilde sakin. Raphael eseri arkadaşı Lorenzo Nasi’ye evlilik hediyesi olarak yapmış ancak 1548 depreminde Lorenzo Nasi’nin evi yıkılmış ve tablo parçalanmış. Başarılı olmayan ilk restorasyondan sonra 2002 yılında 6 yıl sürecek bir düzeltme ile şimdiki halini alarak 2008 yılından bu yana Uffizi Galerisinde sergilenmekte.
Raffaello – Saka Kuşu Madonna
Giovanni Battista di Jocopo (Rosso Fiorentino): 1495-1540 yılları arasında yaşamış Floransa doğumlu sanatçıdır. Hareketli figürler ve cesur renk kullanımı ile tanınır. İtalyan mannerizmini Fransa’ya taşımıştır.
Lut çalan melek : 1521 tarihli eserde bir melek müzik aleti çalarken görüntülenmekte. Mannerist tarzın bir örneğidir.
Giovanni Battista di Jocopo – Lut çalan melek
Tribuna Odası : Uffizi Galerindeki Tribuna odası sekizgen yapıda, muhteşem güzellikte bir odadır. İçine girilemiyor sadece kapıdan içeriye bakılmasına müsaade edilmekte. Sekizgen oda 1584 yılında Bernardo Bountalenti tarafından Francesco I’de Medici için tasarlanmış. Çok değerli antikalar, tablolar ve heykellerle dolu.
Uffizi Gallerisi Tribuna Odası
Floransa gezilecek yerler hakkındaki yazımızın linki aşağıda bulunmaktadır.
Bu güzel şehirde ancak 3 gün geçirdiğimiz için lezzetlerinden el verdiğince tatmak istedik. İtalya denince akla ilk önce pizzalar, makarnalar ve dondurmalar gelmekle birlikte kısıtlı zamanımızda pizzaya yer kalmadığı için listemize almadık.
Toskana’ya özgü lezzetler :
Pappa al Pomodoro: Ekmek, domates, sarımsak, fesleğen ve çeşitli baharatlarla hazırlanan yoğun kıvamlı bir çorba.
Ribollita Çorbası: Fasulye, havuç, kereviz vb çeşitli sebzelerle hazırlanan koyu kıvamlı çorba
Tuscan creamy white beans and spelt soup: Beyaz fasülye, sarımsak, parmesan gibi malzemelerle hazırlanan yine koyu kıvamlı ve oldukça lezzetli bir çorba
Panzanella: Domates, kıtır ekmek, soğan ve fesleğen gibi malzemelerle hazırlanan salata
Lampredetto: Kokoreç benzeri, ekmek arası sakatat olarak tarif edebilebileceğimiz (inekten yapılır) bir tür sokak lezzeti.
Bistecca Fiorentina: Bölgenin en ünlü et yemeği. Özel olarak yetiştirilmiş sığır eti kullanılmakta. Az pişmiş olarak servis edilmekte ama biz iyi pişmiş istedik. Çoğu restoranda en az 1 kiloluk porsiyon olarak servis ediliyor, büyükçe bir kısmı kemik olmasına rağmen yine de oldukça fazla. Sipariş etmeden önce porsiyon miktarına dikkat etmekte fayda var.
Risotto al nero di seppia: Mürekkep balıklı risotto
Pici Pasta: Floransa bölgesine has bir makarna çeşidi. Hemen hemen her restoranın menüsünde bulunmakta. Genelde sadece un ve su ile yapılıp elle yuvarlanmaktaymış.
Crostini de Fegato: Tavuk ciğeri, soğan ve kapari gibi malzemelerle hazırlanan ve ekmeğe sürülerek yenen bir mezedir.
Bruscehetta: Başlangıç atıştırmalığı olarak yenmekte. Zeytinyağı ve sarımsakla lezzetlendirilen kızarmış ekmeğin üzeri domatesle çeşnilendirilerek servis ediliyor.
Biscotti: Bademli, fındıklı ya da kuru meyveli çeşitleri olan tereyağı ile pişirilmiş kurabiyedir. Biscotti iki kez pişirilmiş anlamına gelmekteymiş. Floransa’da her fırın ve pastanede bulunmakta. Gerçekten lezzetli bir kurabiye.
Cannoli: Yine bütün pastanelerde bulabileceğiniz, sade, fıstıklı, nutellalı çeşitleri de yapılan, içi kremalı dışı çıtır boru şeklindeki hamur tatlısı.
Gelato: Hemen her yerde var ve çoğu lezzetli
Floransa’da Restoran önerileri :
All’Antico Vinaio: Gerçekten lezzetli sandviçlerin yapıldığı mekan. Seyahatimizi Şubat ayında yaptığımız için kapısında uzun kuyruklar yoktu. Ama yazın düşünemiyorum. Gerçi hızlı eriyor ama yine de bu mevsimde bile önümüzde en az 15 kişilik bir sıra vardı. “Beatrice” yedik ve çok beğendik. İsteğe göre fark ödeyerek sandviçinize eklentiler yaptırabiliyorsunuz. Sandviç fiyatları 8-12 Euro arası değişiyor. Çok aç değilseniz iki kişi bir tane bölüşülebilecek büyüklükte. Biz düşünemedik ve de bitiremedik. Uffizi Galerisine 40 metre uzaklıkta. Adres: Via dei Neri, 76 R
All’Antico Vinario
All’Antico Vinario
Trattoria ZaZa: Şehirde öne çıkan restoranlardan. İkinci gecemizde rezervasyonsuz girmeye çalıştık ama önümüzdeki 20-25 kişilik kuyruk gözümüzü korkuttu. Sorduğumuz yarım saate yer açılır denmesine rağmen beklemeyip ertesi akşam için online rezervasyon yaptık. Mekan dışarıdan 20-25 masalık bir yer gibi görülmekle birlikte ne kadar büyük olduğunu girdiğinizde anlıyorsunuz. Yaklaşık 4-5 bitişik nizam binanın altı komple restorana ait ve bolca masa var. O nedenle de hızla yer boşalıyor ama yüksek sezonda rezervasyon şart. İçi oldukça sevimli, biraz ne buldularsa dekorasyona eklemişler kıvamında. Yemekleri lezzetli, personeli yardımcı, fiyatlar da çok yüksek değil. Biz başlangıç olarak yöreye özgü çorba tadım tabağı, “Tris di minestre” sipariş ettik. Toscana bölgesinin meşhur ve lezzetli çorbalarından Ribollita, Pappa al pomodoro & Tuscan creamy white beans and spelt soup üçlü olarak servis ediliyor. Ana yemek olarak da “Creamy Truffled sauce Ravioli” ve Lazanya yanına da şarap sipariş ettik. Ravioli gerçekten üst düzeydi, sosuna ekmek batırarak onu da yedik, o derece. Çorbalar da gayet başarılıydı. Lazanya yenecek düzeyde ama çok özel değil. Adres: Piazza del Mercato Centrale
Ribollita, Pappa al pomodoro & Tuscan creamy white beans and spelt soupCreamy Truffled sauce RavioliLazanya BologneseTrattoria ZaZa
Trattoria Katti: Trattoria ZaZa’da yer bulamadığımız akşam mekan ararken önümüze çıkan restoran. ZaZa’ya yaklaşık 200 metre mesafede. İçinin neredeyse dolu olması burada yiyebiliriz diye düşündürdü:))) Yemekler lezzetli ve fiyatları makul. Bistecca Fiorentina’yı burada denedik, önden bruscehetta, yanında patates garnitürlü bistecca fiorentina ve yanında bir kadeh şarap ile birlikte aldığımız menü kişi başı 30 Euro. Et büyük sayılabilecek porsiyonda geliyor. Eti az pişmiş olarak sevmediğimiz için siparişimiz iyi pişmiş olarak verdik. Trattoria Katti bizi üzmedi, hepsi lezzetli, özellikle kullandıkları zeytinyağı çok iyiydi, restoran için özel yapım getirtiyorlarmış. Adres: Via Faenze, 31.
Trattoria KattiBruschettaBistecca fiorentina
View on Art Roofto Cocktail Bar: Yukarıdan Duomo manzarasına karşı bir şeyler yemek ya da içmek için gidebileceğiniz, en güzel Santa Maria Del Fiore manzaralı roof bar. Şansımıza gider gitmez ön sırada yer bulabildik. Yazın oluşacak kalabalığı düşünemiyorum. Adres: Via Dei Medici, 6.
Duomo manzaralı roof bar
Babae Restoran (wine vindow) : San Sprito bölgesinde bulunmakta. Dilerseniz bizim yaptığımız gibi wine vindow’dan içeceğinizi alıp sokakta ya da önündeki masalarda içebilirsiniz (ayrıca restoran kısmında da yer varsa içeride oturulabiliyor) dilerseniz yemek de yiyebileceğiniz güzel bir restoran. Şarap yerine aperol tercih ettik, lezzeti eh ama daha çok şarap penceresi için geldiğimizden ve de biraz da dinlenme fırsatı bulduğumuzdan memnun ayrıldık. İçeri girer girmez çok popüler olduğunu, yerellerinde burayı tercih ettiklerini hemen anlıyorsunuz. Adres: Via Santo Spirito, 21R
Babae wine window
Gino’s Bakery: San Sprito tarafında canoli yediğimiz fırın. Fıstıklı ve nutellalı aldık ve cannolilerinden memnun kaldık. Favorim fıstıklısı. Adres: Via de’ Guicciardini, 3/5
CannoliGino’s Bakery
Biscotti Fırını: II Cantuccio di San Lorenzo: Biscotti’leri çok başarılı, taptaze ve leziz. Hazır paketlerde olduğu gibi istediğiniz karmayı hazırlatabiliyorsunuz. Adres: Via Faenza, 23/red
II Cantuccio di San LorenzoBiscotti
Pompi Tiramisu: Yorumlara bakarak gittiğimiz tiramisucu. Bir tık hayal kırıklığı oldu benim için. Fazla yağlı ve ağır buldum. Çeşitli tiramisuları var ama klasik olanı tercih etmenizi öneririm. İçinde birkaç masası var ama al-götür yapabiliyorsunuz. Adres: Via Faenza, 37/R
Pompi Tiramisu
La Strega Nocciola Galeteria Artigianale – Dondurma : Önündeki kuyruğa bakıp bunca insan beklediğine göre vardır bir hayır dedik. Gerçi kuyruk olmasının en önemli nedeni içindeki çalışanın hem dondurma servis etmesi hem de kasaya bakması))) ama beklediğimize değdi. Özellikle tarçınlı dondurması enfes. Duomo meydanına çok yakınında. Adres: Via Ricosoli 16r
La Strega Nocciola Galeteria ArtigianaleGelato
Gelateria La Carraia – Dondurma : İtalya’nın hiçbir yerinde kötü dondurma yemedik. Burası La Strega Nocciola Galeteria’da yediğimiz kadar leziz olmasa da güzel. Ayrıca porsiyonu bol. Arno nehrinin diğer tarafında, Santo Spirito mahallesinde. Adres: Piazza Nazario Sauro, 25/r
Gelateria La Carraia
Caffe Gilli: Biz zamansızlıktan giremedik, önünden geçtik sadece ama zamanımız olsa da girmemeyi tercih ederdik. Lezzetinin vasat, fiyatlarının yüksek olduğu yazılan mekan. Republica Meydanının dibinde. Tarihi bir mekan olmasından dolayı içine girip bakılabilir.
Caffe GilliCaffe Gilli
La Bottega del Tartufo: Trüf mantarı seviyorsanız hem kendinize hem de hediyelik olarak alabileceğiniz dükkan. Farklı aromalandırılmış çeşitleri var. Tadım yaparak dilediğiniz alabiliyorsunuz.
Tartufi
Floransa Gezilecek Yerler ve Toskana Gezilecek Yerler yazılarımıza aşağıdaki linklerden ulaşılabilir.
Prag yeme içme konusunda hem yerel lezzetleri hem de dünya mutfaklarından örnekler bulabileceğiniz ve kesinlikle aç kalmayacağınız bir şehir.
Prag’da ne yenir ve nerede yenir ? Hemen hemen tüm restoranlarda rahatlıkla ulaşabileceğiniz Çek yemekleri;
Macar Gulaş: Macar yemeği olmakla birlikte Prag’da her yerde bulabileceğiniz temel bir et yemeği.
Kozlona Restoran Macar Gulaş
Rizek (Snitzel) : Hemen her türlü etle hazırlanabilen bir tür snitzel
Rizek
Fazalova: Fasulye çorbası. Fasulye ve kök sebzelerin et suyunda pişirilmesi ile yapılıyor
Kulajda: Mantar çorbası. Krema, patates ve mantarla hazırlanır, üzerinde yumurta ile de servis edilebilir.
Kulajda
Svickova: Dana filetosundan yapılan ve yanında ekmekle servis edilen et yemeği
Smazenye Syr: Yanında kızarmış patatesle servis edilen ve başlangıç yemeği ya da atıştırmalık olarak yenilen kızarmış keçi peyniri
Smazenye Syr
Chlebicky: Yine atıştırmalık olarak yenilen ve üzeri peynir, yumurta, salam ve turşu ile döşenerek hazırlanan açık sandviç
Chlebicky
Trdelnik (baca pastası) dönen çubuklar üzerinde pişirilen bir tür hamur tatlısı. Restoran ve kafelerin menülerinde olması yanında aslında bir sokak lezzeti ve caddelerde kolaylıkla bulunmakta.
Trdelnik
Palacinky: Üzerine reçel, meyve, dondurma ve çikolata gibi malzemelerle sunulan krep benzeri tatlı
Palacinky
Knedliky: İçi meyve dolgulu hamur topları
Prag, Çek yemekleri dışında dünya mutfakları açısından da zengin. Tapascısından, Meksika restoranlarına, suchiden pizzaya kadar farklı seçenekler mevcut. Özellikle somon çok sevilen, sıklıkla tüketilen ve şehirde birçok yerde rahatlıkla bulabiliceğiniz bir balık.
Prag’a has bir ürün olmamasına rağmen somon balığı Prag’da sevilen ve oldukça fazla tüketilen bir yiyecek, birçok yerde güzel de yapılıyor.
Hard Rock Cafe Somon
Prag’da Mekan önerileri :
Lokál Dlouhááá: Lokal hem yerel lezzetleri tadıp hem de bira içebileceğiniz uygun fiyatlı bir pub.
Local Restoran Chicken Breast Snitzel
KozlovnaAprapos: Stare Mestro’da gittiğimiz ve memnun kaldığımız restoranlardan biri.
KozlovnaAprapos
Bira sevenlerdenseniz Çekya tam bir bira merkezi. Kendi üretimleri olan Kozel marka bira denenebilir.
Fat Cat: Hem yemek yiyebileceğiniz hem de farklı lezzetlerde biralar bulunan bir mekan
Prag Fat Cat Cherry beer
Hard Rock Cafe: Prag’daki hard rock cafeyi de hem yemek hem içecek anlamında tavsiye ederiz.
Prag Hard Rock Cafe
Kavarna Slavia-Nazım Hikmet’in sıklıkla geldiği ve sevdiği kafe olarak ün salmış. Charles köprüsü yakınında ve Opera binasının karşısında bulunmakta.
Prag Kavarna Slavia
Kafka kafesi: Güzel dekorasyona sahip kafede tatlı ve kahve molası verilebilir. En azından içeri girip göz atılabilirsiniz.
Prag Cafe Savoy– Mala Strana’da 1893 de açılmış Fransız kafesi. Kahvaltı, atıştırmalık, yemek ya da tatlı için gidilebilir.
Prag gezilecek yerler ve Prag Terezin toplama kampı yazılarımızın linkleri aşağıdadır.
Prag’da fazladan gününüz varsa şehir merkezinden yaklaşık 60 km uzaklıktaki Terezin’i ve buradaki Yahudi toplama kampını ziyaret edebilirsiniz. Prag merkezden turlar düzenlenmekte, tur alınabilir ya da araç kiralanabilir.
Kamp 2. dünya savaşında Naziler tarafından kuruluyor. 1941 yılından 1945 yılına kadar açık kalmış. Çalışma vaadiyle getirilen yahudilerin tutulduğu kamplardan biri. Kamptakilerin bir kısmı açlık ve hastalık nedeniyle ölmüş büyük bir çoğunluğu da infaz edilerek öldürülmüş. Öldürülenlerin çoğu yakılarak külleri imha edilmiş. Birçok yahudi canlı olarak deneylere maruz kalmışlar. Çok kötü şartlardaki küçücük hücrelerde hijyensiz, aç ve susuz yüzlerce insan tıkılarak yaşamaya zorlanmışlar.
Ziyaret sırasında yahudilerin kaldıkları koğuşlar, banyolar, idam edildikleri yerler, atış alanı, krematoryum, tüneller, kamp müdürünün ofisi, 10.000 yahudinin mezarının bulunduğu mezarlık alanı, ölenlerin anısına yapılmış anıtlar, revir ve gardiyanların yaşam alanları görülmekte. En fazla 15-20 kişilik koğuşlara onlarca insan tıkılarak inanılmaz kötü şartlarda yaşamaya zorlanmış. Tuvalet ve banyo imkanı yok denecek kadar az. Kampa denetime gelen kızılhaç yetkililerine göstermek üzere hazırlanan traş odası hiç kullanılmamış hatta musluklarda su bağlantısı dahi yok, gelen yetkililer de ya gerçekten kontrol etmemiş ya da görmezlikten gelmiş. Kampta üzerinde Arbeit macht frei (çalışmak özgürleştirir) yazan kapıdan geçerek hücrelerin bulunduğu bölüme geçiliyor. Mahkumlar ölüm kapısı denen 500 metrelik dar bir geçitten geçirilerek infaz alanına götürülmekteymiş. Bu kamplarda yaşananlar insanın yüreğini dağlıyor, insanın insana yaptığı-yapabileceği acımasızlığın boyutunu tahmin etmek zor. Ziyaretimi seneler önce yapmış olmama rağmen orada hissettiklerimi dün gibi hatırlıyorum. Gri bir Prag gününde içimi acı ve hüzünle dolduran bir ziyaret olmuştu. Yazımı yazdığım şu günler ise İsrail’in Gazze saldırılarına denk gelmekte maalesef. Mazlumların gün gelip zalim olmamaları dileğiyle diyerek anlatımıma son vermek isterim.
TheresienstadtTheresienstadt-Ölenlerin yakınları tarafından yaptırılmış anıtTheresienstadt- 10 bin mezarın bulunduğu mezarlık alanıArbeit macht frei (çalışmak özgürleştirir)Kamp müdürünün odasıTheresienstadt-KoğuşTerezin koğuşlardaki yataklarTerezin-Denetim için yapılan göstermelik banyolarÖlüm kapısıİnfaz alanıYahudi asıllı heykeltraş Ladislav Chochole tarafından ölen yahudilerin anısına yaptırılmış anıtTheresienstadt avluTheresienstadt idam alanıYönetici ve ailelerinin yaşam alanıTutsaklara yaptırılmış olan kamp yöneticileri ve ailelerinin kullandığı havuz
Prag gezilecek yerler ve Prag yeme içme yazımızın linki aşağıdadır.
Bugünkü yazımızın konusu Orta Avrupa’da bulunan ve adı 1992 yılına kadar Çekoslavakya, 1993 yılında Slovakya’nın ayrılmasından sonra Çek Cumhuriyeti, 2016 yılında alınan bir kararla da adı Çekya olarak değiştirilen ülkenin başkenti Prag. Vlatava nehri üzerinde kurulmuş olan bu masalsı şehir Unesco dünya mirası listesinde de yer almakta.
Prag’da gezilecek yerler , yazmayı planladığım ama daha güncel gezileri yazmaktan pek fırsat bulamadığım bir gezi yazısı. Yenileri yazmak çok daha kolay ama eski notları toparlamak ve anıları geri yüklemek zaman alıcı ve zor. Gelecekte blog yazacağımı bileydim kesinlikle daha güzel fotolar çekmeye çalışırdım neyse ki imdadıma kızımın yakınlarda yaptığı Prag gezisinde çektiği tazeleri yetişti. Sözü fazla uzatmadan ortaçağdan kalma havası olan bu güzel şehri anlatmaya koyulalım.
Prag kaç günde gezilir ?
Prag yürüyerek 3 günde gezilebilecek bir şehir ancak çevresinde farklı yerlere gidilecekse gün sayısı arttırılabilir. Gezmesi kolay, küçük ve kompakt bir şehir. Özel olarak gelinip gezilmeyi hak ediyor. Başka bir şehir ya da şehir dışı yerler gezilmeyecekse araç kiralamaya gerek olmaz. Favorimiz şehrin yürüyerek gezilmesi ama her yere tramvay ve metro da bulunmakta. Gezilecek birçok nokta Prag kalesinden başlayan ve Cumhuriyet Meydanında (Namesty Republic) son bulan kral yolu üzerinde bulunmakta.
Prag’da Nerede Kalmalı ?
Mümkünse her yere yürüme mesafesindeki Prag 1.bölgede konaklamak en pratik olanı olacaktır. Gezilecek yerlere yürüyerek kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Birinci bölgedeki yerler, Prag kalesi çevresi, eski şehir Mala Strana, Josefov yahudi mahallesi ve Nove Mestro sayılabilir.
Prag ulaşım – Havaalanı-şehir merkezi ulaşım : Taksi-uber kullanmayacaksanız havalimanı çıkışındaki bankomattan ister nakit ister kredi kartı ile bilet almanız gerekir. Biletler kullanım sürenize göre 1 saat, 90 dakika 24 ya da 72 saat geçerli gibi fiyat ve geçerlilik süreleri farklı olarak satılmakta. Havaalanı-Eski şehir merkezi yaklaşık 15 km uzaklıkta ama direk ulaşım mümkün değil aktarma yapmak zorundasınız ve yolculuk yaklaşık 50 dakika sürüyor. Biletler otobüs, metro ve tramvayda kullanılabilir ve biletinizle süreniz dolana kadar yeniden ücret ödemeden dilediğiniz taşıta aktarma yapabiliyorsunuz. Biletinizi aldığınızda da araca binmeden önce durakta bulunan makinalardan okutup aktif hale getirmeniz gerekmekte ve okuttuğunuzda süreniz başlar. 119 numaralı otobüs: Havalimanı çıkış kapısının karşısındaki otobüs durağından kalkan üstünde Dejvicka yazan 119 numaralı otobüs yaklaşık 20 dakikalık bir yolculukla sizi son durak olan Nadrazi Veleslavin’e götürür. Bu otobüsler havalimanı-metro arası çalışır. Otobüsten indiğiniz yerin hemen yanında metroya geçiş bulunur. Metro ile ve biletinizi yeniden kullanarak gideceğiniz yere kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Gideceğiniz yer A metro hattı üzerinde ise bu otobüsü tercih edebilirsiniz. Konaklayacağınız yeri metronun yeşil-sarı ya da kırmızı hatlarından birine yakın bir yerde ayarlamak ulaşımınızı oldukça kolaylaştıracaktır. 100 numaralı otobüs: Üstünde Zlicin yazan 100 numaralı otobüs hattı ile de merkeze ulaşım mümkündür. Eğer gideceğiniz yer B metro hattı üzerinde ise bu otobüsü tercih edebilirsiniz. Zlicin’e ulaşınca buradan metro ile gideceğiniz yere ulaşabilirsiniz. Ekspres otobüs: Akşam saat 21:00’e kadar çalışmakta, yaklaşık 30 dakikada bir kalkıyor. Biletinizi içeride şoföre ödüme yaparak alıyorsunuz. Normal otobüse göre biraz daha pahalı. Ana tren istasyonu olan Praha Hlavni Nadrazi’de indirir. 910 numaralı gece otobüsü: 23.50-03:55 arası bu otobüslerle direk I.P.Pavlova istasyonuna gidilebilir ancak gece metroların çalışmadığını unutmamak gerek.
Prag Para birimi nedir ? Schengen vizesi ile ülkeye girilmekle birlikte Çekya’da kendi para birimi olan Çekya Kronu’dur (CZK). Kredi kartı birçok yerde geçerli ve çok fazla para bozdurmaya ihtiyaç duymayabilirsiniz. Sadece noel pazarlarında ve tezgahlarda falan nakit gerekebilir.
Prag nerede ?
Prag, Orta Avrupa bulunan Çekya ülkesinin başkentidir. Ülke, Polonya, Almanya, Avusturya ve Slovakya’ya sınır komşusudur.
Prag Gezilecek Yerler
Tipik Ortaçağ Avrupa’sı özellikleri taşıyan şehir, savaştan hiç etkilenmeden çıkması nedeniyle orijinal haliyle günümüze ulaşmış durumunda. Prag, Vltava nehrini her iki yanında kurulmuş ve nehir üzerinde birçok güzel köprü bulunmakta. Gezilecek yerlerin çoğu nehrin Stare Mesto (old town) ve nehrin diğer tarafı Mala Strana bölgesinde. Prag şehrinde nehir turu almak da yapılabilecek aktiviteler arasındadır.
Prag haritası
Mala Strana bölgesi (Malostranska) : Prag kalesinin hemen dışında başlayan mahalle şehirdeki ilk yerleşim yerlerinden biridir. Mala Strana bölgesinde gezilecek yerler :
Petrin Kulesi : Güzel bir şehir manzarasına sahip kule 63.5 metre yüksekliğinde olup Paris Eyfel kulesinin küçük bir örneği olarak tanımlanabilir. Kule Petrin tepesinde olup ücret ödenerek çıkılabilmekte.
Petrin kulesi Prag
Prag Kalesi : Dünyanın en büyük ve en antik kalelerinden biridir. İnşası 9.yüzyıla kadar gitmekte olup zaman içinde yenileme ve eklentiler yapılmıştır. İçinde birçok yapı bulunur. Bu yapılar: Aziz Vitus Katedrali: Yapımı 600 yüzyıl kadar sürmüş. Katolik Katedrali olup Roma’ya bağlıdır. Kaledeki en önemli yapı denebilir. İçindeki vitray süslemeler gerçekten çok güzel. Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan katedralde birçok kral ve kraliçenin taç giyme törenleri yapılmıştır. Çek krallarının mezarları bulunmakta ancak ziyarete kapalı. Aziz George Manastırı: Kale içindeki en eski kilise binasıdır. Aziz Vitus katedralinin hemen yanındadır. 920 yılında yapılmış ve Aziz Yorgi’ye adanmıştır. İçinde hanedan üyelerinin mezarları bulunur. Zaman içinde eklentiler yapılarak genişletilmiş. Eski kraliyet sarayı: Habsburg hanedanlığı zamanında yönetimin Prag’dan Viyana’ya taşınmasıyla önemini yitirmiş. Kralların ve Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlarının ofisleri bulunmaktaymış. İçinde görülmeye değer çok şey bulunmamakla birlikte gelmişken hızlıca tur atılabilir. Prag altın yol : Kale içindeki yaklaşık 200 metre uzunluğundaki ve iki yanında küçük evlerden oluşan tarihi yol. Bu evler şimdilerde daha çok hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılmakta. 22 numaralı evde Franz Kafka evi olarak bilinmekte. Kız kardeşi ile birlikte 2 yıl bu evde kalmış. Prag kalesi resim galerisi: Kale içinde ayrıca resim galerisi de bulunmakta. Queen Anne’s Summer Palace: Belvedere Sarayı olarak da bilinen saray Habsburg döneminde Kral Ferdinand I tarafından eşi için yaptırılmış olan saray Prag kalesi kraliyet bahçesinde yer alır. İtalya dışında bulunan en tipik İtalyan Rönesansı özellikleri taşıyan yapı olarak kabul edilir.
Prag KalesiPrag Kalesinden şehir manzarasıPrag St.Vitus KatedraliPrague St.Vitus KatedraliPrag Aziz Vitus Katedrali
Vrtba Garden: Şehrin Mala Strana bölgesindeki Barok bahçe, Petrin tepesi eteklerinde ve çok güzel manzaraya sahip. Girişi ücretli. Prag Kalesi ve Lesser Town’a oldukça yakın. Fazladan vaktiniz varsa görülebilir.
Aziz Nikolas Kilisesi: Prag şehrinde Aziz Nikolas’a adanan iki kiliseden ilki Mala Strana bölgesinde, kaleden Charles Köprüsüne inerken köprüye yaklaşık 500 metre mesafede yer alır. Barok tarzda yapılmış. Vrtba Garden’nın 200 metre yakınındadır.
Prag İşeyen Adamlar Heykeli ve Franz Kafka Müzesi : Kaleyi gezdikten sonra yaklaşık 850 metre mesafedeki Kafka Müzesine geçebilirsiniz. Vltava nehri kıyısında ve nehrin Mala Strana tarafında, Karl köprüsünün yakınında bulunan ve Franz Kafka’ya adanan müze. 2005 yılında kurulmuş. Yazarın kitapları, günlükleri ve çizimleri bulunmakta. Müze David Cerny tarafından tasarlanmış. İşeyen Adamlar Heykeli (Urinating Sculptures) : Kafka Müzesinin bahçesinde 2004 tarihli Çek haritası görünümlü havuza işeyen 2 erkek heykeli bulunmakta. David Cerny tarafından yapılmış.
Prag Franz Kafka Müzesi veİşeyen adamlar heykeliCharles Köprüsünden Kafka Müzesi
Vinarna Certovka Sokağı – Prag Dar sokak : Kafka Müzesinin hemen yakınında bulunan dar sokak. Prag’daki en dar sokak ve iki kişinin yanyana geçmesi mümkün olmadığı için trafik ışığı bulunmakta.
Vinarna CertovkaPrag
Kuğulu park: Charles Köprüsünün hemen yanında çok güzel manzaraya sahip, kuğuların bulunduğu parkı görebilir, fotolarınızı çekebilirsiniz.
Kampa Parkı: Charles köprüsünün ayağını geçince köprünün altından Kampa adasına ulaşırsınız. Bu ada Vlatava nehri üzerindedir ve ana kara ile arasında Vltava nehrinin şeytan deresi adı verilen küçük bir kolu oluşur. Bu adayı ve parkı gezmeyi ihmal etmeyin. Deredeki küçük köprüde asılı kilitler aşıkların asıp anahtarını dereye attıkları kilitlerdir. Bunun dışında John Lennon duvarı da bu parktadır.
Prag şeytan deresi
Mala Strana bölgesini gezerken Lesser Tower civarında görebileceğiniz ilgi çekici heykeller: Şemsiyeli adam (Hanging Umbrella Man), şemsiyeli kadın, asılı adam ve böcek
Hanging Umbrella ManAsılı Adam
Charles Köprüsü Kuleleri : Köprü her iki ucunda kuleler tarafından korunur. Mala Strana tarafında 2 adet bulunur. Daha kısa olanı ilk yapılan Lesser Tower’dır. 1464 tarihinde gotik tarzda yapılmıştır. Ücret ödenerek kuleye çıkmak mümükün. Mala Strana’ya geçiş vazifesi görür.
Prague Lesser TowerLesser Kulesi
Prag Charles Bridge ( Prag Karl Köprüsü ): Vltava nehri üzerindeki köprü şehrin turistik açıdan en ilgi çeken yerlerinden biridir. Gezi sırasında benim de en ilgimi çeken ve Prag denince en unutamadığım yer. Kral IV.Karl tarafından 1357-1400 yılları arasında yaptırılmış. Mimarı Peter Parler. Nehrin üzerinde yapılan ilk köprüdür ve eski şehri Prag kalesine bağlar. Köprünün üzerinde 1600 lerden sonra yapılan 30 adet heykel bulunur. Heykeller replika olup orijinalleri ulusal müzededir. Heykeller arasında en ünlüsü Nepomuk’lu Aziz John heykelidir. Kendisine verilen sırlara çok sadık kalması ile tanınan Aziz John, günah çıkarmaya gelen kraliçenin sırlarını öğrenmek için kral tarafından işkence edildikten sonra Vltava nehrinde boğularak öldürülmüş. Bu nedenle de ölümünden sonra da şehre kuraklık gelmiş. Prag’da güvenlik için azizin heykeline dokunmak gerektiği inancı bulunmaktadır. Gelen ziyaretçi ve turistler de bu geleneği sürdürmektedir. Heykeller arasında ilgi çeken bir diğeri demir parmaklık arkasına hapsedilmiş esiri bekleyen kamçılı ve palalı Osmanlı figürüdür. Osmanlı bu topraklarda her zaman bir korku kaynağı olmuştur. Köprü o kadar popüler ki boş anını yakalamak gerçekten çok zor. Noel zamanında gelirseniz hava kararmaya başladığında köprü üzerindeki lambaların kostüm giymiş lambacı tarafından tek tek elle yakıldığına şahit olabilirsiniz ama kalabalık nedeniyle fotoğraf çekebilmek neredeyse imkansız. Noel dışında lambalar otomatik olarak yakılmakta.
Charles KöprüsüNepomuklu Aziz JohnCharles Bridge-Ottoman StatueCharles Bridge-Statue of St Barbara, Margaret and ElizabethCharles Bridge Holy Crucifix and CalvaryCharles Bridge PietaView from Charles BridgePrag nehir turları
Prag Stare Mesto Bölgesi :
Charles Bridge Tower – Prag Old Town Bridge Tower ( Eski şehir tarafındaki köprü kulesi ) Gotik tarzda, imparator Charles IV. ve 15.y.y da yapılmıştır. Görmeye değer büyüleyici bir kule. İçinde galeri bulunmaktadır. Charles Köprüsünü koruyan kulelerin en ünlüsüdür. Mimarı Peter Parler’dır. Hem savunma hem de zafer takı olarak kullanılmıştır. Üzerindeki zengin süslemeler nedeniyle Avrupa’daki en güzel köprü kulelerinden biri olarak anılır. Bu köprü de halka açık olup çok güzel manzaraya sahiptir.
Charles Bridge Tower Prague(Old Town Bridge Tower)Charles Köprüsü Prague(Old Town Bridge Tower)Charles Tower-Stare Mesto’ya geçişPrag’ın gelişime önemli katkılarda bulunmuş olan IV.Charles’ın onuruna 1848 yılında yapılmış olan Old Town Bridge yakınındaki heykeli (Karol Quarto)
Klementinum : Charles Köprüsünü geçince yaklaşık 200 metre mesafede old town bölgesinde yer alan ve içinde kütüphane bulunan tarihi binadır. Kütüphane 1722 yılında kurulmuş. Bileti önceden almak gerek ya da en azından sabah erken saatlerde yoksa geldim gireyim derseniz bilet bulamayabilirsiniz. Rehberli turlar düzenlenmekte, bireysel olarak gezemiyorsunuz. Kütüphaneye girilemiyor, kapıdan görüyorsunuz sadece. Tur sonunda 175 basamakla çıkılan astronomi kulesinden Prag manzarasını da görebilirsiniz. Aynalı Şapel : Klementium içinde yer alan ve ışığı yansıtan karmaşık bir ayna düzenine sahip çarpıcı bir iç tasarım örneği. Klaşik müzik konsorleri verilmekte. Girl with paper swallow: Klementinum duvarında heykeltraş Magdalena Poplawska tarafından yapılmış ve elinde oyuncak tutan kız heykelini görebilirsiniz.
Girl with Paper Swallow
Eski Kent Meydanı : Unesco dünya mirası listesinde bulunan meydan şehrin en turistik ve kalabalık meydanıdır. Charles köprüsüne 600 metre mesafededir. Boş bulmak neredeyse imkansız olan bu meydan tarihte idamlar ve taç giyme törenleri gibi birçok olaya mekan olmuş. Çevresinde eski belediye binası ve astonomik saat, Tyn Kilisesi, Aziz Nikolas Kilisesi, Prag Ulusal Galerisi, Jan Hus Anıtı ve çevresinde birçok kafe ve dükkan bulunur. Noel zamanı kurulan Noel pazarı oldukça popüler. Eski belediye binası : Üzerinde astronomik saat bulunmakta ve 70 metre yüksekliğindeki kulesi ziyaret edilebiliyor. Binanın alt katında düğünlere de ev sahipliği yapan bir yeraltı şapeli bulunmakta. Birkaç binanın birleştirilmesi ile oluşturulmuş tarihi bir bina kompleksi. Astronomik Clock : Eski belediye binasının üzerinde bulunan dünyanın en eski 3. saati ünvanlı astoromik saattir. Hanus adlı usta tarafından yapılmış ve söylentiye göre böyle başka bir saat daha yapmaması için gözleri oyulmuş. Saat 1410 yılında yapılmış. Saatin her dilimi bir burcu temsil ediyor ve her saat başı gerçekleşen ve bir dakika süren bir animasyonu var. Güneş, ay ve takımyıldızları ve gezegenlerin astronomik bilgilerini gösteren mekanizmaya sahip bir saat. Dairenin ortasındaki üç kuleli sembol hala belediye arması olarak kullanılmakta. Animasyonu iskelet figürünün zili çalmasıyla başlıyor ve saatin üst kısımdaki ahşap kapılar açılarak 12 havari figürleri aşağıya bakarak geçiş yapıyor. Animasyon horoz sesi ile sona eriyor. İskelet ölümü temsil ediyor ve iskeletin bulunduğu yerdeki diğer sabit figürlerden yahudi zenginliği, aynalı figür kibri ve osmanlı figürü de sefayı temsil ediyor. Saatin takvim kısmı günü ve burcu gösterir. Prag Ulusal Galerisi: Aslen saray olarak inşa edilmiş. Güzel bir mimarisi var. 1755 yılında Golz ailesi için inşa edilmiş daha sonra Kinsky ailesi almış. Bir ara okul olarak kullanılmış günümüzde ise galeri olarak kullanılmakta. Jan Hus Anıtı: Eski şehir meydanında bulunmaktadır. Prag üniversitesinde rektörlük de yapmış olan ve görüşlerinden dolayı 1415 yılında kazığa bağlanarak yakılan Çek reformcu rahip Jan Hus’a ait heykel bağımsızlığın sembolü olarak görülmektedir. Tyn kilisesi- Astronomik saatin karşısındaki çift kuleli yapıdır. 14 yüzyıl ortalarına tarihlenen Gotik yapının 80 metre yüksekliğinde 2 kulesi bulunmakta. Kulelerin birini eril diğerini dişil olduğu rivayet edilir. 14.yüzyılda yapılan yapı gerçekten çok güzel ve etkileyici. Doğruluğunu bilmemekle birlikte bir yerlerde Disneyland’taki kulenin buradan esinlenerek yapıldığı okumuştum. Aziz Nikolas Kilisesi: Aziz Nikolas’a adanmış ikinci kilise. Eski şehir tarafında, iç süslemeleri görülmeye değer. Barok tarzda yapılmış. İçindeki tarihi org ile Mozart konser vermiş, zaman zaman konserler düzenlenmekte. Kubbeleri güzel ve etkileyici.
Eski kent meydanı– Tyn KilisesiOld Town Square – Tyn KilisesiPrag Eski şehir meydanıTarihi Kent MeydanıAstronomik saatTarihi Kent MeydanıAstronomik saatTarihi Kent Meydanı Jun Hus AnıtıSt. Nicholas Kilisesi ve Jun Hus anıtıSt.Nicholas Kilisesi içi – PragSt.Nicholas Kilisesi
Rue de Paris: Tarihi kent meydanını Josefov’a bağlayan cadde. İki taraflı marka ürünler satan mağazalar nedeniyle şehrin en lüks caddelerinden biri. Old town meydanına 200 metre mesafe bulunmakta.
Josefov ( Prag Yahudi Mahallesi ): Yenilenme nedeniyle yapıların birçoğu orijinal değil ama yine de görülebilecek tarihi yerler var. Mahalle İspanya’dan kovulan yahudilerin Prag’daki ilk yerleşim yeriymiş. 1848’de kendilerine tanınan haklar, buradan başka mahallelere de taşınabilmelerini sağlamış. Prag’da 6 sinagog ve bir yahudi mezarlığı bulunmakta. Mezarlık avrupadaki en büyük ve en eski yahudi mezarlığıymış.
İspanyol Sinogogu : Eski kent meydanına 300 metre mesafede bulunan sinogog, 1868 yılında inşa edilmiş 1955 yılında da yahudi müzesine dönüştürülmüş. Mağribi tarzda inşa edilmiş olan sinagog gerek cephe gerekse iç süslemeleri ile gerçekten görülmeye değer.
İspanyol Sinagoguİspanyol Sinogogu
Gövdesiz heykel: İspanyol sinogunun hemen yanında heykeltraş Jaroslav Rona tarafından yapılmış gövdesiz takım elbiseli figür, omuzlarında Kafka’yı taşımakta.
KafkaHeykeli
Eski Yeni Sinagog: 13.yüzyıl sonunda inşa edilmiş, Gotik mimari özellikler taşır. Klausen sinagoguna 100 metre uzaklıktadır. Gotik mimari özelliklerinde inşa edilmiş olan yapı 1270 senesinde yapılmış olup Avrupa’nın en eski sinagogudur.
Prag Old and new synagogue
Klausen Sinagogu: Eski yahudi mezarlığı ve İspanyol sinagogunun yakınındadır. Şehirdeki en büyük sinagog’dur. Nazi işgali döneminde büyük ölçüde hasar görmüş olmasına rağmen orjinal tasarımı korunarak yenilenmiştir.
Barut Kapısı ( Prasna Brana ): İspanyol sinogoguna yaklaşık 750 metre mesafedeki Baruk kulesi eski ve yeni şehir arasında geçiş vazifesi gören tarihi bir kuledir. Barut deposu olarak kullanıldığı için bu isimle anılmakta. Savaşta hasar gördüğü için kuleleri yenilenmiş.
Prag Barut Kapısı
Cumhuriyet Meydanı ( Namesty Republiky ): Barut kapısına 150 metre bulunan meydan şehrin 3.büyük meydanı. Şehrin en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Palladium da bu meydanda yer alır.
Obecni Dum: Namesty Republiky’de, Barut kapısına 150 metre mesafede bulunan ve güzel mimarisi ile buraya gelmişken görülmesi gereken bir yapı. İçinde konser salonu ve restoran bulunur.
Prague Obecni Dum
Kafka Rotating Head: David Cerny tarafından 2014’de yapılmış olan döner tasarımlı metalik Kafka kafası dönen katmanlardan oluşmakta ve her saat 15 dakika kadar dönmekte.
Franz Kafka Rotating Head
Dans eden ev – Tancisi Dum: Hollandalı bir bankanın Prag’da mimar Frank Gehry’e yaptırdığı postmodern mimarinin önemli bir örneği olarak gösterildiği bina.
Prag Dans eden ev – Tancisi Dum
Vysehrad Kalesi ve parkı-Aziz Peter ve Aziz Paul Bazilikası: Fazladan vakti olanlara kesinlikle tavsiye edilir. Kale 10.yüzyılda inşa edilmiş ancak günümüzde biraz harabe halinde. Burası şehrin ilk yerleşim yerlerinden olduğu için önemli. Parktan görülen Vlatava nehri ve köprülerin manzarası gerçekten harika. Gün batımında gelemedik ama gün batımı gelinmesi tavsiye olunur. Yürüyüş yapılabilir, kafelerde mola verilebilir. Buradaki Aziz Peter ve Aziz Paul Bazilikası Prag’ın en eski yapılarından biri.
Prag hayvanat bahçesi: Prag’da 3 günden fazla vakti olanlara tavsiye edilir. En az yarım gününüzü alacak bir gezi. Oldukça büyük bir arazi üzerine kurulu ve Avrupa’nın en büyük 3.hayvanat bahçesi seçilmiş.
Wencellas Meydanı (Vaclav Square): Prag’daki ana meydanlardan biridir. Gösteriler, kutlama ve etkinlikler yapılır. Şehrin Old town tarafında yer alır ve Charles köprüsüne yürüyerek yaklaşık 1,5 km uzaklıktadır. Adını Bohemya dükü Josev Vaclav’dan almış olup, 1912 tarihinde meydana anıtı konmuştur. Vaclav Meydandan ziyade ana cadde görünümünde olup Prag’ın çevresinde dükkanlar, restoran ve kafeler ile alışveriş merkezleri var. 1989 yılında, kansız geçtiği için kadife devrim olarak anılan gösteriler burada gerçekleşmiş ve sonucunda komünist rejim son bulmuştur.
Vaclav Anıtı: Vaclav’ın heykelinin altında dört adet Çek koruyucu azizinin heykeli vardır. Vaclav Hristiyanlık dinine yaptığı katkılarla da anılır. Babasının ölümünden sonra 14 yaşında tahta geçmiştir. Vaclav’ın hakimiyetinden rahatsız olan kardeşi tarafından öldürülmüştür.
Vaclav Statue
Ulusal Müze : Wencellas Meydanındadır, gezmeye değer bir müzedir. Meydanda Vaclav anıtının arkasındadır.
Jindrisska Tower: Wencellas Meydanına yakın konumdaki kule 67.7 metre yüksekliğinde olup, Prag’da en yüksek çan kulesidir. Jindrisska caddesi üzerinde yer alır. Gotik mimari özellikler taşıyan kule 1475 yılında tamamlanmış ve zaman içinde onarımlar geçirmiştir. Kulesinde 3 tane çanı vardır. Üst katından güzel, panoramik şehir manzarası görülmektedir. İçinde hediyelik eşya mağazası ve restoranı vardır.
Jindriskka Tower PragPrag, yorgunluk atarken
Terezin Toplama Kampı ( Theresienstadt ): Şehir merkezinden yaklaşık 60 km uzaklıktaki Gestapo tarafından kurulan nazi toplama kampı Prag’da görülebilecek yerler arasındadır. Gelmek için Prag merkezden turlar alınabilir ya da araç kiralanabilir.
Prag Terezin toplama kampı ve Prag’da yeme içme önerileri hakkındaki yazılarımıza aşağıdaki linklerden ulaşılabilir.
Karlovy Vary: Prag merkezden yaklaşık 2 saat mesafede bulunan Karlovy Vary kaplıcaları ile ünlü. Atatürk’de burayı ziyaret etmiş. Zamanımız kısıtlı olduğu için gidemedik ama fazladan gününüz varsa burayı da görmek güzel olur. Şehirden günü birlik turlarla ya da araç kiralayarak gezmeniz mümkün.
Dresden: Dresden şehrine de Prag’dan günü birlik turlarla gidilebilmekte.
Bu kez yolculuk uzun süredir gitmeyi istediğimiz, farklı ırk ve renklerin bir arada yaşaması nedeniyle “Gökkuşağı Ulusu” sıfatı taşıyan, kendisi gibi bayrağı da gökkuşağı renklerindeki Güney Afrika Cumhuriyeti.
Güney Afrika güvenli mi ? Seyahat ederken kendimize bir daha gelmek ister miyiz diye sorarız, bizim için bir tür çok beğenme kriteridir bu soru. Bu kriterler arasına güvenli, özgürce ve tek başımıza gezebilme, sokaklarında korkusuzca yürüyebilme imkanı olması da giriyor ve bu yönüyle Güney Afrika maalesef sınıfta kalmakta ancak kesinlikle gidilmeli ve görülmeli. Bu olumsuzluk nedeniyle oradayken düşük puanladığımız ülkeye, yazıyı yazdığımız şu sıralar başka gözle bakmaktayız. Ülke, çok az yerde bir arada bulabileceğiniz çeşitliliği ve güzelliği bünyesinde barındırmakta. Uyarıları dikkate alarak gezdiğinizde başınıza bir şey gelme ihtimali yok denebilir. Uyarıların en başında hava karardıktan sonra birkaç kişi olsanız bile yürümemek, yürürken kalabalık caddelerden ayrılmamak, uber ya da kaldığınız otelden çağıracağınız taksiyi kullanmak, üzerinizde fazla para ve değerli eşya bulundurmamak, bilinmedik barlara gitmemek ve oralarda açık içki içmemek, araç kiralıyorsanız araç içinde bir şey bırakmamak gibi şeyler sayılabilir. Bu güzel ülke umarız gelecekte çok daha güvenli bir ortama kavuşur ve biz de belki tekrar giderek daha özgürce keşifler yapma imkanı buluruz.
Üç başkentli ve 11 dil konuşulan ülkedeki kültürel zenginlik, doğası, iklimi, yapılacak şeylerin, gezilecek yerlerin çokluğu insanın aklını başından almakta. Geçmişinden kısaca bahsetmek gerekirse ülkenin kaderi 1488 yılında Portekizli denizci Bartolomeu Dias’ın Hindistan’ı ararken ulaştığı ve kendisinin Fırtınalar Burnu olarak adlandırdığı daha sonra adı Ümit Burnu olarak değiştirilen yere ulaşması ile değişmiş. İlk Avrupalı yerleşimi ise Hollandalılar tarafından kurulmuş. 1931 yılında ise kolonisi olduğu Birleşik Krallıktan bağımsızlığını kazanmış. Dünyanın tanınmış kabilelerinden biri olan Zulu kabilesi, kendine özgü inançları, kültürü, gelenek ve değerleri ile Güney Afrika’nın kültürel zenginliğinde önemli bir yer tutmakta. En önemli geçim kaynakları arasında madencilik, tarım ve turizm sayılabilir. Çok miktarda altın ve elmas rezervi var ve tahmin edeceğiniz gibi yabancı şirketler tarafından çıkarılmakta. İşsizlik oranı yüzde 50’lere yakınmış. Zengin ve fakir arasındaki fark konusunda dünya lideriymiş.
Apartheid rejimi karşıtı Nelson Mandela ülkenin ilk siyahi başkanı. Ayrılık anlamına gelen apartheid rejimi 1948-1994 yılları arasında devlet politikası olarak uygulanmış, ırksal ayrımcılığı ve beyazların üstün olduğunu savunan bir ideoloji. Ülke, azınlık durumundaki beyaz nüfus tarafından yönetilmiş. Bu dönemde siyahlar aşırı baskıcı ve özgürlükten uzak bir yaşam sürmüşler. Birçok yerde siyahlar giremez tabelaları asılmış, kamusal alanda siyahların çalışamaması, toplu taşıma, okul vb yerlerin siyah ve beyazlar olarak ayrılmış olması, eğitimde fırsat eşitsizliği, siyahların evlerinden sürülüp daha kötü bölgelere yerleştirilmesi, oy kullanamaması, beyazla evlenememek gibi birçok kısıtlama ve ötekileştirmeye maruz kalmışlar. Özgürlük savaşçısı olarak kabul edilen Nelson Mandela bu uğurda Robben Adasında (fok adası) çok kötü koşullarda 17 yıl hapis yatmış, toplamda ise 27 yıl hapis hayatı olmuş.
Güney Afrikaya vize gerekli mi ? Türkiye’den yaklaşık 11 saat uçuşla ulaşılan Güney Afrika, vizesiz gidebilecek ülkelerden olup bu yönüyle çok avantajlı.
Güney Afrika Para biriminedir ? Güney Afrika Rand’ıdır. Gittiğimiz dönemde 1 Rant 2 Türk Lirasına karşılık geliyordu. Birçok yerde kredi kartı sorunsuzca kullanılabilmekte.
Güney Afrikaya ne zaman gidilir ?
Akdeniz ikliminin hakim olduğu ülke yılın her mevsimi ziyaret edilebilir. Giderken aşı olmanıza gerek yok ama yanınıza mutlaka sinek kovar almalısınız. Ülkede turistik bölgeler ve merkezdeki oteller oldukça temiz, en azından bizim kaldıklarımız öyleydi, yine ziyaret noktalarında, restoran-cafe ve avm’ler, umumi tuvaletler de oldukça temiz, Türkiye’den iyi olduklarını söyleyebilirim.
Güney AfrikaYeme İçme
Güney Afrika mutfağı, ülkede yaşayan çeşitli toplulukların oluşturduğu çeşitliliği yansıtmakta. Hollanda, Fransa, Hint, Malay mutfaklarına özgü yemekler, deniz ürünleri, yöreye has kudu, devekuşu, timsah, geyik, sığır ve kuzu eti birçok restoranın menüsünde bulunur. Biltong sığır, devekuşu ve kudu gibi hayvanların etinin kurutulması ile yapılan kuru ettir. Samosa, üçgen şeklinde ve içi tavuk, peynir vb malzemelerle doldurulmuş lezzetli bir börek. Vetkoek, bir tür hamur kızartması olup kıyma ile servis edilmekte. Botswana ostrich curry, körili deve kuşu eti. Atchar, olgunlaşmamış yeşil mango ve biber turşuları. Rooibos çayı, yöreye özgü bir çalı olan rooibos bitkisinin yapraklarından yapılan, kafeinsiz ve lezzetli bir çay. Amarula, marula meyvesi, şeker ve krema ile yapılan Güney Afrika’da çok sevilen bir likör. Yine buraya özgü bir üzümden yapılan Güney Afrika Pinotage şarabı ve Wild Africa Cream oldukça lezzetli içkilerdir. Malva pudingi, Güney Afrika’ya özgü bir tatlı. Sıcakken üzerine krema sosu dökülerek yenir. Yeri gelmişken restoran ya da cafelerde hesabı fiş ve kalemle getiriyorlar, bahsiş verecekseniz ödeyeceğiniz bahşişin miktarını fişe yazıp imzalamanız gerekiyor.
Güney Afrika’dan ne alınır ? Ahşaptan yapılmış masklar ve el yapımı çeşitli hayvan objeleri, yöreye özgü motifleri olan şallar, Güney Afrika şarabı, el işi yelpazeler, Hollanda peyniri, amarula, rooibos çayı ve bu bitkiden yapılmış takviyeler, baharat, deri çantalar, Afrika’ya özgü tanzanit taşından yapılma takılar alınabilecek şeyler arasındadır.
Cape Town gezilecek yerler ile Johannesburg ve Pretoria gezilecek yerler yazılarımızın linkleri aşağıdadır.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkentlerinden biri olan Cape Town, Afrika Kıtasının en güneyinde, Atlas Okyanusu ve Hint okyanusun buluştuğu noktada, ülkenin en güzel, en modern ve en gelişmiş şehri. Hollanda’nın Güney Afrika’daki ilk sömürge yerleşmesi burada olmuş. Daha sonra da İngiltere’nin sömürgesi haline gelmiş. Mother City olarak anılan şehir, Masa Dağı (Table Mountain) eteklerinde kurulmuş. Dünyanın her yerini görmediğimiz için Dünyanın en güzel şehirlerinden biri ünvanını ne kadar hak ediyor yorum yapamayız ancak Cape Town gerçekten çok güzel bir şehir.
Cape Town güvenli mi ? Cape Town Güney Afrika’daki en çok beyaz nüfusa sahip ve en güvenli şehri olmakla birlikte yine de kendinizi güvende hissetmeyeceğiniz ve belirli kurallara uymanız gereken bir şehir. Bunlar hava karardıktan sonra dışarıda olmamak, gezeceğiz zaman uber ya da güvenli bir taksiye binmek, üzerinizde çok para ve değerli eşya bulundurmamak, çantanızı kollamak ve mümkünse tatilinizi turla ya da birkaç kişi olarak organize etmek, tenha caddelere girmemek olarak özetlenebilir. Cape Town’da langalar asla girilmemesi gereken bölgelerdir. Langalar fakir ve çoğunlukla işsiz halkın barındığı teneke evlerden oluşan mahallelerdir. Buralara özel gezi turları düzenlenmekte, eğer gidecekseniz bu turlara dahil olmak gerek.
Cape Town kaç günde gezilir : Çevresi gezilecek ve yapılacak şeylerle dolu ve sindirerek gezmek için en az 5-6 günlük bir gezi planlanmalı.
Şehirde beyaz nüfus oldukça fazla. Apartheid dönemi bitse de gözlediğimiz kadarıyla beyaz nüfus ve siyahlar arasında ayrışma bir şekilde devam ediyor denebilir. İnsanlar beyaz, siyah ve renkliler olarak adlandırılmakta ve renkliler sınıfına Hintliler, Malezyalılar ve Asyalı halklar girmekte. Beyaz ve zengin nüfus genellikle sahil kesiminde, oldukça yüksek duvarlar ve elektrikli tellerle korunmuş çoğunlukla silahlı korumalı, havuzlu lüks villalarda, ayrıcalıklı bir yaşam sürmekte. Cape Town çok eski bir şehir değil dolayısıyla da tarihi binalar, köprüler ve benzeri mimari yok denebilir. Fazlaca müze ve galeri de bulunmuyor ve bu yönüyle klasik bir Avrupa şehrinden oldukça farklı. Eski yapılarda da kolonyal tarzı mimari göze çarpıyor. Cape Town’da güzel restoranlar, barlar ve gece hayatını sevenler için klüpler mevcut. Anladığımız kadarıyla herkes kendi içinde, kendi statüsündeki insanlarla kapalı grup hayat sürmekte. Güney Afrika’nın en modern, en gelişmiş ve beyaz nüfusun en yoğun yaşadığı şehri olarak tanımlanan Cape Town’ın turistik caddelerinde bile özellikle hava kararmaya başladıktan sonra in cin top oynamakta. 1-1.5 kilometrelik kısacık mesafeleri araçla gitmek durumundasınız. Kalabalık olsanız bile en 5-6 dilenci peşinize takılıp sizi oldukça rahatsız edebilmekte ve tabi ki tek sorun dilenciler de değil, dikkatli olmakta fayda var. Modern şehir ile langalar birbirine çok yakın (teneke evlerden oluşma mahalleler). Langalarda yaşam oldukça kötü, burada yaşayanların gelir seviyesi en alt düzeyde. Çoğu teneke evin penceresi dahi yok, yazın fırın, kışın buz gibi. Çoğunda tuvalet, banyo yok, su ortak bir alandan temin ediliyormuş ama ilginç bir biçimde gördüğüm yerleşimlerin çoğunda uygu anteni var. Langalar oldukça geniş mahalleler ve çok kalabalık. Bu mahallelere girmek son derece tehlikeli, girmek var çıkmak yok desek yeridir. Bazılarında rehberli ve korumalı turlar yapılıyormuş. Cape Town’daki en büyük langa yerleşimi Khayelitsha. Şehrin göbeğinde evsizlerin yerleşimleri bulunuyor ve onlar da turistler için tehlike oluşturmakta.
Cape Town para birimi nedir : Güney Afrika rand’ı olmakla birlikte kredi kartı hemen heryerde geçmekte. Alışverişlerde pazarlık edilmesi tavsiye olunur.
Cape Town gezilecek yerler ve Cape Town’da yeme içme önerileri :
Şehri merkez ve çevresi olarak ayrı ayrı anlatmak daha pratik olacak. Merkezden başlayarak anlatımımızı sürdürelim.
Cape TownMasa Dağı ( Table Mountain ) : Şehrin simgesi konumundaki 1087 metre yüksekliğindeki dağın tepesi masa gibi düz olduğu için bu isimle adlandırılmış. Dünyanın 7 doğal harikasından biri. Sisli olmadığı günlerde 360 derece dönebilen ve tüm manzarayı görebileceğiniz bir teleferik ile tepeye çıkılıyor. Ayrıca yürüyerek çıkmak ta mümkün. Tepede hediyelik eşya dükkanı, restoran ve cafe mevcut. Dağın iki yanında Aslan Başı ve Şeytan zirveleri olarak isimlendirilmiş tepeler var. Masa Dağı milli parkında 2000 den fazla bitki çeşidi ve 1500’e yakın çiçek bulunmaktaymış. Masa Dağı; Milli Park, Ümit Burnu, Cape Point, Light House ve dağı içine alan çok geniş bir alan. Tepeye teleferikle çıkmak için havanın açık ve çok rüzgarlı olmaması gerekiyor bu nedenle de yılda ortalama ancak 200 gün çıkmaya elverişliymiş. Gittiğimizde şansımıza teleferiğin çalıştığı güne denk geldik ama aşağıda hava günlük güneşlik olmasına rağmen zirve çok rüzgarlı ve soğuktu. Aşağıdaki havaya aldanmayıp yanınıza mont ve bere almanız faydalı. Çıkışta ve inişte en az bir saatlik kuyruk oluşuyor, iniş ve çıkış yaklaşık 3’er dakika sürmekte. Manzarası eşsiz güzellikte.
Masa Dağına çıkanteleferikCape Town Masa Dağı’dan güzel bir manzaraTable Mountain Lion’s Head
Maclear’s Beacon Taşı: Masa dağının en tepesine, dünyanın çevresini belirlemek amacıyla Thomas Maclear tarafından 1865 yılında yerleştirilmiş üçgen forumlu taş. Teleferikle buraya kadar çıkılmıyor, gelmek isteyenlerin tırmanması gerekiyormuş. Gittiğimizde zirve aşırı rüzgarlı olduğu için bırakın oraya tırmanmak dışarıda durmak dahi imkansızdı.
Cape TownLong Street : Şehrin en ünlü, hareketli ve turistik caddesi. Hop on hop of otobüslerinin tüm hatlarına burada aktarma yapılabiliyor ve otobüsler şehrin tüm ziyaret noktalarına gidiyor. Rahatlıkla ve güvenle binebilirsiniz. Restoranlar, bar ve cafeler, alışveriş merkezleri ile en çok gezilen caddesi. Green Market Square: Pazar yeri ve her türlü hediyelik eşya, takı vb şeyler satılmakta. St. George Katedrali. Anglikan katedrali ve başpiskoposun makamı durumunda. Apartheid döneminde aldığı siyasi duruşla bilinmekte ve halkın katedrali olarak anılmakta. Company’s Gardens: Katedralden sonra başlayan park alanı. Bu parkın sonunda Adderley Street üzerinde Izıko Slave Lodge (Müze) var, bu müze de şehrin en eski müzesiymiş. Güney Afrika sosyal müzesi olarak geçmekte, tarih öncesi döneme ait 3 boyutlu modellemeler bulunmaktaymış. Müze binası geçmişte kölelerin tutulduğu, hapsedildiği yer olarak kullanılmış. Cape Town’da kölelik 1838 yılında son bulmuş. Bunun dışında District 6 müzesi de gezilecek yerler arasında. Müzenin bulunduğu District 6 bölgesi 19.yy başlarında tarım arazisi iken, şehrin büyümesi ile burada yaşayan yaklaşık 60,000 kişi evlerinden çıkarılarak başka yerlere zorla yerleştirilmiş, evleri ve mahalleleri buldozerlerle dümdüz edilmiş ve beyaz nüfus için yer açılmış. Müzede bu geçmiş anlatılmakta. Müzenin ilerisinde 17. yüzyılda inşa edilmiş, 5 köşeli, içinde müze olan Castle of Good Hope (Ümit Kalesi) bulunmakta. Kale Hollandalı sömürgeciler tarafından 1666 yılında inşa edilmiş. 17.yüzyıl askeri mimarisinin en iyi korunmuş örneklerinden biri ve ayakta kalan en eski mimari yapı olma özelliği taşıyor. Şatonun ilerisinde Mandela’nın serbest kaldıktan sonra tarihi balkon konuşmasını yaptığı City Hall (belediye binası) ve önünde Çarşamba ve C.tesi günleri pazar kurulan Grand Parade meydanı yer alıyor. Kraliçe 2. Elizabeth 21.doğum gününü burada, City Hall’de kutlamış. Meydandaki heykel Kral VII Edward. Heerengracht Caddesindeki döner kavşakta heybetli Reibeck Heykeli bulunmakta. Bronzdan yapılmış heykel şehrin kurucusu Jan Van Reibeck’in eşine aittir. Bunun dışında Parlemento Binası ve Adderly Caddesi şehirde görülecek yerler arasında bulunmakta. Yazım tur şirketlerinin broşürü gibi oldu ama gerçekten de çoğu yerde tur aracından inmeyip önünden transit geçtik. Sadece Nelson Mandela’nın balkon konuşmasını yaptığı City Hall önünde durup foto çekilmek için kısa bir mola verebildik. Şehirde pırlanta, tanzanit ve değerli mücevherlerin satıldığı mağazayı şampanya ikramlarını tadımlayarak gezdik.
Cape Town Ümit Kalesi (Castle of Good Hope )St. George Cathedral Cape TownIziko Museum Slave LodgeGrande Parade Meydanı, City Hall & Kral VII EdwardheykeliCity Hall, Nelson Mandela’nın hapisten çıkınca balkon konuşması yaptığı yerŞehrin göbeğinde, Ümit Kalesi yakınında mahalle oluşturmuş evsizler
Cape Town Waterfront: Burası Cape Town’da liman bölgesi. Restoranları, cafeleri, alışveriş merkezleri ile şehrin en modern ve canlı yeri, marinayı da içeren oldukça büyük bir kompleks. Nelson Mandela’nın hapis yattığı Robben Adasına tur motorları buradan kalkıyor. Two Oceans Akvaryum Waterfront’taki en önemli cazibe merkezlerinden biri olarak sayılabilir. Waterfront gerçekten çok keyifli bir yer, okyanusa karşı yemek yemek, bir şeyler içmek harika. Akşam üzerleri meydanda yerel danslar ve müzik yapan gruplar gösteri yapıyor. Binince Cape Town manzarasını izleyebileceğiniz büyük bir dönme dolap bulunmakta (the cape wheel). Biz gece bindik, çok da özel bir manzaramız olamadı ama gün batmadan binmek daha güzel olabilir. Waterfront’taki Watershed isimli pazar yerini görmenizi tavsiye ederiz. Time Out Market’in yanında. Giyimden mutfak ürünlerine, maskelerden hediyelik eşyalara, tasarım ürünlerinden sanat eserlerine kadar çok çeşitli ürün satılmakta. Waterfront’taki alışveriş merkezlerinden diğer alışveriş merkezi V &A (Victoria and Alfred). Burada tasarım ürünleri bulabileceğiniz alışveriş merkezi, cafe ve restoranlar mevcut. Waterfront restoran ve cafe açısından oldukça zengin, V &A Food Markette çeşitli yemek kornırları ve dünya mutfaklarından birçok yiyeceği bulabileceğiz bir yer. Time Out Market, ayaküstü lezzetler ve yöreye özgü fast food ürünleri uygun fiyatlara yiyebileceğiniz bir yer. Waterfront’ta sadece Pazar günleri kurulan ve çok iyi olan bir pazar varmış, programa uymadığı için gidemedik ama aklımızda kaldı.
Cape TownWaterfrontWaterfront The Cape Wheel
Cape Town Robben Adası : Waterfront’tan kalkan teknelerle 30 dakikada ulaşılmakta. Nelson Mandela’nın 18 yıl boyunca hapis yattığı yer. Mandela 1996 yılında buraya kapatılmışç Mandela dışında Walter Sisulu gibi ırk ayrımına karşı olanların tutulduğu bir hapishane adası. Adaya ulaştığınızda daha önce bu hapishanede yatmış eski bir mahkum sizi karşılayıp rehberlik etmekte. Adada günümüzde müze çalışanları, hapishane rehberleri ve light house çalışanlarının oluşturduğu yaklaşık 150 kişi yaşamaktaymış. Tekneler Waterfront’taki kırmızı saat kulesinin yanından kalkıyor.
Cape Town Bo-Kaap Göçmen mahallesi: Long Street caddesinin üst kısmında yer alan ve beyaz olmayanların yaşadığı mahalle. Giderek turistik önemi artmakta. Şehirdeki güvenli mahallelerden biri denebilir. Geçmişte insanların renkli giyinmeleri ve evlerini boyamaları yasakmış. Aperheid uygulamasının kalkması ile bölgede yaşayanlar evlerini rengarenk boyamaya başlamış ve ortaya çok renkli bir mahalle çıkmış. Nüfusu ağırlıklı olarak Müslüman. Sömürgecilik döneminde Malezya ve Hindistandan getirilen müslümanlar sayesinde müslüman nüfus artmış. Şehrin en eski camisi de burada. Gezmeye müsait bir mahalle, sokak satıcılarından hediyelik alabilir, güzel fotolar çekebilirsiniz.
Cape Town Bo-kaap
Şehrin çevresinde gidilebilecek yerler:
Ostrich Ranch: Şehir merkezinden yaklaşık 30 km uzaklıktaki deve kuşu çiftliği. Geldiğinizde devekuşlarının cinsleri, beslenmesi, üremesi gibi devekuşları hakkında birçok detay hakkında bilgilendirme yapıldıktan sonra çiftliği ziyaret ediyor ve devekuşlarını ellerimizle besleyebiliyorsunuz. İnanılmaz tatlılar ama çitlerden içeri girmek yasak. Çifteleri inanılmaz derece kuvvetli. Çiftlikte ayrıca devekuşu derisinden üretilme çanta, kemer, yelpaze, anahtarlık, deve kuşu yumurtası ve çeşitli süs eşyalarının satıldığı mağaza ve cafesi mevcut.
Ostrich RanchOstrich Ranch shop
Kirstenbosch Botanik Bahçeleri: Cape Town şehir merkezinden yaklaşık 13 km uzaklıkta. Masa dağının doğusunda yer almakta. Bazı bloglarda yürüyerek Masa dağına çıkmak için en kolay yolun bu bahçelerden geçtiği belirtilmiş ve bu rotaya Skeleton George adı verilmiş. Denemek isteyenler araştırabilir ama bence güvenlik en büyük sorun. Çok güzel bir bahçe, oldukça büyük. Yeşil, orman, çiçekler ne olsa gidiyor, kabulümüz. Tree Canopy adlı çok güzel bir köprüden geçiyorsunuz, tam fotoluk. İçeride Afrika’ya özgü bitkiler ve azalmış türler var. Dikkatli olursanız bize denk geldiği gibi baykuş vb kuşları rahatlıkla görebilirsiniz. Biz aşağıdaki güzeli görme şansını yakaladık. Eylül ayında yani Güney Afrika’da kıştan yaza geçiş döneminde gittiğimiz için çok farklı çiçek türü göremedik ama Ekim-Kasım ayları gibi ziyaret edenler daha bu açıdan daha şanslı olabilir. İçeride cafe, restoran ve hediyelik eşya dükkanı mevcut.
Kirstenbosh tree canopy walkwayGüney Afrika’ya özgü Cennet kuşu çiçeğiParkta karşılaştığımız baykuş
Cape Town’da Ümit Burnu’na kadar olan sahil şeridinde bulunan yerlerin hepsi aynı yol üzerinde, sırayla gezilebilecek yerler.
Cape Town haritası
Sea Point: Şehir merkezinden yaklaşık 5 km uzaklıkta. Varlıklı insanların yaşadığı bölge, oteller, gel-git havuzları bulunmakta. Sea Point Promenade ise yürüyüş-koşu gibi sporları yapmak için oldukça popüler olan deniz kenarındaki yürüme yolu.
Clifton: Burası Okyanus kıyısında, Lion’s Head zirvesinin altında kalan ve kendine has müdavimleri olan 4 adet plajdan oluşan lüks bir bölge. Plajların müdavimleri sörfçüler, aileler, LGBT mekanı ve daha çok piyasa yapmak isteyenlerin yeri olarak sınıflanabilir. Camps Bay’a komşudur.
Camps Bay: Şehrin en zengin banliyosu denebilir. En pahalı emlak buradaymış Şehir merkezine 7-8 km uzaklıkta. Hareketl bir bölge, barlar ve restoranlarla dolu. Kayalar arasına gizlenmiş plajları ve dalış noktaları var. Camp Bay plajı en büyük plaj denebilir. Plaj demişken Güney Afrika’da deniz suyu oldukça soğuk denebilir ve köpek balığı riski yüksek. Birçok plajda gözleme noktaları var ve tehdit oluştuğunda plajdakilere sudan çıkmaları için uyarıda bulunuluyor. Bazı yerlerde de insan marifetiyle oluşturulmuş havuz benzeri küçük koylar var. Köpek balıkları ciddi risk. Gittiğimizde hava müsait olduğu için plajların kalabalık olduğunu söyleyebiliriz ancak biraz açılarak yüzen yürek yemiş sadece 2 kişi gördük. Yeri gelmişken Güney Afrika denizlerinde her yerde bölgeye has devasa boyutlu kelp yosunu göreceksiniz. Protein, mineral ve iyot kaynağıymış. Özellikle fokların ve çeşitli deniz canlılarının besin kaynağı, insanlar için de bitkisel takviye olarak tablet vb formlarda satılmakta.
Hout Bay-Tahta Koyu: Şehir merkezinden yaklaşık 20 km uzaklıkta, Atlantik kıyısında yer almakta. Eski dönemlerde ahşap tekneler ve Cape Town şehrinin kurulmasında kullanılan ahşaplar burada yapıldıkları için bu ismi almış, şimdilerde zengin ve ünlülerin evleri bulunmakta. Koya gelirken yolda göreceğiniz sömürgeciler tarafından yaptırılmış en az 150 yıllık 2 tane şato bulunmakta. Hout Bay adlı genişçe sayılabilecek bir plajı var. Sahildeki tezgahlarda el yapımı hediyelik eşyalar satılıyor ve gördüğümüz en uygun bütçeli sayılabilecek tezgahlar burada. Ancak fiyatları yüksekten açıyorlar ve neredeyse 3te bire kadar indikleri ürünler oluyor. Muhtemelen asıl fiyata iniyorlar ama indirim alınca bir mutlu oluyor insan. Deniz aslanlarını görmek için tekneler bu koydan kalkıyor ve şayet hava şartları nedeniyle tekne kalkmazsa de limanda fokları görme imkanı var. Tekne gezisi esnasında Duiker kayalığında doğal ortamlarında kürklü fokları görebiliyorsunuz. Gerçekten yapılması gereken bir tur.
Duiker kayalığı-Kürklü foklarHout Bay limanının gözdesiHout Bay-Kolonyal dönemde yapılmış şatolardan biriSahildeki tezgahlar
Cape TownBoulders Beach : Cape town şehir merkezinden yaklaşık 40 km uzaklıkta ve yolculuk 1.15 saat sürüyor. Küçük koylardan oluşan bir bölge. Gerçekten güzel bir yerleşim bölgesi ve söylememe gerek yok burada da beyaz, zengin ve ayrıcalıklı nüfus yaşamakta. Burayı özel kılan sebeplerden biri Afrika penguenlerine ev sahipliği yapması. Sayıları maalesef giderek azalmakta olduğu için koruma altına alındıkları parkta ziyaret edilebiliyor. Yakından gözlemek çok güzel. Eğer daha da yakından gözlemek isterseniz parka yürüyerek 8-10 dakika mesafede bulunan, çok yaklaşmama tavsiyesi ile, Foxy Beach’e gidebilirsiniz. Burası ayrıca yüzebileceğiniz bir plaj. Boulders beach bölgesi ayrıca güvenle yüzülebilecek küçük koylara sahip bir yer.
Boulders BeachYüzmeye elverişli Foxy Beach
Yemeği Boulders Beach’de Seaforth Restaurant’ta aldığımız için restorandan burada bahsedelim. Plajın yanında ve manzarası çok güzel. Oturduğunuz yerden plajda badi badi yürüyen penguenleri seyrediyorsunuz. Yemek olarak tercihimizi Afrika’da bulunan codfish (morina balığı) ettik ve gayet lezzetliydi.
Seaforth Restaurant
Cape Town Ümit Burnu : Afrika kıtasının en uç noktası olarak bilinse de aslında en uç nokta Cape Agulhas. Ümit Burnu denize doğru uzanan kayalık bir burun. Ümit Burnu Portekizli kaşif Bartolomeu Dias tarafından 1488 de keşfetmiş ve Fırtınalar Burnu olarak isimlendirilmiş. Sonrasında denizciler için umut kırıcı olmaması adına Ümit Burnu olarak adlandırılmış. Ümit Burnu yarımadası ve onu çevreleyen bölge koruma altına altında. Hint Okyanusundan gelen sıcak su akıntısı ve Antartika’dan gelen soğuk su akıntısının kesiştiği yer olduğu için her zaman kuvvetli fırtınalar var. Cape Point’ten Haziran-Ekim ayları arası gerçekleşen balina göçünü izlemek mümkün. Şehir merkezinde yaklaşık 65 km uzaklıkta ve yolculuk 2 saate yakın sürüyor. Yolda giderken babunları görmeye hazır olun. Masa Dağı Milli Parkına dahil olan Ümit Burnu’nda tepedeki feneri de içine alan bölgeye biletle giriliyor. Cape Point noktasından finikülerle çok güzel bir manzara eşliğinde dünyanın en yüksek fenerine çıkılıyor. Tam fenerin olduğu yer oldukça rüzgarlı ama manzara gerçekten nefes kesici. Burada da hediyelik eşya satılan bir dükkan bulunmakta. Aşağıda sahilde bölgenin koordinatları gösteren tabela hatıra fotoğrafı çekilmek için güzel bir nokta.
Cape TownCape of Good HopeCape PointCape Town Light HouseCape of Good Hope Light HouseCape Town Ümit Burnu
Cape Town yakınlarında gezilebilecek diğer yerler:
Cape TownGiraffe House: Cape Town şehir merkezin 39 km uzaklıkta bir hayvanat bahçesi. Stellenbosch’a yakın. Piknik yapabiliyorsunuz ancak alkol getirmek yasakmış. Her ne kadar zürafa evi olarak isimlendirilse de içeride devekuşları, alpacalar, keçi ve koyunlar, yılanlar, zebralar, çeşitli kuş türleri, lemurlar, yaban kedisi, oklu kirpi ve kaplumbağalar da mevcut, oyalanmadan gezmek yarım saati alıyor. Oklu kirpi (Porcupine) ve lemurları görmek bizi oldukça heyecanlandırdı. Vaktiniz kısıtlı ve benzerlerini gördünüzse gezmeyi atlayabileceğiniz bir hayvanat bahçesi olarak tanımlanabilir.
Cape Town Stellenbosch : Cape Town şehir merkezinden 60 km uzaklıkta ve yolculuk yaklaşık 1 saat sürüyor. Güney Afrika’nın Hollandalılar tarafından kurulmuş, Cape Town’dan sonra en eski ikinci yerleşim yeri. Verimli toprakları nedeniyle en iyi şarapların yapıldığı yer olarak biliniyor. Güzel bir yerleşim bölgesi ve üniversitesi bulunmakta. Gittiğinizde Jongelingen Vereniging ve Christ Church kiliselerini gezebilirsiniz, oldukça sade kiliseler. Tarihi binaları, alışveriş mekanları ile çok daha güvenli bir bölge, sokaklarında rahatlıkla gezebilirsiniz. Binalar mimari olarak kolonyal dönem özellikleri taşımakta. Buraya gelmişken Stephen Rautenbach’nin galerisini gezmenizi tavsiye ederiz. Cape Town’dan trenle gelinebilmekte ancak güvenlik nedeniyle önerilmiyor. Geniş araziler boyunca üzüm bağları bulunmakta. Her ne kadar paket turlarda üzüm çiftlikleri gezisi olarak yanlış bilgilendirme yapılsa da, çiftlik gezisi yapılmıyor. Bağları yol boyunca görüp şarap tanıtımı, tadımı ve satışı yapılan KWV adlı markanın satış yerine götürüldük, en azından turu aldığımız şirketin programı böyle, başka turları bilemeyeceğiz. Bu yönüyle hepimizde bir miktar hayal kırıklığı yarattığını söyleyebiliriz, yine de bölge üzüm ve şaraplarının tanıtımı, ikramlar ve alışveriş güzeldi. Tanıtım esnasında daha pahalı şaraplar ön plana çıkarılıyor ancak sorduğunuzda daha uygun bütçeli şarapları da tanıtıp tadım yaptırıyorlar. Biz Güney Afrika’ya has bir üzüm çeşidi olan Pinotage’dan yapılmış Laborie şarabı ve Wild Africa likörü aldık.
Cape TownFranschhoek Kasabası: 1685 tarihinde Fransa Kralı 14.Louis Fransa’da Protestanlığı yasaklamış. Bunun üzerine yüzlerce dindar proteston ülkeyi terk etmek zorunda kalmış. 1688 tarihinde Cape Town’a gemiyle gelen 300 protestana yerleşmeleri için Franschhoek kasabasında yer verilmiş. Bu insanlar kendileriyle birlikte kültürlerini ve tarım bilgilerini de getirmişler. Küçük ve güzel bir kasaba. Birçok üzüm bağı ve üreticisi bulunmakta. Yiyecek ve şarap şehri olarak biliniyor. Yapılaşma oldukça güzel. Güvenli bir yerleşim yeri olarak bilinmekle birlikte burada da geç saatte ve yalnız olarak dolaşılmaması gerektiği tavsiye ediliyor. Stellenbosch’a oldukça yakın. Aracınızla birinden diğerine rahatlıkla geçilir. Çok gelinmesi gereken bir yer mi kesinlikle hayır, küçük bir ana cadde etrafında dükkanlar, market, Hollanda Reform Kilisesi ve sanat evi görülecek şeyler arasında. Kilisenin içi oldukça sade, kolonyal mimari. Bu kasabayı görmek şart değil ama beyazların yoğunluklu yaşadığı yerlerin nasıl güzel mahalleler olduğu aradaki tezatı görmek açısından güzel olabilir, yoksa Avrupa’ki herhangi bir mahalleden farklı değil.
Cape TownFranschhoekThe Dutch Reformed Church
Islah Merkezi (Victor Vester Hapishanesi). Franschhoek yakınında bulunan ve geçerken Mandela anıtı önünde kısa bir mola verdiğimiz ıslah merkezi. Apartheid rejimine karşı yürüttüğü kampanya nedeniye Mandela’nın hapis cezasının son bölümünü, 14 ay geçirdiği yer. 1988 yılından serbest bırakıldığı 1990 yılına kadar, kompleks içinde özel güvenlikli bir evde yaşamış.
DrakensteinVictor Vestor Prison
Cape Town Yeme İçmeönerileri : Genel olarak mutfak konusunda başarılı, çeşit bol, tabaklar doyurucu ve fiyatlar uygun, Türkiye’den hesaplı. Cape Town yeme içme konusunda oldukça bol seçenek sunmaktadır.
Güney Afrika Cumhuriyeti başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibibahşiş genelde bekledikleri bir şey. Miktar size kalmış olmakla birlikte hesabın %10 gibi diyebiliriz. Hesabı fiş ve kalemle getiriyorlar, bahşiş verecekseniz vermek istediğiniz tutarı yazıp fişi imzalıyorsunuz.
Waterfront marina bölgesi, restoran, cafe/bar konusunda birçok seçenekle dolu. Tavsiye edebileceğimiz ve kendimizin de denemiş olduğu restoranlar:
City Grill Steakhouse (Waterfront, Victoria Wharf Shopping Center): Yemek olarak steak ve salata yedik, başarılı denebilir. Krem Brulee tatlısı oldukça iyiydi. Akşam yemeği esnasında yöresel danslar yapan gruplar girip kısa gösteriler yapmakta.
Quay Four gayet başarılı, manzarası güzel. Balık çorbası ve Güney Afrika’ya özgü kingklip balığı yedik her ikisi de çok lezzetliydi. Tatlı olarak Malva Pudingi başarılı ama Krem Brulee tatlısını hiç beğenmedik, sakın yemeyin.
Quay Four restaurant fish soapKingklipfish
Tiger’s Milk: Hamburgerleri oldukça lezzetli, kalabalık grup olarak gittik ve herkes seçiminden memnun kaldı. Belthazar: Yine waterfront’ta başarılı ve tutulan bir restoran. Game başlığı altında av hayvanları eti var. Devekuşu eti başarılıymış.
Ocean Basket : Deniz ürünleri oldukça başarılı, biz Johannesburg’daki şubesini denedik, tavsiye ederiz. Time Out Market ayaküstü çeşitli lezzetler bulabileceğiniz fast food noktaları var. Fish market: Waterfront saat kulesinin yanı, deniz ürünleri oldukça iyi. Gibsons Burger: Denemedik ama en iyi burgerci seçilmiş. Kloof House: Çok tavsiye edilen ama gitme fırsatı bulamadığımız restoranlardan biri. Waterfron’ta denemediğimiz ama dışarıdan beğendiğimiz diğer bir restoran Harbour House. Tam denizin yanında, her dair kalabalık ve davetkar bir havası var.
Waterfront Harbour House
Truth Cafe, Dünyanın en iyi kahvecisi unvanına sahip cafe. Zamanımız olmadığı için fazlaca vakit ayıramadık ama gittik, gördük şükür, mahrum kalmadık:))) Mekanın endüstriyel tasarımı var, çalışanların kostümleri ilginç.
The Truth Cafe
Samosa: Franchoek kasabasında içinde fırını olan bir markette deneme fırsatı bulduk, oldukça lezzetli, içinde tavuk, peynir gibi farklı malzemelerle dolgulu üçgen formlu börek.
Samosa
Listemde olup fırsat bulamadığımız için gidemediğimiz ama birçok yerde tavsiye edilen bazı restoranlar ise The Africa Cafe; fix menü, tüm yemekler sınırsızmış, çorba, 12 çeşit yemek ve tatlı sunuluyormuş. Dans, yüz boyama, el yıkama gibi etkinlikleri varmış. Mama Africa; Game meat tabağı lezzetli ve çok doyurucuymuş. Tabakta, springbok, kudu, ostrick, worthog, timsah ve geyik sucuğu (venison) servis ediliyormuş ve canlı müzik varmış.
Güney Afrika gezilecek yerler ile Johannesburg ve Pretoria gezilecek yerler hakkındaki yazılarımıza aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Johannesburg, Güney Afrika’nın finans merkezi olarak bilinmekte, tanınmış şirket ve bankaların genel müdürlüklerine ev sahipliği yapmakta. Cape Town’dan uçakla 1.5 saat mesafede. Ülkenin en büyük ve en kalabalık şehri konumunda. Joburg ve altın şehri olarak da biliniyor. Altın ve pırlanta yatakları ile çevrili ve çevresinde yıllardır kazılan madenlerinden çıkarılan toprak nedeniyle sonrada oluşmuş tepelerle dolu. Son yıllarda şehir merkezinde ofisi bulunan birçok tanınmış şirket, sürekli yaşanan hırsızlık olayları nedeniyle binalarını boşaltmış, kendilerine ait daha güvenli alanlar oluşturarak bu bölgelere taşınmışlar. Onlardan boşalan bir çok binaya ise evsizler yerleşmiş. 1888 yılındaki kuruluşundan 21. yüzyıla kadar ham elmas konusunda dünya lideri olan İngiliz-Güney Afrika şirketi olan De Beers’in elmas biçimli binası diamonds building de bu şehir de bulunmakta. Şehir zenginlerin yaşadığı mahalleler ve birkaç cadde dışında kötü durumda, ortalık pislik ve sefalet içinde. Tren istasyonu, tren yolu ağının daha iyi hale getirilmesi amacıyla satın alınmış ama amacına ulaşamayarak boşta kalan onlarca tren ve vagon ile tren mezarlığına dönmüş durumda. Johannesburg ve çevresinde yetişen Jakaranda ağaçları, açmaya başladıkları Ekim ayından sonra inanılmaz güzellikte görüntü oluşturmakta.
Güney AfrikaJakaranda ağaçları
Johannesburg gezilecek yerler
Anayasa tepesi insan hakları bölgesinde (Constitution Hill) Güney Afrika Anayasa Mahkemesi, en yüksek mahkeme konumunda. Binanın önünde Güney Afrikalılara adalet ve baskıdan uzak yaşama haklarını hatırlatmak için sürekli yanan demokrasi alevi bulunmakta. Şehirdeki başka bir ziyaret noktası da Houghton Mandela Evi. Houghton oldukça varlıklı bir bölge, çevre tertemiz, evler son derece lüks. Mandela evi ziyaret edilemiyor, dışarıdan görüyorsunuz. Çocukları şimdilerde bu ev için mahkemelikmiş. Ziyaretçiler evin önüne dileklerini yazdıkları küçük taşlar bırakıyorlar. Apartheid Müzesi gezilebilecek yerler arasında.
Constitution Hill & The Flame of DemocracyHoughton Nelson Mandela EviNelson Mandela’nın evi önündeki yazılı taşlar
Sandton City Mall: Burası çok güvenilir bir alışveriş merkezi, birçok tanınmış marka ve yerel ürünü bulabilirsiniz. Ayrıca yeme içme yerleri açısından da zengin. Avlusunun adı Nelson Mandela Square ve meydanda anıtı var. Avluda akşamları müzik/dans aktiviteleri yapılıyor. Alışveriş merkezinin altındaki markete de bayıldık. Akşam yemeğini Afrika’ya gelirken uçakta yanımızda oturan Cape Town yerlisi bir çiftin önerdiği Ocean Basket adlı restoranda aldık. Deniz ürünleri ağırlıklı bir restoran ve oldukça başarılı. Yemek sonrası Mandela meydanında gittiğimiz Hard Rock Cafe şansımıza mı öyleydi bilmiyoruz oldukça kalabalık, çok büyük olmasına rağmen oturacak yer bulmak zor. Canlı müzik eşliğinde dans edenlerle oldukça hareketli bir ortamı var. İçeceklerini hem sunum hem lezzet olarak beğenmedik hatta ilk kez bir Hard Rock Cafe’de böylesine hayal kırıklığı yaşadık ama içeride güzel koleksiyon var, duvarlarında çeşitli sanatçıların kıyafetleri, gitarları ve fotoları asılarak sergi haline gelmiş. Bunlar arasında Jackson’s 5 kardeşlerin kıyafetleri, Bon Jovi’nin gitarı, bar kısmında Gun’s and Roses’ın davulu sayılabilir. Yer bulamasanız da uğramaya ve sergilenen koleksiyonu görmeye değer. Yeri gelmişken kaldığımız Sandton Sky Hotel bu alışveriş merkezine 150 metre mesafede. Hem Cape Town hem de Johannesburg’da Sky Hotelde konakladık, her ikisi de oldukça iyi, gerek odalar gerekse genel alanlar temiz. Kahvaltıları çok güzel ve çeşit bol.
Johannesburg Hard Rock Cafe Bon JoviGuns & Roses
Planesberg Ulusal Parkı , Safari ve Bakubung: Seyahatimizin açık ara en güzel ayağı, Afrika’da birçok güzellik deneyimlememize rağmen baştan sona gezinin bizim için başrol oyuncusu. Safarimizi, Johannesburg’dan yaklaşık 170 km uzaklıkta bulunan Planesberg Ulusal Parkında yaptık ve Planesberg ulusal parkı içindeki Bakubung Legacy Hotel & Resort de konakladık. Lodge’lar inanılmaz güzel, parkın içinde, yemyeşil doğası, havası ile başka bir dünya. Odalar temiz ve konforlu. Akşam yemeğini ulusal parkta, tellerle çevrili alanda açık büfe olarak, yöresel müzik ve danslar eşliğinde alıyorsunuz, menüde bölgeye has yemekler var ve oldukça lezzetli. Kudu ve sığır eti, balık, malay usulü tavuk, zeytinyağlılar, yöreye has salatalar, turşular, meyve ve tatlı çeşitleri menüden aklımızda kalanlar. Otelin kahvaltısı da kesinlikle 10 numara, tabiatın içinde keyfine doyum olmuyor. En kötü tarafı bir gece kalmış olmamız, keşke daha uzun kalabilseydik.
Bakubung Legacy Resort
Planesberg Safari : Sabah 05.30 da otelden kalkan korunaklı jiplerle safari başlıyor. Biri sabah erken saatte diğeri aksam üzeri olmak üzere günde 2 safari yapılıyor. Safari 3 saat sürüyor. Park 550 km karelik bir alanı kapsıyor ama safari sadece belli bir rota üzerinde yapılıyor. Sabah erken ve gece geç saatte yapılmalarının sebebi buradaki hayvanları avlanma nedeni ile gece ayakta olmaları ve görünebilme olasılıklarının artması. Üzerinize ceket ve bere almanızda fayda var ve de sinek ilacı. Gelirken dürbün getirirseniz çok daha iyi gözlem yapabilirsiniz. Başarılı bir safari big 5 olarak adlandırılan aslan, leopar, gergedan, fil ve bizon gibi hayvanların hepsini ya da çoğunu görebilmekle ifade ediliyor. Hepsini ya da çoğunu göreceğinizin garantisi yok. Şoförler deneyimli, nerelere bakmaları, hangi sapaklara girmeleri gerektiğini biliyor olsa da yine başarılı bir safari şansınıza kalmış. Araçtan çıkmak yasak, kendi aracınızla da safari yapabiliyorsunuz ayrıca uçan balonla gezmek de mümkün. Şansımıza büyük beşten aslan, gergedan ve fil, diğer türlerden su aygırı, zebra, geyik, zürafa, kudu (güney afrikaya özgü antilop), çakal ve coyote (kır kurdu) ile birçok kuş türünü görebildik hatta aslanların avına ve beslenmelerine şahit olduk. Bu yönüyle başarılı bir safari yaşadığımızı söyleyebilirim, bu hayvanları doğal ortamlarında görmek inanılmaz heyecan verici. Safari esnasında leopar görme olasılığınız hiç yok denemese de leoparların yaşadığı bölge farklı, yapılan safarinin rotası aslan bölgesinden geçtiği için leopar görebilme şansı düşük.
Planesberg National Park Safari alanı
Johannesburg Aslan Parkı (Lion & Safari Park): Johannesburg şehrine 30 km uzaklıktaki park korunaklı araçlarla geziliyor. Tur yaklaşık bir saat. Rehber gezi süresince buradaki yaşam hakkında bilgi vermekte. Dilerseniz kendi aracınızla da parkı gezebiliyorsunuz ama araçtan dışarı çıkmanız, pencereleri açık bırakmanız, hayvanlara yaklaşmanız güvenlik nedeniyle yasak, yasağı delmeye kalkarsanız da sorumluluk size ait. 2015 yılında kendi araçları ile parkı gezen çiftin açık olan camından dişi bir aslan atlıyor ve kadın turiste saldırıyor. Kadın kurtulamazken eşini yaralı olarak kurtarıyorlar. Geziniz sırasında aslanlar, çitalar, yabani köpekler ve zürafalar görebileceğiniz türler arasında. Oldukça keyifli geçen bir gezi. Plannesberg Ulusal Parkında safari yapacak olsanız da safariniz esnasında aslan, zebra, Afrika köpeği, çita gibi hayvanları görememe olasılığı nedeniyle bu parka da gitmeniz tavsiye olunur. Parkta market, alışveriş merkezi ve wc bulunmakta.
Lion and Safari ParkJohannesburg aslan parkıJohannesburg Lion & Safari Park
Lesedi Kültür Köyü: Lesedi aslında anime bir köy. Afrika yerlilerinden Zulu, ,Xhosa, Basotho ve Pedi gibi kabilelerinin yaşamlarının sergilendiği bölge. Geziniz sırasında rehber, kabilelerin yaşamı, dili, töreleri ve ritüelleri hakkında bilgi veriyor. Sonrasında yerel dansları izleyeceğiniz gösteri alanına geçiyorsunuz. Köyde ayrıca makul fiyatlı hediyelik eşya satın alabileceğiniz pazar yeri bulunuyor, kredi kartı geçmekte. Anime bir köy olsa da çok keyifli bir yer ya da biz çok sevdik. Lesedi köyünde orijinal yerli yaşam yok ancak ülkede anlatıldığı şekilde yaşayan kabileler mevcutmuş.
Lesedi Cultural VillageLesedi Kültür Köyü
Johannesburg Sun City Resort : Johannesburg’dan yaklaşık 2 saatlik mesafede bulunan Sun City aslında oteller, kumarhaneler, restoranlar ve alışveriş merkezinden oluşan bir eğlence merkezi ve tatil bölgesi. Komplekste 4 otel var. Burası bir şehir değil etrafı çevrili bir tatil beldesi. Otellerin kendi havuzları ayrıca otellerde kalan misafirlerin ücretsiz kullanabildiği dalga havuzu bulunmakta. Dışarıdan gelen misafirler dalga havuzuna ücret ödeyerek girebiliyor. Daha önceleri otellerle dalga havuzu, restoran ve alışveriş merkezi arasında finiküler sistem varmış ama artık shuttlarla ulaşım sağlanıyor. Aslında tam bir Afrika tatil köyü, bizim gruptan başka beyaz neredeyse görmedik. Gittiğimizdeki ilk izlenimimiz harika bir yer şeklinde oldu, sonra hazırlanıp dalga havuzuna geçtiğimizde hayal kırıklığı yaşadık, nedense hijyenik gelmedi, sezon henüz başlamasına ve çok kalabalık olmamasına rağmen etraf da çok temiz değildi, yoğun sezonunu düşünemiyoruz bile. Dalga havuzunda kaydıraklar var, plajı yapay kum ve şezlonglar bulunmakta. Yapay havuzun girişi otel müşterilerine ücretsiz, check in esnasında resepsiyonda giriş fişleri veriliyor. Bu havuzdan verim alamayınca kaldığımız otelin havuzuna gidelim dedik ama orada da durum aynı, Türkiye’de düşük bütçeli, hijyeni fazlaca takmayan işletmeleri hatırlattı bize ve sadece güneşlenmekle yetindik. Buraya gelen bazı misafirler ayılıp bayılıyormuş ama kısaca bizi etkileyemedi. Neyse ki sadece bir gece kaldık. Havuzları bizi açmasa da tesisin yeme olanakları fazla. Sun City göl kenarında kurulmuş, akşam yemek öncesi kaldığımız otelden göle doğru yürüyüş yaptık, çevre gerçekten çok güzel, huzur verici ama karşımıza çıkan babun nedeniyle huzurumuz kaçtı, korkudan tırıs tırıs kalabalığın olduğu bölgeye gitmek zorunda kaldık. Babunlar saldırgan olabiliyor özellikle de elinizde yiyecek bir şeyler varsa, gelirseniz siz siz olun yiyecekle dolaşmayın, odanızın kapı ve pencerelerini kapalı tutun. Tesis Plannesberg Milli Parkı sınırında olduğu için çevrede sıklıkla babunlarla karşılaşılması mümkün. Akşam yemeğini tesis bünyesindeki Legends Restorantta aldık. Buranın en iyi restoranı imiş, daha ziyade et ürünleri bulunuyor. Canlı müzik var ve hoş vakit geçiriliyor. Kumarla aramız olmadığı için yemek sonrası Hard Rock Cafe’de oturmayı tercih ettik. Buradaki şubenin daha başarılı olduğunu söylenebilir. Sun City’e gelirken yolda onlarca teneke ve kibrit kutusu büyüklüğündeki evlerinin olduğu langa yerleşimlerinden geçiyorsunuz. Gözlenen yaşam içler acısı. Yolda birçok speed bump var, bunlar yönetim tarafından yapılmamış hatta yetkiler kaldırıyor burada yaşayan halk yeniden yapıyormuş. Amaçları ise gece buradan geçen araçların süratini düşürerek yavaşlamalarını ve soyulmalarının kolay hale getirmekmiş.
Johannesburg Sun City ResortSun City yapay dalga havuzu
Pretoriagezilecek yerler
Johannesburg’dan yaklaşık 60, havaalanından ise 50 km uzaklıktaki, ülkenin yönetsel başkenti olan Pretoria gezisini yaptık. Hakkında çok da bir şey yazamayacağım, geçerken uğradık sadece tadında bir gezi oldu. Gezimiz güvenlik nedeniyle daha ziyade araçla tur şeklinde gerçekleşti, zaten insan inmek de istemiyor. Güvenli olmamasının nedeni sadece beyazlara duyulan antipati değil aynı zamanda genel olarak turistlerin hırsızlığa uğramaları, rahatsızlık verilmesi gibi sebepler yoksa gündüz gözüyle saldırıya uğramanız ya da cinayete kurban gitme olasılığı değil. Girilmemesi gereken mahallelere girmemek, gece yürümemek gibi hususlara burada da azami dikkat edilmesi gerekiyor.
Şehre Andries Pretorius’un kendi adı verilmiş. Pretorius yanına Cape kolonisinden kovulan Voortrekker’leri (Hollanda kökenli, Afrikaan lehçesi kullanan halk) alarak onları Apies nehri kıyısına yerleştirmiş. Burada Zulu kabilesi ile girdikleri kanlı savaşta galip gelmesi nedeniyle kahraman ilan edilmiş. Bu nedenle nehir kanlı nehir olarak bilinmekte. Şehirde büyük bir üniversite bulunmakta. Pretoria’da Afrika’ya geldiğinizi sonuna kadar anlıyorsunuz, sokaklarda bir tek beyaz yok. Beyaz nüfus %9 civarında ve oldukça korunaklı, lüks, havuzlu çok güzel evlerde, mahallelerde yaşamakta. Şehirde çok fazla ziyaret noktası ya da yapılacak bir şey yok. Voortrekker Anıtı ve Union Buildings (Birlik Binaları) ve Church Square görülebilecek yerler arasında. Church Square şehrin en önemli meydanı, ortasında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin kurulmasında önemli rol oynayan ve devlet başkanı olan Berlin kökenli Paul Kruger‘in heykeli yer alır. Voortrekker Anıtı, granitten yapılmış ve bir tepenin üzerine inşa edilmiş. Duvarlarında Voortrekker’lerin yerli halk ile yaptıkları savaşların kabartmaları canlandırılmış. Mola vererek ziyaret ettiğimiz tek yer Birlik binaları ve önündeki Nelson Mandela Anıtı oldu. Yarım çember şeklindeki binanın mimarisi oldukça güzel aynı zamanda Güney Afrika Devlet Başkanının ofisi de burada bulunmakta. Birlik Binalarının karşısında alanda bulunan 9 metrelik Nelson Mandela anıtı önünde mola verdik. Anıtın yakınında Güney Afrika’nın en eski kabilelerinden biri olduklarını ve dillerinin Afrika’da kullanılan ilk dil olduğu halde hükümet tarafından resmi olarak kabul edilmediği için 5 yıldır direniş yapan Khoisan kabile üyeleri bulunmakta. Kabile aynı zamanda eylem yaptıkları alanda kenevir de yetiştirmekte. Güney Afrika’da kenevirin evlerde şahsi kullanımı 2018 yılında serbest bırakılmış olmasına rağmen, Khoisan Kralı olduğu söylenen kabile lideri burada, başkanlık binası karşısında kenevir yetiştirdiği için 2022 yılında tutuklanmış. Ücret karşılığı fotoğraf çektiren bir üye bu ücretin direniş masraflarına kullanılmakta olduğunu belirtti ancak rehberimizin ricası üzerine de fotoğraf çektirmeye razı oldu.
Voortrekker AnıtıUnion Buidings ve önünde 9 metrelik Mandela AnıtıUnion Building yakınında eylem yapan Khoisan vatandaşı ve yetiştirdikleri kenevirler
Güney Afrika gezilecek yerler ile Cape Town gezilecek yazılarımızın linkleri aşağıdadır.
Gozo Adası: Malta’ya gelmişken Gozo’yu görmeden dönmek olmaz, gezi eksik kalır. Bu adaya da geliş-gezme derken bir tam gününüzü ayırabilirsiniz. Gozo, Malta’nın ikinci büyük adası. Adalar arasında karayolu geçişi yok, feribotla gidiliyor. Aracınızla gitmek isterseniz feribota aracınızla da binebilirsiniz. Malta adasından Gozo adasına gitmek için Cirkewwa limanına gitmeniz gerek. Feribot yaklaşık 5 Euro ama ödemeyi dönüşte Gozo’da yapıyorsunuz. Gozo’dan uzaklığı 5.5 km ve feribot yolculuğu yaklaşık 30 dakika sürüyor. 45 dakikada bir feribot var. En önemli yerleşim yeri Victoria’dır. (Eskiden buraya da Rabat denilmekteymiş) Adaya tam bir günümüzü ayırdık. Kaldığımız yer olan St. Julians’tan 222 nolu otobüsle Cirkewwa limanına gelmek yaklaşık 1 saatli sürüyor, adaya geçiş, gezmek, dönüş yolu vs. rahatlıkla bir gün alıyor. Her yarım saatte bir otobüs var, feribot saatlerine göre gezinizi planlayabilirsiniz. Malta adasındaki Sliema’dan günü birlik tekne turu alarak da gelebilirsiniz, hatta daha keyifli ve iyi olabilir. Gozo adası daha az turistik, otel sayısı fazla değil ve çok daha sakin bir ada. Gozo’ya gidilmeli mi, evet buralara gelmişken mutlaka gidilmeli.
Feribottan indiğiniz yer Gozo adasının liman şehri Mgrar. Limandan kalkan otobüsler başkent Victoria şehrine gider. Ayrıca limanda kafe, postane, banka ve restoranlar bulunur. Otobüse bindikten sonra da çevredeki manzaranın keyfini çıkararak yolculuğunuzu yapın deriz.
Gozo adasının başkentineVictoria adı İngilizler tarafından 1897 yılında, kraliçenin tahta çıkışının, 25. yılı şerefine verilmiştir ancak ada halkı eski adı olan Rabat’ı kullanır. Şehirde el sanatları ürünlerin satıldığı dükkanlar, antikacılar, çeşitli kafe ve restoranlar var. Misrah It-Tokk meydanında gündüzleri pazar kuruluyor.
Victoria ve Citadella– Şehrin görsel açıdan en etkileyici yeri Citadella, yani hisar var. Mdina’yı andırıyor ancak daha küçük ve biraz tırmanmayı gerektirdiği için ulaşması meşakkatli. Hisardaki en ihtişamlı binalardan biri Meryem Ana Katedrali. İçinde ayrıca Arkeoloji Müzesi, eski bir hapishane ve Doğa Tarihi Müzesi bulunuyor.
Victoria Citadella
Ta’ Pinu Bazilikası-Manzarası gerçekten çok güzel, Victoria’dan Djerwe’ya giderken anayol üzerindedir. Biz içine giremedik ama muthiş güzelliğini dışarıdan da olsa görebildik. 16. yy tarihli ilk şapelin yerine 1920’lerde yapılmıştır. Buraya ait bir de hikaye var. Hikayeye göre 1883 yılında burada yaşayan Carmen Grima adlı bir kadın şapelde yalnızken bir ses duyuyor ve ses ona dua etmesi gerektiğini söylediğini söylüyor. Birkaç yıl sonra bunu bir arkadaşıyla paylaştığında arkadaşı da o şapelde benzer bir şey yaşadığını söylüyor. Birlikte arkadaşının hasta annesi için dua ederler ve kadın mucizevi bir şekilde iyileşir. Bunu duyan başka insanlar da dua etmek için buraya gelmeye başlarlar ve burası ihtiyaca yetmez olur. 1920 yılında daha büyük bir kilise yapılmasına karar verilir.
Ta’Pinu yoldan görünüşü
Ggantija: Victoria şehrinde, bir tepe üzerine bulunmaktadır. Neolitik çağda bölgenin tapınak alanıdır. Malta’da ortaya çıkarılmış, dört büyük tapınak kompleksinden en eskisi olan Ggantija dev kadın anlamına gelmekte. Tapınaktaki dev taşların MÖ.3500 yıllarında dev bir kadın tarafından yerleştirildiğine inanılıyor. Bölgede 1820 yıllarında yapılan kazılarda çeşitli heykel ve çömlekler bulunmuş. Tapınakların, ortak avlusu, toplu ibadet için tasarlanmıştır. Saat 10.00-17.00 arası ziyarete açıktır.
Gjantija Tapınakları
Gozo AdasıDwejra Koyu – Azure Window– Inner Sea: Victoria şehrinden sahile giden yolun sonu. Gozo hatta Malta adası genelinde en bilindik yerlerden biri ancak aşağıdaki bu manzara artık resimlerde kaldı. Bir fırtına ile kemeri yıkıldıktan sonra bu görünüm kalmadı. Burası ayrıca Game of Thrones’da Khaleesi ve Khal Drogo’nun evlendiği sahnenin çekildiği nokta. Sakın ola bu taş yıkıldı görmesek de olur demeyin inanın çok güzel. Buranın hemen yanında, Inland Sea (İç deniz) olarak anılan ve kayalık yamaçtaki gizli bir yarıktan akıp gelen deniz sularının doldurduğu bir krater var.
DwejraAzur Window-Fırtınadan sonra kalan görünümInland Sea
Comino& CominottoAdaları ve Blue Lagoon. Görmeyi çok isteyip gidemediğimiz, inşallah bir dahaki sefere dediğimiz minik ada Comino ve bu adada yeryüzündeki en güzel plajlardan biri olarak kabul edilen Blue Lagoon. Cominotto ise Comino adasına 100 metre mesafedeki küçük adacık, üzerinde yaşam yok. Comino adasında ise 3 kişi yaşamaktaymış. İki plajı var ve yaz aylarında çok kalabalık olduğu için yer bulmak hiç de kolay olmasa gerek. Adanın yüzölçümü 3.5 kilometrekare. Malta’da Cirkewwa’dan kalkan teknelerle ulaşım sağlanmakta, Gozo adasından ise Mgarr’dan teknelerle ulaşıyorsunuz. Sliema’dan deniz yolu ile Gozo ve Comino adalarına turlar düzenlenmekte. Comino adası ve Comino mağaraları turu 25 Euro. Sabah 10 gibi tekne kalkıyor, ilk önce Gozo adasına sonra Comino adasına uğrayıp inenleri bırakıyor. Yolculuk 1 saat sürüyor. Yanınıza ihtiyacınız için su ve atıştırmalık bir şeyler almanız iyi olabilir. Çünkü yemek büfelerinin ihtiyaca yetmediği ve kuyruklar oluşabildiğini okudum. Erken gidip iyi yerden şezlong kapmaya çalışmak iyi olur bir de hafta arası gitmek. Şezlong ücretli. Yüksek sezonda gitmek ne kadar keyif verir bilemem ama buralara geçmişken ne olursa olsun görülmeli sanki. Aşağıda boşken çekilmiş olan resimler görülecek güzelliği çok güzel anlatıyor.
Malta Adası gezilecek yerler ve malta yeme içme hakkındaki yazılarımıza aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Malta Adası gezisi bu adaya yaptığımız ikinci gezi. İlkinde sadece 1.5 gün geçirebildiğimiz için tamamlanmamış bir hikaye olarak kaldı. O zaman çok beğendiğim ve mutlaka tekrar gelmeliyim dediğim Akdeniz’in bu güzel adası, o zaman ki hüviyetinden biraz kaybetmiş olsa da bizi yeterince büyüledi, kendine hayran bırakmayı başardı. Malta küçük adalar topluluğu olmasına rağmen yüzölçümü ile kıyaslanmayacak kadar önemli sanat ve tarih öncesi mimariye ev sahipliği yapmakta, her yeriyle dolu dolu, gündüzüyle de gecesiyle de ayrı güzel bir ülke. Çirkin betonlaşmadan yavaş yavaş nasibini alsa da, ilk seyahatimizde hoplaya zıplaya gezdiğimiz nostaljik otobüslerini göremesek de gönlümüzdeki yerinden hiç bir şey kaybetmedi. Gerçi böylesine kalabalık kışın dahi yüzlerce turist çeken bir ülkede klimalı ve konforlu otobüslerin olması elbette şart ama gözlerimiz eski otobüsleri en azından sembolik olarak görebilmeyi isterdi. Malta adaları sadece güneşi, denizi ve güzel plajları ile değil, harika doğal dokusu ve tarihi güzellikleri ile de gönülleri fethetmeyi kolaylıkla başaran bir ada ülkesi.
Malta adası nerede : Malta Adaları Akdeniz’de Sicilya, Tunus ve Libra’ya komşu durumda. Malta, Gozo ve Comino adında 3 adadan oluşan bir takımada devleti. Resmi olarak iki dili birden kabul eden az sayıdaki ülkeden biri olan Malta’da halk Maltaca (Maltese) ve İngilizce dillerini konuşmakta. Adaların en büyüğü Malta Adası, başkenti de Valletta’dır. Adını Osmanlı saldırılarını püskürten Malta şovalyesi Jean De Valetta’dan almaktadır. Türkiye’ye oldukça yakın olan Malta’ya yolculuk direk uçuşla 2.5 saat sürmektedir.
1800’lerin başında Malta’yı Fransız hakimiyetinden kurtarmaya gelen Birleşik Krallık adaya egemen olmuştur. Bu egemenlik 1964 yılına kadar sürmüş, 21 Eylül 1964 yılında Malta bağımsızlığını ilan etmiştir. Arkeologların Malta’nın güneyindeki Ghar Dalam mağarasında geyik, hipopotam ve fil kalıntılarından bulması, adada yaşamın cilalı taş devrine kadar uzandığına işaret eder.
Vize gerekli mi: Schengen vizesi gereklidir.
Para birimi nedir ve pahalı bir ülke mi: Para birimi Euro olup çok pahalı ülkeler sınıfında olmasa da Euro’daki artış nedeniyle fiyatlar yüksek gelebilir.
Malta Adası kaç günde gezilir : Gezimizi 5 gece 6 gün olarak planlamıştık. Gitmeden önce de “kış vakti acaba sıkılır mıyız” diye endişe etmemize rağmen oldukça dolu dolu geçen bir gezi oldu. Comino adasındaki Blue Lagoon dışında hemen hemen listemizdeki tüm noktaları ziyaret ettik diyebiliriz. Comino adasında olay zaten deniz ama giremesek de Blue Lagoon’un turkuaz yeşili manzarasını görebilmeyi çok isterdik. Siz kalacağınız süreyi ve gezmek istediğiniz yerleri belirleyip gezinizi buna göre kısaltıp, uzatabilirsiniz. Ama Malta adası bizce en az 4 gün gezmeyi hak eden bir yer. Gezebildiğimiz yerleri yorumlarımızı katarak, gezemediklerimizi ise yorumsuz olarak sizler için derledik ki siz de kendi rotanızı zamanınıza ve önceliklerinize göre rahatça planlayabilin.
Malta’ya ne zaman gitmeli : 4 mevsim gidilebilir, yazın giderseniz güzel plajlarında deniz keyfi yapabilirsiniz. İkinci gidişimizde Ocak sonu olmasına rağmen, hava genellikle güneşli ve ılıktı sadece zaman zaman kısa süreli hafif yağmur geçişlerine denk geldik. Onun dışında çok kalın olmayan mont vb bir kıyafet işinizi görecektir.
Havaalanı-şehir ulaşım: Havaalanında indikten sonra gümrüğü geçtiğinizde ister gişeden isterseniz bankomattan otobüs bileti alabileceğiniz Malta Public Transport gişelerini görüyorsunuz. Buradan biletinizi ya da gezinizin durumuna uygun çoklu bilet Talinnja Card’ı temin edebilirsiniz. Havaalanı çıkışından şehre otobüsler kalkmakta. Tabii ki taksi tutup araç da kiralayabilirsiniz. Aşağıda havaalanından kalkan otobüslerin numaraları ve hangi şehirlere gittiğini gösteren havaalanı otobüs servisinin internet adresini bulacaksınız. Biz X2 numaralı otobüsle San Giljan’a (St.Julian’s) giderek otelimize ulaştık. Bu arada adada trafik sistemi İngiliz sistemi yani sağdan o nedenle araç beklerken beklediğiniz durağa dikkat edin ve yanlış tarafta beklemeyin:)))
Şehir hatları genelde 05.30-23.30 arası çalışmakta. Önünde X ile başlayan hatlar ekspres otobüslerdir, ya havaalanı ya da uzak noktalara yolcu taşır. Şehir hatlarında ödemenizi otobüste yapabilirsiniz. Şayet Talinnja kart almadıysanız ve bindikçe ödeme yaparım diyorsanız ödeme yaptıktan sonra şoförün size verdiği fişi atmayın. Fiş tek kullanımlık ancak aldıktan sonra 2 saat geçerli, bu süre içinde başka otobüse binerseniz ücret ödemiyorsunuz. Önünde N ile başlayan otobüsler de gece çalışan otobüslerdir. Kışın otobüs 1.5 euro, yazın 2 Euro’dur. Malta’nın merkez otobüs terminali Valetta’dadır. Aşağıda şehir hatlarının internet adresi bulunmaktadır. Bunun dışında şehirde taksi hizmetleri de gelişmiş durumdadır ancak ücreti düşük sayılmaz.
Malta Adası Gezilecek yerler :
St. Julians ve Sliema (Paceville)
Valetta Şehri
3 Cities
Marsaxlokk
Mdina
Rabat Şehri, St. Paul’s Catacombs
Dingli Cliffs
Blue Grotto
Popeye Village
Hypogeum of Hal-Saflieni
Tarxien Temple
Ghar Dalam
Gozo Adası
Comino Adası-Blue Lagoon
Malta Konaklama : St. Julians bölgesinde Holiday Inn Express hotelde konakladık ve çok memnun kaldık. Personeli güler yüzlü ve yardımsever. Her türlü sorunuzda sıkılmadan yardımcı oluyorlar. Yeri oldukça merkezi, gece hayatına birkaç adım. Otobüs durakları da son derece yakın. Yazın geldiyseniz St. George’s Bay plajına sadece 120 metreyakınında. Ayrıca kahvaltısı da oldukça güzel ve yanınıza take away bir şeyler alabilmeniz için gerekli paket vs bulunmakta. Bunun dışında bölgede çeşitli bütçelerde alternatifler de bulunmakta.
1.Gün: Otele varış, çevre gezisi, St.Julian’s bölgesi ve Sliema’yı keşif. Şansımıza bizi Malta’da güneşli ve sıcak bir hava karşılayarak bol bol yürüyerek keşifleme imkanı sağladı.
St. Julian’s ya da Maltaca San Giljan : Burası adanın Paceville olarak bilinen, oteller, gece klüpleri ve çeşitli cafe-restoranlar bulacağınız turistik işletmeleri ile tanınmakta. Adanın gece hayatı ve eğlencenin merkezi diyebiliriz. Akşamları oldukça hareketli. Gece dışarı çıkmak istediğinizde çok fazla seçenek sunmakta. Bu bölgede Spinola Körfezi, Marina Portomaso, St.George’s Bay plajı bulunmakta. Malta İngiltere’den sonra İngilizce öğrenmek için gidilebilecek ikinci ülke ve Paceville bölgesinde çok sayıda dil okuluna ev sahipliği yapmakta. Spinola Bay körfezi yürüyüş yapmak ve deniz kenarında bir şeyler içmek için de oldukça elverişli.
Spinola Bay-St.Julian’s
Biz de elimize kahvemizi alıp Spinola Bay körfezi boyunca yürüyerek Sliema’ya ulaştık. Sliema bu bölgedeki bir yerleşim merkezi. Yol boyunca güzel konutlar var. Sliema’da kalabileceğiniz oteller vb herşey mevcut. Kalmak için bu semti de rahatlıkla seçebilirsiniz. Hatta St. Julians kalabalık ve gürültülü, özellikle gece hayatının yoğun olduğu caddelerde gürültü sabahın erken saatlerine kadar sürüyor. Bu eğlencenin içinde olmak istemez, dinlenmek ve rahat bir uyku çekmek isterseniz Sliema kalmak için daha uygun bir alternatif olabilir. Gideceğinizde otelinizin konumu ve hakkındaki yorumlarını mutlaka okuyun derim. Malta gezimiz sezon indirimine denk geldiği için alışveriş yapma imkanımız da oldu. Malta’da sezon sonlarında özellikle serisi biten, tek kalan ürünler gerçekten çok ucuz denebilecek kadar indirime giriyor. Bu durum alışveriş yapma isteğini tetikliyor haliyle. Daha ilk günden kendimize bir yığın şey alıp otele eli kolu dolu geri döndük sanki shopping turuna çıkmışız gibi. Sliema’daki The Point Shopping Center küçük sayılabilecek bir AVM. Alisveriş merkezinin hemen önündeki meydan Piazza Tigne (Tigne meydani) ve meydanin etrafinda sağlı sollu hediyelik eşya satan dükkanlar, güzel restoranlar mevcut.
Malta Adası Sliema
2. Gün: Valetta– 3 Cities– Marsaxlokk
Malta Valetta : St.Julian’s dan Valetta’ya sıklıkla otobüs var .Valetta ülkenin başkenti. Her şeyin merkezi. Bizim gibi St.Julian’da ya da Sliema’da konaklıyorsanız Sliema’dan feribotla Valetta’ya geçmek te mümkün. Valetta yüzyıllar boyu liman kenti olarak kullanılmış, şehre vardığınızda sizi surlar karşılıyor. Küçük bir köprüden geçerek şehre giriş yapıyorsunuz. Sağ tarafınızda kalan antik tiyatro 2. Dünya savaşında yıkılmış, kalanların üzerinde şu anda konser salonu var. Giriş yaptığınız noktadan sonra Republic Caddesine geçiyorsunuz. Republic caddesine paralel trafiğe kapalı Merchant Caddesi bulunmakta. Bu iki cadde alışveriş merkezi, hediyelik eşya satan dükkanlar, marka mağazalar, cafelerle dolu. Pazar günleri alışveriş merkezleri dışında mağazaların hepsi kapalı. İnişli çıkışlı daracık sokaklarının her yeri fotoğraflık. Tarihi yapılar insanı kendine hayran bırakıyor. Huzurlu ama oldukça dinamik bir yer Malta.
Valetta giriş
Grand Master’s Palace: Malta’yı 1530’dan 1798’e kadar yöneten St. John Tarikatının Büyük Üstadı’nın sarayı olarak 16. ve 18. yüzyıllar arasında inşa edilmiş.
Malta Ulusal Kutuphanesi’nin onunde Kralice Victoria heykeli
St. John Katedrali-St John’s Co-Cathedral : Daha önce çok sayıda katedral gezdiğinizi düşünerek girmek istemeyebilirsiniz ama mutlaka ve mutlaka gezin derim. Dışı güzel olmakla beraber abartısız ve sakin. İki çan kulesi ile çevrili oldukça sade bir yapı. Gösterişten uzaktır. Bunun sebebi olarak da adaya gelenlerin sahip olunan zenginliği görmelerini istememeleri olarak açıklanmaktadır. Ancak katedralin içi oldukça görkemli. Altın varak kaplı duvarlar göz kamaştırıcı. İçeride Caravaccio’ya ait eserler bulunmakta. Giriş ücreti 10 Euro, biletinizle birlikte verilen kulaklıkla rahatlıkla gezinizi yapabilirsiniz.
St. John Katedralinin abartıdan uzak dış görünümüSt. John Katedralioldukça gösterişli harika iç mekan
Fort St. Elmo Kalesi ve Savaş Müzesi: Osman donanmasının top ateşine tutarak 1565’de zapettiği kale. Bu kaleyi ele geçirmişler ama karşısındaki Birgu kalesini ele geçirememişler. İzleyenler tanıyacak, Gece yarısı Ekspresi filmindeki hapishane bölümlerinin çekildiği kaledir kendisi. 09.00-18.00 saatleri arası ziyarete açık
Fort St. Elmo
Victoria Gate: İngilizler tarafından Kraliçe Viktorya’ya ithafen yapılmış olan şehrin giriş kapısı. 1885 de Emanuele Luigi Galizia tarafından yapılmış görkemli bir kapı.
Upper Barrack Gardens –Lower Barrack Gardens (Yukarı ve Aşağı Barraka Bahçeleri)- Valetta’nın en meşhur yeri diyebiliriz. 1661’de yapılmış. Manzarası ve peysajı harika, halka açık bir bahçe. Grand Harbour (büyük liman) manzaralı. Tam karşısında Birgu kasabası-3 cities görülür. Buradaki manzara gerçekten harika bir manzaradır desek hiç de abartmış olmayız. Güzel fotolar için gün batımında gelinmesi tavsiye olunur ancak bahçelerin alt katında her gün öğlen 12.00’de top atışı yapılıyor. Biz yakaladık siz de öğlene denk gelirseniz bu ritüeli kaçırmayın. Bahçenin yanından , deniz seviyesine inen bir asansör bulunuyor. Binmek isterseniz ücreti 1 euro. Republic Street Caddesi’nin sonunda Lower Barrakka Gardens‘a ulaşılır ve hemen yakınında Siege Bell War Memorial adlı savaş anıtı yer aliyor.
Upper Barraka Gardens ve yanındaki asansör- Bahçeler yukarıda görülen kemerlerin arkasında kalmaktaUpper Barraka GardensLower Barraka GardensValetta Upper Barraka Gardens’ tan arkamda harika Birgu manzarası (3 cities) Her gün saat 12’de top atışı yapılmaktaSiege Bell War Memorial
Malta Three Cities –Birgu, Senglea ve Bormla (ayrıca Vittoriosa, Isla ve Cospicua olarak da bilinmekte) Valetta’daki Upper Barraka Gardens’tan seyrine doyulamayan Birgu . Valetta’dan Birgu’ya otobüsle yaklaşık 15 dakikada ulaşırsınız. 3 Şehirden en eskisi Birgu. 16-17. yüyıllarda şovalyeler tarafından kurulmuş. Otobüs dışında buraya en güzel Upper Barraka Gardens’ın aşağısındaki iskeleden kalkan küçük vapurlarla gitmek. Ücreti 2.5 Euro ve nakit ödeniyor, yaklaşık 7-8 dakikada karşıya Birgu tarafına geçiyorsunuz. Bu eski kentler günümüzde tekrar popülerlik kazanmakta ve Malta’da gezilecek yerler listesinde üst sıralarda yer almakta. Buraya ayrıca Sliema kalkışlı feribot seferi ile de ulaşabilirsiniz.
Malta Marsaxlokk : Malta Adası’nı kuşatan Osmanlı donanmasının askerlerini ilk olarak karaya çıkarmış olduğu korunaklı bir koy. Valetta’dan 81 nuramaralı otobüsle trafik durumuna göre 20 dakikada ulaşılabiliyor. Otobüsle geldiyseniz ana durakta inin, kısa bir yürüyüşle sahile ulaşacaksınız. Dönmek için aynı yerden otobüse binmeniz gerekmekte. Marsaxlokk bir balıkçı kasabası ve buradaki balıkçı teknelerine hayran kalacaksınız. Birbirinin neredeyse aynı boyalı ve renklerdeki bölgeye özgün ahşap kayıkların şekilleri de biraz farklı. Sahilde yol boyunca kurulmuş küçük dükkan ve tezgahlardan oluşan Marsaxlokk Marketi göreceksiniz, bir tür açık pazar. Bunlarda balıktan hediyelik eşyaya kadar birçok şey bulunmakta. Sahildeki restoranlarda özellikle deniz mahsulleri yiyebilir, güzel manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Denizde demirli balıkçı kayıklarının manzarası gerçekten nefis. Teknelerin önünde buraya has göz motifi göreceksiniz. Bunlar için balıkçıları koruyan bir simge, bir tür nazar boncuğu diyebiliriz. Burada bundan fazla da yapacak bir şey yok. Gezi planınızı yaparken burada uzun uzadıya vakit harcamanızın çok gerekmediğini de aklınızda bulundurun.
MarsaxlokkLuzzu
3. Gün: – Malta Mdina ( Sessiz Şehir ) –Rabat– St. Paul’s CatacombsveDingli Cliffs
Mdina, Valetta’ya 13 km uzaklıkta tarihi bir kent. MÖ. 700’ler de Finikeliler tarafından kurulmuş. M.Ö. 218 yılında Roma İmparatorluğu’nun adayı ele geçirmesi ile Maleth adını almış. Yaklaşık üç yüz yetmiş sene Bizans İmparatorluğu hakimiyetinde kalmış. M.S. 870 yılında ise Kuzey Afrika’dan gelen Berberiler adayı ele geçirmiş. Mdina ismi Arapça bir kelime olan Medina’dan geliyor. Kuzey Afrikalı Araplar iki yüz sene boyunca adayı ellerinde tutmuş. Günümüzde konuşulan Maltaca dilinin temellerinin bu dönemde atılmış. Kökleri bakımından Arapça’ya çok benzemekte. Malta, M.S. 1090 yılında Normanların ve sonrasında Almanlar, Fransızlar ve İspanyolların idaresine tabi olmuş. 1565 tarihine kadar adaya başkent olmuş olan Mdina, St. John Şövalyelerinin başkenti Birgu şehri olarak değiştirmesiyle başkentlik görevini tamamlamış sonrasında ise gerilemeye başlamış. Terkedildikten sonra da Sessiz Şehir-The Silent City olarak anılmaya başlanmış.
Yüksek bir tepeye kurulmuş, denizden uzak, şehre araçla yaklaşırken ki ihtişamlı manzarası çok etkileyici. Game of Thrones dizisin de Kralın Şehri. Mdina ve Rabat içiçe. Surlar içinde kalan eski kent Mdina sur dışındaki yerleşim Rabat. Buraya Valetta’dan 50 numaralı otobüsle rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Mdina’da yeme/içme gibi nedenlerle mola vermeyecekseniz tamamını gezmeniz maksimum 1 saatinizi alır. Tarihi şehirde daracık sokakları gezerken, hele bir de bizim gibi kış sezonunda geldiyseniz gerçekten sessizlik ve huşu içinde dolaşma zevkine ulaşıyorsunuz. Mdina’da yaklaşık 300 kişi yaşıyor, kamu araçları dışında araç girmesi yasak. Şehri çevreleyen surlarda 8 yıl restorasyon yapılmış. Şehre giriş ve çıkışın sağlandığı iki önemli geçiş; Mdina ve Greeks kapıları. İçeride ayrıca müzeler de bulunmakta. Mdina National Museum of Natural History bunlarda biri. Biz gezmedik ama içinde doğal hayatı gösteren sergiler bulunmakta. Barok mimariye sahip ve giriş ücreti 5 Euro. Şehre girişte sol tarafta yer almakta. Mdina’da ayrıca St. Paul Katedrali ve St.Paul Müzesi’ni (St. Pawl Kilisesi) gezebilirsiniz. Müzenin girişi ücreti de 5 Euro. Katedral Havari Aziz Paul’e adanmış bir Roma Katolik katedralidir. 12. yüzyılda kurulmuştur. Döşemede Malta şovalyelerinin anlatıldığı karolar bulunmaktadır. Muhteşem vitray işçiliği görülmeye değer, mutlaka gezmelisiniz derim.
Barok tarzda inşa edilmiş olan Mdina Gate, Şehrin Ana Kapısı- Vilhelna Kapisiolarak da anılmaktaMdina sokaklarıMdina St. Paul Katedrali
Rabat : Genelde Valetta ve Mdina’nın gölgesinde kalsada kesinlikle gezilmesi gereken bir kasaba/yerleşim yeri Rabat.
Malta Katolik bir ülke dolayısıyla St. Paul Kilisesi oldukça önemli. Aziz Paul’ün, misyonerleriyle birlikte geçirdiği bir gemi kazasının ardından buraya sığındığı ve kilisenin altındaki yer altı mağarasında yaşamaya başladığı rivayet edilmekte. 17. yüzyıldan kalma etkileyici bir yapı olan St. Paul Kilisesi’nin barok tarzda güzel bir cephesi bulunmakta.
St. Paul’s Catacombs: Rabat’ta kesinlikle görmeye değer bir yer olan Catacombs’ları mutlaka görün derim. Roma geleneklerine göre ölüler şehir yakınlarında yeraltı mezar odaları yapılarak buralara gömülmekteydi. Rabat’taki bu yeraltı mezarları Malta’daki en büyük yeraltı mezarıdır. Rabat’ın biraz dışında kalan Dingli Kayalıkları deniz seviyesinden 250 metre yükseklikteki olup nefes kesici bir manzarası bulunmakta.
St. Paul’s Catacombs
Dingli Kayalıkları: Rabat’ın biraz dışında kalan Dingli Kayalıkları deniz seviyesinden 250 metre yükseklikteki olup nefes kesici bir manzarası bulunmakta. Rabat’tan otobüsle kısa sürede ulaşabiliyorsunuz. Burada biraz komik bir anımız da var. Mutlu mesut kayalıkları dolaştıktan, fotolarımızı çektikten sonra dönüş yoluna geçtik. Dönüş yolunda biraz yürüdükten sonra akşam olmaya ve hava serinlemeye başladığı için önümüze gelen bir durakta beklemeye artık otobüs/taksi ne bulursak binmeye karar verdik. Başladık beklemeye ama ne gelen var ne giden. Gerçekten çok tuhaf bir duraktı. Caddeden sadece özel araçlar geçiyordu o da çok sık değil. Ayrıca yaya da olsa gelen giden yoktu, biraz ıssız bir yerdi. Yaklaşık 30 dakika bekledikten sonra, hava da kararmaya başlamıştı, biraz umutsuzca bari karı-koca bir çift falan geçerse durduralım diye düşünüp çekingen çekingen araçlara el uzatmaya, kısaca otostop yapmaya çalıştık. Nafile, kimse durmuyor-gerçi ben de olsam durmam- bu iş böyle olmayacak biraz daha yürüyelim bari dedik ve yürümeye başladık. Yaklaşık 200 metre ilerleyip sola dönünce merkeze geldik. Meğer bir tık uzaklıkta bekler dururmuşuz. O saçma otobüs durağı bizi yanılttı. Muhtemelen çok seyrek araç geçen tenha bir sokakta boşu boşuna yarım saat beklemişiz üstelik medeniyete bir adım ötede. Neyse bu da böyle bir anıydı işte:)))
Malta Adası
4. Gün: Malta Blue Grotto ( Mavi Mağara ) Bu coğrafi oluşum karada yada denizde farketmez beni her zaman farklı heyecanlandırır. O nedenle de nerede denk gelsem daha önce benzerini gördüm demeden tekrar görmeye çalışırım. Malta’ya geldiyseniz şanslısınız, görmek isterseniz çok güzel bir grotto deneyimi yaşayabilirsiniz. Kuvvetle tavsiye edilir. Mavinin onlarca tonu, tam bir görsel şölen. Burası adanın güneyinde Qurendi şehrinin kıyıları ve büyüklü küçüklü birçok mağara var. Yaklaşık 30 dakika süren tekne turlarında 3 tane mağaraya giriliyor, gerçekten de çok güzel bir tur. Valletta’daki otobus terminalinden 71 numarali otobusle gelebilirsiniz. Yolculuk yarım saat sürüyor. İnmeniz gereken durak Wied Iz-Zurrieq (Blue Grotto). Tekne turu 8 Euro. Çevrede birçok kafe bulunmakta. Tekneler 8 kişilik, sıraya giriyorsunuz her 8 kişi de bir tekne kalkıyor. Elbette havanın elverişli olması gerek yoksa turlar yapılamıyor.
Malta Blue GrottoMalta Mavi Mağara
Yazımızda buradan sonra bahsi geçen ziyaret noktaları, kimini gerekli görmediğimiz kimini de zaman darlığı, hava şartları, ziyaret yerinin açık olmaması gibi nedenlerle tarafımızca gezilemedi. Ancak adada yapılabilecekler arasında olduğu için bütünlüğün bozulmaması adına bahsetmeden geçemeyeceğiz.Sizler açıklamalar ışığında listenize ekleyebilir/çıkarabilirsiniz.
Popeye village(Temel Reis Köyü) –Açıkçası biz tercihen gitmedik. Çocuklu ailelerin daha çok ilgisini çekebilir. Uzaktan görmekle yetindik. Mellieha şehrinde, 1980 de Robin Williams’ın başrolde olduğu “Popeye” adlı müzikal film için yapılmış bir film seti.
İnşaası 1979 yılında 7 aylık bir çalışma ile olmuş. Film sonrasında bir süre atıl kalmış, sonrasında eğlence parkına dönüştürülmüş. Girişi ücretli, yetişkin 6,5 euro. Burayı ücret ödemeden yukarıdan görebilir ve fotoğraf çekebilirsiniz. Köyde restoran, kafe ve bar bulunuyor. Evlerin içerisine girilebiliyor, dekorlar olduğu gibi korunmuş. Bunların haricinde Popeye Village düğün, doğum günü kutlaması gibi çeşitli organizasyonlar için tamamıyla kiralanabiliyormuş.
Popeye Village
Hypogeum of Hal-Saflieni– UNESCO Dünya Mirasindan biri. Malta’da Paola şehrinde yer alan yeraltı mezarları. Gittiğimizde kapalıydı, giremedik, onun yerine Rabat şehrindeki St.Paul Catacombs’a gittik. İçeride resim çekilmesi yasak. Arkeologlar tarafından 7000 kişinin kalıntıları bulunmuş. MÖ 3000 yıllarına ait. Gitmek isterseniz yer olarak 3 cities’e yakın. Biletinizi gitmeden 3-4 ay önce online almanız tavsiye olunur yoksa ziyaret etme ihtimaliniz olmayabilir. İçeri sadece 10’ar kişilik gruplar halinde ziyaretçi alıyorlar. Yine de dilerseniz gittiğinizde turist ofisinden bilet temin etmeye çalışabilirsiniz. Ziyaret ücreti 32 Euro.
Hypogeum of Hal-Saflieni
Hagar Qim ve Mnajdra –Türkiye’deki Göbekltepe bulunana kadar dünyanın en eski tapınağı ünvanını taşıyan kireç taşından, megalit iki tapınak. Kazı alanına girdiğinizde önce tapınakların tarihini ve ziyaret edilecek alanı anlatan üç boyutlu film izliyorsunuz sonra da müze alanını ziyaret ediyorsunuz. Tapınaklar güneşe göre tasarlanmış. İki tapınak arası yaklaşık 500 metre. Üzerleri korunmaları amacıyla tente ile kapalı. Malta adasında Qrendi kasabasındalar. Valetta’dan 35 numaralı otobüsle ulaşılabilir.
Hagar Qim Arkeoloji Parkı
Tarxien Temple (Terxien Tapınakları)– Tapınaklar, yaklaşık M.Ö. 3150 yıllarına tarihlenmektedir. Site 1992’de Malta adasındaki diğer megalitik tapınaklarla birlikte Unesco Dünya Mirası Listesine alınmış. 1913 yılında çiftçiler tarafından tesadüfen keşfedilmiştir. Hgar Qim ve Mnajdra gibi üstü örtülerek koruma alınmış. Bu tapınakların birinden çıkarılan ve inanışına göre bereket ve doğurganlık simgesi olan ünlü “Fat Lady Heykeli” Ulusal Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Fat Lady-Malta Ulusal MüzesiTarxien Tapınakları
Ghar Dalam- Gitmedik ancak yazımın başında sözünü ettiğim için kendisinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Malta Adasının Birzebbuga kasabasında bulunan 144 metre uzunluğundaki mağara. Bu mağarada son buzul maksimumum sonunda Malta’da mahsur kalan ve daha sonra soyu tükenmiş hayvanlara ait kemik kalıntıları bulunmuştur. (Son buzul maksimum dünya iklim tarihinde bir dönemdir.) Buradaki müzede, bulunan kalıntılar sergilenmektedir. Ziyaret en fazla 10-15 dakikanızı alır.
Ghar DalamMağarası
5.Gün: Gozo Adası –Adadaki 5. günümüzü tam gün Gozo adasına ayırdık. Malta Cumhuriyetinin ikinci büyük adası ve Malta Adasına 5.5 km uzaklıktaki bu güzel ada ile ilgili detaylı yazımızın linki aşağıda bulunmaktadır.
Malta Adası gece hayatı: Malta Adasındaki St. Julian’s bölgesi gece hayatının merkezi desek kesinlikle abartmış olmayız. Özellikle her iki tarafında barlar ve gece klüplerinin bulunduğu Triq Santa Rita Steps, bir tür barlar sokağı ama çok çok daha hareketli ve bol seçenekli. Paceville’de sokaklar geceleri dop dolu, klüpler, men’s club’lar, barlar ve casinolar. Bunların en popülerlerinden biri 3 katlı Havana Club ve Hugo’s Club. Sokaklar sabahlara kadar canlı.
Paceville geceve sokakların kalabalığıTriq Santa Rita Steps
Gozo, Comino Adaları gezilecek yerler ve Malta Yeme İçme başlıklı yazılarımıza aşağıdaki linklerden ulaşılabilir.